Babası Çanakkale şehitlerinden olan imam Mehmet Neşet Öz tam 60 yıl önce Hacca gitmeye karar verdi. Cebinde parası olmayan Öz, Sakarya Hendek'ten bisikletine atladığı gibi Mekke'nin yolunu tuttu. Sınırda geçit vermeyen zorlu mayın tarlalarını aştı. Bin bir engele rağmen asla yılmadı. Sonun da hac görevini yerine getirip dönerken sınırdan kaçak geçtiği gerekçesiyle tutuklanıp 27 gün hapis yattı. Hac görevinden 12 yıl sonra 'Yarın benim bayramın var' diyerek köy kahvesinde herkese çay ısmarlayan hacı Öz ertesi gün yatağında huzur içinde son nefesini verdi. Hacı Mehmet Neşet Öz'ün, 'Böyle olur temiz yürekli Anadolu insanı' dedirten ibretlik hikayesine Yeni Asır okuyucuları için mercek tuttuk.
RÜYASINDA GÖRÜYORDU
Sakarya, Hendek'te yaşıyordu. 'Bir lokma bir hırka' dedikleri cinsten kendi halinde son derece mütevazi bir hayat sürüyordu. Mehmet Neşet Öz aslında bir şehit oğluydu. Babasını daha çocuk yaşta Çanakkale cephesinde kaybetmişti. Sakarya'nın Hendek ilçesinde bir camide imamlık yapıyordu. Çevresinde, sözü, özü bir insan olarak bilinir ve her konuda akıl danışılırdı. 1964 yılıydı, Mehmet Neşet Öz artık kendisi için hac görevinin zamanının geldiğine karar verdi. Fakat ne elde vardı ne de avuçta... Aylar boyunca düşündü, hacca nasıl gidecekti? Bir ara 'vazgeçeyim' diye düşündü ama nafile... Çoğu gece rüyasında hacca gittiğini görüyor, uyandığında ise her defasında büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. O yıllarda Hacca gitmek için herkesin devletten 5 bin lira karşılığında döviz alması gerekiyordu. Aldığı dövizle sınır kapısından geçecek ve her hacı adayı gibi o da normal yollardan gidecekti. Ama şartlar son derece çetindi. Birden yıllardan beri üstünden hiç inmediği kapı arkasında duran külüstür bisikletine gözü takıldı. 'Param yok ama acaba bisikletle gidebilir miyim?' diye içinden geçirdi. Gençti, kuvvetliydi ama Mekke'ye kadar pedal basabilecek miydi? 'Allah bu yolda bana yardım eder' diye mırıldandı kendi kendine. Ailesi ve tanıdıkları baskı yapıp vazgeçirmeye çalıştı. 'Dur gitme yollarda ölürsün' deseler de içinde yanan Hac aşkıyla kimseyi dinlemedi. Helaklik aldıktan sonra bir sabah henüz gün ışımadan bisikletine atladığı gibi yollara düştü.
MAYIN TARLASINI GEÇTİ
Yola çıktığında cebinde tamı tamına 66 lirası vardı. Aslında geçtiği yerlerde pek de paraya ihtiyaç duymadı. Verdiği vaazların ardından ahali ona yemek ve yatacak yer gösterdi. Nihayet Sakarya Hendek'ten başladığı Hac yolculuğunda günler sonra Cilvegözü sınır kapısına ulaştı. Görevlilere, 1952 yılında aldığı pasaportu göstererek sınırı geçmek istediğini belirtti. Ancak, görevliler, 5 bin lira karşılığında döviz alması gerektiğini belirterek izin vermedi. Tek bir yol kalmıştı, o da dikenli tel örgülerin ardındaki mayın tarlasından ölüm riskini göze alıp sınırı kaçak geçmekti. Hiç tereddüt etmedi. Önce bisikletini tel örgülerden öteki tarafa aşırdı, sonra kendi atladı. Ellerini semaya açarak, "Allahım bana hac görevimi yapmadan burada ölümü nasip etme" diye yalvardı. Mayın tarlasını adeta uçarcasına gözü kapalı şekilde hızla geçti. Suriye asfaltına vardığında büyük bir sevinçle bisikletine atladığı gibi yola koyuldu. Amman'a geldiğinde tanıdığı Türk hacılarla karşılaştı. Hoş beş sohbetten sonra Türk hacılar ona 'Buradan öteye zorlanırsın, bizimle gel' diye teklif götürdü. Başta kabul etmese de sonunda ikna oldu. Bisikletini Amman'da güvendiği birisine emanet edip tanıdıklarıyla yola devam etti. Oradan da otobüsle Mekke'ye ulaştı. Kalbi 'küt küt' atıyordu. Sonunda başarmıştı. Rüyalarını süsleyen Kabe tüm güzelliği ile karşısında duruyordu. Her Müslüman gibi artık o da hacıydı. Bu günleri gördüğü için iki rekat namaz kılarak Allah'a bir kez daha şükür etti. Hac görevi tamamlanmıştı. Artık memleketine dönüş zamanı gelip çatmıştı. Fakat aksilikler bir türlü yakasını bırakmıyordu. Otobüsü kaçırdığı için Amman'a oldukça maceralı bir yolculuğun sonunda ulaştı. Bisikletini emanet ettiği kişiden geri aldı. Ürdün ve Suriye'yi geçip Türkiye sınırına geldi.
27 GÜN CEZAEVİNDE KALDI
'Artık hududu kaçak geçmeme gerek yok' diyerek sınır kapısına ulaştı. Ancak, memleket topraklarında umduğu gibi karşılanmadı. 5 bin lira karşılığında döviz almadığı ve sınırı kaçak geçtiği için tutuklandı. Yaşadığı hayal kırıklığı yüzüne yansıdı. Hakkındaki prosedür hızla tamamlandı. Savcı, 'Anlat bakalım, yaptığının suç olduğunu bilmiyor musun?' diye sorunca Mehmet Neşet amca, 'Bu suçsa ben Beytullah'ı görmeye gittim. Gavur olmaya gitmedim ya? Ne yaparsanız yapın' diyerek kaderine razı oldu. Tam 27 gün hapis yattı. Mehmet Neşet amcanın hikayesi o savcının dikkatini çekti. Dönemin en çok satan gazetelerinden birinin muhabirine haber verdi. Hacı Neşet amcanın boy boy fotoğrafları ve ilginç öyküsü gazete sayfalarına çıkınca kendisinden aylardır haber alamayan ailesi ve yakınları olayı öğrendi. Sonra ne mi oldu? Günler sonra beraat eden Hacı Mehmet amca yol arkadaşı bisikletiyle otobüs bindirilip evine gönderildi.
Bir gün köyün en büyük kahvesinin kapısından içeriye neşe içinde girdi. İçerisi tıklım tıklım doluydu. Herkese selam verdikten sonra kahveciye dönerek, 'Yarın benim bayramım var, herkese benden çay ver' dedi.
ÖLÜMÜNÜ 'BAYRAMIM VAR' DİYEREK KARŞILADI
ONU tanıyan herkes bu maceraya atılmadan önce 'Hacca bisikletle mi gidecek? Mümkün değil başaramaz. Yollarda ölecek, yakında ölüm haberi gelir zavallının' diye düşünürmüş. Fakat öyle olmadı. Hacı Neşet amca 12 yıl daha sonradan yerleştiği Kargalı köyünde sağlıklıve mutlu bir hayat sürdü. Bir gün köyün en büyük kahvesinin kapısından içeriye neşe içinde girdi. İçerisi tıklım tıklım doluydu. Herkese selam verdikten sonra kahveciye dönerek, 'Yarın benim bayramım var, herkese benden çay ver' dedi, Köylüler hayırdır Hacı Neşet? diye sorsalar da o tek bir kelime dahi etmedi. Ertesi gün takvimler 19 Şubat 1976'yı gösterirken, hacı Mehmet Neşet Öz'ün ölüm haberi cami hoparlöründen tüm köye duyuruldu. Yıllar önce 'Hac yolunda ölür' gözüyle bakılan Neşet amca yatağında, yüzündeki gülümsemeyle huzur içinde son nefesini verdi... Ne diyelim, Cennet mekanın olsun güzel yürekli Anadolu insanı...