Toplumsal miras... Geleneklerle süslü bayramlar
Yüzyıllardır büyük bir heyecanla kutladığımız dini bayramlarımızda özenle yaşattığımız geleneklerimiz toplumsal miraslarımızın başında geliyor. Cihana hükmeden Osmanlı İmparatorluğu da Kurban Bayramı’nı farklı geleneklerle kutlardı. O geleneklerden çoğu artık unutulup gitti. Osmanlı'da halkın bayram kutlamaları daha sade olsa da saray ve çevresinde gösterişli organizasyonlar yapılırdı... Geçmişten geleceğe uzanan köklü Kurban Bayramı geleneklerimizi Yeni Asır okuyucularına hatırlatmak istedik
- Pazar
- Nadir Uysal
- Giriş Tarihi: 16 Haziran 2024
Osmanlı'da, Kurban Bayramı geleneklerini sizlere aktarmadan önce Anadolu'nun bazı yörelerinde bugün bile yaşatılan gelenek ve ritüeller ilginizi çekebilir. Sevindirici olanı ise bunlardan çoğu günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. En sık uygulananlar arasında ise şunları sayabiliriz. Samsun'da cami önü yemeği, Kastamonu'da ağırlama, Aydın'da aşure, Erzurum'da öğünlük, Mersin'de bayram pişmaniyesi, Konya'da pişi, Muğla'da yağ kokutma, Bartın'da Karakucak Güreşi, Kastamonu'da mektep yanı toplantısı, Ankara Kızılcahamam'da Ebebiş yani şekerleme ya da harçlık, Kastamonu Taşköprü'de bayram çıkarma, Denizli Çardak'ta salıncak kurma gibi adetler bulunur. Gaziantep bölgesinde arefe gününden yağ, su ve unla yapılan bir yiyecek olan 'kahke' hazırlanarak bayramda misafirlere dağıtılır. Kapı kapı dolaşan çocuklara 'kahke' ile harçlık verilir. Diğer yörelerde de birbirinden farklı ve ilginç bayram gelenekleri mevcuttur.
TEMBİHNAME YAYINLANIRDI
Osmanlı döneminde dini bayramlar denilinde ilk akla gelen 'tembihnameler' olurdu. Padişah tarafından yayınlanan 'tembihnamelerle' toplumun neler yapması gerektiği ile ilgili bilgi verilirdi. Bu belgelerde, ahlak bozacak davranışlardan uzak durulması, sokakların temizlenmesi, görevlilerin alması gereken tedbirler, maddi ve manevi temizliğe yönlendirme gibi içeriklere yer verilirdi.
TOP ATIŞLARI İLE KARŞILAMA
Arife günü top atışlarıyla başlayan bayram, son günün ikindi namazında atılan top ile sona ererdi. Bu gelenek hala daha ülkemiz sınırlarında uygulanıyor. Tabii top atışlarının yerini belediyelerin kontrollü şekilde uzman personel gözetimde patlattığı 'ses bombaları' aldı. Biz tekrar eski günlere dönelim. Padişaha özel olarak hazırlanan koç, özel kostümlü görevliler tarafından beslenir, taşınır ve hazırlanırdı.
Kurban bayramında arefe günü Topkapı Sarayı'nda 2, bayram sabahı sarayda binek taşının önünde törenlerle 7 adet olmak üzere toplam 9 kurbanlık padişah adına kesilirdi. Arife gecesi ise bir başka güzellik yaşanırdı. Mahalle bekçileri, sabaha karşı davul çalıp mani söyleyerek bayramın gelişini coşkulu bir şekilde kutlarlardı.
CAMİYİ PADİŞAH SEÇERDİ
Bayram namazının hangi camide kılınacağı padişah tarafından seçilir, padişahlar için özel koç yetiştirilirdi. İlk kurban kendisinin seçtiği koç olurdu. Kesilen kurbanların büyük bir bölümü medreselere dağıtılır, bekçiler, dul ve kimsesiz kadınlar, tulumbacılar ile diğer ihtiyaç sahipleri kurban dağıtımında öncelikli tutulurdu. Bayram hediyesi olarak subay ve memurlara birer maaş ikramiye dağıtılırdı.
Vücudu dengelemesinden ve kanlı etin hemen yenmesinin doğru olmamasından dolayı bayram günü evlerde Turunç reçeli bulundurulurdu. Bolca tüketilen et sindirim sistemini yoracağından reçel ile denge kurulması sağlanırdı.
BAYRAM HEDİYELERİ
Osmanlı'da bayramdan önce çeşitli kesimlere hediyeler dağıtılırdı. Askerlere ve memurlara birer maaş ikramiye verilirdi. Ayasofya, Sultanahmet, Fatih ve Süleymaniye gibi payitaht içinde bulunan camiler başta olmak üzere tüm camilerde ulemaya 'kürk behası' adı verilen hediyeler görevlilere tarafından dağıtılırdı.
Cezasının üçte ikisini yerine getirmiş olan mahkumların suçlara göre ayrılmış belirli bir kısmı da bayram dolayısıyla affedilirdi.
Diğer tüm mahkumlara da bayramın birinci günü 'helva' dağıtılırdı.
ARİFE ÇİÇEKLERİ ÇOCUKLAR
Bayram boyunca sokaklarda, caddelerde "arife çiçeği" olarak adlandırılan çocuklar olurdu. İçlerindeki coşkuya yenilip bayram gününü bekleyemeden arife gününden bayramlık kıyafetlerini giyip dışarı çıkan çocuklara bu sebepten ötürü 'arife çiçeği' denirdi. Günümüzde veresiye defteri adıyla bilinen 'zimem defterlerine' yazdırarak ihtiyaçlarını gideren ihtiyaç sahiplerinin borçları durumu iyi kimseler tarafından satın alınan 'zimem' defterleriyle birlikte ödenir. Bayramda yardımlaşmanın en güzel örneği sergilenirdi. Benzer uygulamaların bugünlere taşınması ise son derece memnuniyet verici.
OSMANLI'NIN KURBAN BAYRAMI SOFRALARI
Yüzyıllar boyunca farklı coğrafyalarda hüküm sürmüş Osmanlı zengin bir yemek kültürüne sahiptir. Bunlardan en ünlüsü bayram helvasıdır. Tarihi kayıtlarda "Helva-i Sabun-i" olarak geçer. Osmanlı'da, baklavanın sarayda çok tüketildiğini ve hemen her davet menüsünde mutlaka yer verildiğini görmekteyiz. Börek çeşitleri ile ünlü saray mutfağı adeta bir lezzet efsanesidir. Kanuni'nin sofrasında sıklıkla yer alan, hatta Hürrem Sultan'ın da çok sevdiği bilinen hassa böreğine özellikle bayram sofralarında rastlıyoruz. Gelelim et yemeklerine. Baş yemek hiç şüphesiz kavurma. Topkapı Sarayı'nda yeniçerilere verilen davetlerde ikram edilen ve kendi suyunda pişen "İskilip dolması" lezzet şampiyonu olmaya aday. Kuzu etinin, kayısı, incir, erik gibi kuru meyvelerle kısık ateşte uzun süre pişirilmesiyle hazırlanan 'Terkib-i Zirva" ise saraydaki bayram sofralarının vazgeçilmezi. Davet ve kutlama sofralarından eksik edilmeyen bir diğer lezzet ise pilav. Halk bulgur pilavı tüketirken pirinç pilavı daha elit tabakada ve sarayda tüketilirmiş.