Mısır, tarihin en eski medeniyetlerinden birine ev sahipliği yapmış kadim bir coğrafya. M.Ö. 4. bin yıldan bu yana sürekli işgal ve savaşlara sahne olan bu topraklar, zamanla birçok büyük şehrin yükselişine ve çöküşüne tanıklık etti. İşte yeniden keşfedilen Antik Mısır'ın kayıp şehirleri...
SULAR ALTINDA HERCLEİON
Antik Mısır'ın kayıp şehirleri yazımıza devam ediyoruz. Bir zamanlar Mısır'ın en önemli limanlarından biri olan Heracleion, tam 1.500 yıl boyunca Nil Deltası'nın kıyılarında suyun altında saklı kaldı. MÖ 7. yüzyılda kurulan bu antik şehir, MS 8. yüzyılda denize gömülene kadar refah dolu bir yaşam sürdürdü. Hatta, İskenderiye kurulmadan önce Akdeniz'in en büyük limanı olduğu düşünülüyor. Heracleion, hem Mısır hem de Yunan tüccarlar ve zanaatkarlar tarafından iskan edilmiş, bu kozmopolit yapıyı suyun altından çıkarılan eserlerde de görebiliyoruz. Şehirde bulunan Afrodit'e adanmış bir Yunan tapınağı, bronz ve seramik eserlerle doluydu. Ayrıca, Nil Nehri'ni korumakla görevli paralı askerlerin kullandığı Yunan silahları da bu antik şehirde keşfedildi.
TİCARET MERKEZİ TANİS
Indiana Jones filmleriyle popüler hale gelen kayıp şehir Tanis, aslında çok daha gerçek bir tarihe sahip. Mısır'ın kuzeydoğusundaki Nil Deltası'nda bulunan bu antik şehir, İskenderiye kurulmadan çok önce önemli bir ticaret merkeziydi. Mısır'ın 21. ve 22. hanedanları döneminde ise Aşağı Mısır'ın kraliyet başkenti olarak hizmet verdi. Arkeolojik kazılarda, 1939'da kraliyet mezar kompleksi bulundu. Burada, yaklaşık 3.000 yıl boyunca bozulmamış mezar odaları keşfedildi. Bu mezarların içinden altın maskeler, mücevherler ve gösterişli lahitler gibi göz kamaştırıcı eserler çıkarıldı. Ayrıca, adı ve hikayesi kaybolmuş olan Kral Sheshonq II'nin mezar odası da bu keşifler arasında en dikkat çekici olanlardan biriydi.
ALTIN KENT ATEN
"Aten" adı belki size çok tanıdık gelmeyebilir, ancak bu antik şehir, "kayıp altın şehir" olarak da biliniyor ve adını Güneş tanrısı Aten'den alıyor. Bu şehir, 3.000 yıl öncesine dayanan tarihiyle, Tutankhamun'un mezarının keşfinden bu yana en büyük arkeolojik buluşlardan biri olarak kabul ediliyor. İlginç olan, Aten'in aslında araştırmacıların çocuk kral Tutankhamun için bir cenaze tapınağı ararken tamamen tesadüf eseri bulmuş olmasıdır. Aten'in keşfi, 2020 yılında Luksor yakınlarında başladı. Şehir, Thebes'in antik başkentinin yakınlarında yer alıyor ve Firavun III. Amenhotep'in hükümdarlık dönemine ait. Bu da, üzerinde firavunun mührü olan kaplar ve tuğlalar gibi arkeolojik buluntularla kanıtlanmış durumda. III. Amenhotep'in döneminde Mısır, altın çağını yaşıyordu ve Aten bu dönemde hem yönetim hem de sanayi faaliyetlerinin merkeziydi.
AKHENATEN'İN GİZEMİ AMARNA
Amarna, Luksor'un yaklaşık 400 kilometre kuzeyinde, Nil Nehri'nin doğu kıyısında yer alıyor ve M.Ö. 1348 civarında Akhenaten tarafından inşa edildi. Fiziksel olarak kaybolmamış olsa da, Amarna'nın gerçek tarihi, Akhenaten'in halefleri tarafından dikkatlice silindiği için zamanla unutuldu. 20. yüzyılda bu antik şehir, arkeologların ilgisini çekmeye başladı ve yapılan kazılarla birlikte Akhenaten dönemine ait birçok önemli buluntu gün ışığına çıkarıldı. En dikkat çekici buluntulardan biri, Akhenaten'in eşi Kraliçe Nefertiti'nin ünlü büstüdür. Bu büst, yalnızca estetik açıdan değil, aynı zamanda Nefertiti'nin hikayesinin de tarihten silinmiş olmasına dair önemli ipuçları sunuyor.