ÇANKAYA SANCILARI / EROL MARAŞLI'NIN KALEMİNDEN
Milli Birlik Komitesi'nden Başgil'e telefon edilerek "orgeneral Fahri Özdilek Paşa'nın görüşmek üzere kendilerini çağırdığı" söylendi. Ayrıca Adalet Partisi'nden de yöneticiler çağrıldılar: AP Genel Başkan Yardımcısı emekli albay Şinasi Osma, Nurettin Bulak ve gazeteci Cevdet Perin, AP'yi temsilen çağrıya uydular. Özdilek Paşa'nın makam odasında komite üyelerinden general Sıtkı Ulay ve bazı yüksek rütbeli subaylar vardı. AP heyeti içeri girdiğinde ev sahiplerinin hepsinin suratlarını asık gördüler. Odaya adımlarını atar atmaz; Sıtkı Ulay, AP Genel Sekreteri Şinasi Osma'ya bağırmaya başladı: "Şinasi!.. Şinasi!... Başgil'i cumhurreisi yapmak istiyor muşsunuz? Buna nasıl cür'et /cesaret/ edersiniz? Yoksa bizim, topu tüfeği alıp dağa mı çıkmamızı istiyorsunuz? Eğer, Başgil bu memlekette cumhurreisi olursa; bize de yapacak bir şey kalmaz! Bunu biliyor musunuz?" AP heyetini iyice azarladılar. Daha sonra da biraz yumuşamış gibi gözükerek "nasihat" ettiler.
Başgil vazgeçmiyor
Başgil Hoca cephesinde ise durum değişikti: Hoca adaylık kararından vazgeçmiyor, gerekirse "bağımsız aday" olacağı tehdidini savuruyordu. AP genel idare kurulunun bu işi "kıvıramayacağını" anlayan askerler "iş"in başa düştüğünü anladılar ve olaya el koydular: Prof. Başgil, AP genel merkezinde iken, kaldığı otele üç komite üyesi; generaller Fahri Özdilek, Sıtkı Ulay ve Haydar Tunçkanat gittiler. Fakat hoca yoktu. Dönünce kendilerini araması için not bıraktılar. Hoca otele dönünce bu mesaj kendisine iletildi: Başgil sarardı; bu mesajın ne anlama geldiğini anlamamasına imkan yoktu. Doğru başbakanlığa gitti. Devlet bakanı ve komite üyesi Sıtkı Ulay Paşa'nın odasına alındı; içeride, Özdilek Paşa ile Haydar Tunçkanat oturuyorlardı. Bir saat içeride kalan Başgil'e çekilmesi için telkin yapıldı. Hatta tehdit edildiği bile söylendi. Hoca da yakınlarına tehdit edilme olayını doğrulamış...
Talimatı cunta veriyor
Sıtkı Ulay Paşa, Prof. Başgil'e şöyle demiş: "Ben sana gerçekleri söyleyeyim, seni boş yere getirmişler, cumhurreisi falan olamazsın! Farz edelim cumhurbaşkanı seçildin; zanneder misin ki toplar atılacak, halk sokaklarda şenlik yapacak. İlan-ı şadmani/şenlik ilanı/ olacak: böyle şeyler umuyorsan yanılıyorsun. Etlik'de milli emniyetin bahçesinde çukur hazırlandı; cumhurbaşkanı seçilirsen meclisten çıkar çıkmaz cipin de hazır. Ona bindirileceksin, Etlik'e götürülüp o çukura defnedileceksin!... Bizi anlamanız lazım. Son günlerde bizim, hükümet olarak kuvvetimiz yoktur. Ordu da yeni bir cunta kurulmuştur. Bize bu cunta direktif ve talimat vermektedir. Biz bugün devlet radyosuna bile hakim değiliz. Adaylığınızı geri almaz iseniz; hayatınızı garanti edemeyiz! Bunu açıkça söyleyeyim. Netice yalnız bundan ibaret kalmayacaktır. Meclis açılmadan dağıtılacak! Seçimler iptal edilecek! Askeri idare devam edecektir."
Kendini feda etti
Ulay Paşa'nın işaret ettiği cunta SKB/Silahlı Kuvvetler Birliği idi. Hoca kararını verdi: Türk demokrasisi için kendisini feda edecekti, etti de!... Hem adaylıktan çekildi hem de senatörlükten istifasını verdi ve İsviçre'ye taşındı. Başgil'in cumhurbaşkanlığı gitmişti ama demokrasimiz kurtulmuştu. Gürsel Paşa da askerin isteği ile cumhurbaşkanı oldu!..
Sıra Sunay Paşa'ya geldi
1966 Ekim sonuna gelindiğinde 27 Mayıs darbesinin cumhurbaşkanı yaptığı emekli orgeneral Cemal Gürsel girdiği bitkisel hayattan çıkamamış ve doktorların raporu üzerine yeni bir cumhurbaşkanı seçilmesi sorunu ortaya çıkıyordu. İsmet Paşa zemin yokladı ve başbakanlıktan, cumhurbaşkanlığına giden yolun açık olmadığını görünce kaderine razı oldu. Zaten çiçeği burnunda Başbakan Süleyman Demirel; siyasi rakibi İsmet Paşa'nın cumhurbaşkanlığına onay veremezdi. Kendisi verse partisi vermezdi.
Ölüm raporu okundu
Asker; Gürsel'in yerine başka bir askeri istiyordu. Bulunan isim Genelkurmay Başkanı orgeneral Cevdet Sunay'dı. Org. Cevdet Sunay emekliliğini isteyerek 14 Mart 1966 tarihinde emekli oldu. Bir gün sonra da kontenjan senatörü Ragıp Üner istifa ettirilerek, TBMM Başkanı ve Cumhurbaşkanı Vekili Ferruh Bozbeyli tarafından kontenjan senatörlüğüne getirildi. 28 Mart 1963 günkü müşterek oturumda Gürsel'in ölüm raporu okunarak cumhurbaşkanlığına devam edememesi kararı alınarak hükümetin ve CHP'nin adayı olarak kontenjan senatörü em. org. Cevdet Sunay aday gösterildi. CKMP Genel Başkanı Ankara Milletvekili Alparslan Türkeş aday oldu. Sunay 461 oy ile cumhurbaşkanı yapıldı. Diğer aday Türkeş'in ise "Genelkurmay Başkanı'nın Cumhurbaşkanı yapılmasını siyasi rüşvet sayıyoruz. Politikacının korkuyla askere işte sizin başınızı Çankaya'ya getirdik. Cumhurbaşkanı yaptık demelerini doğru bulmuyoruz" itirazı havada kalıyordu.
Sol darbe teşebbüsü
9 Mart 1971 tarihinde Baas tipi sol bir darbe teşebbüsü önlenerek 3 gün sonra Demirel hükümetine verilen anlı şanlı 12 Mart muhtırası ile hükümet düşürüldü ve yerine CHP'den Prof. Nihat Erim İstifa ettirilerek başbakan yapıldı. Muhtıracıların verdiği listeyle "Beyin Kabinesi" diye adlandırılan hükümet kuruldu. Ama hükümetin çalışmalarından kimse memnun değildi. Elbette askerler de! İşte 1973 yılına bu huzursuzlukla girildi.
Ülke huzursuzdu: anarşi bitmemiş, bu konuda millete verilen taahhütler yerine getirilememişti. Bir de bunun üstüne üstlük ekonomik zorluklar; tuz biber ekiyordu. Grev dalgaları gittikçe tüm yurda dağılıyordu. Meclis de huzursuzdu: Türk siyasetinin iki büyük partisi (AP ve CHP) parçalanmış, küçük particikler ortaya çıkmıştı. Büyük iki parti güçlerini yitirirken, yeni doğan iki parti de güçlerini Demirel ve Ecevit düşmanlıklarından alıyorlardı. CHP'nin başındaki tarihi kişiliği ile Bülent Ecevit'e yenilen İsmet İnönü kendisine ikram edilen kontenjan senatörü olurken Ecevit'in gelişine karşı CHP parçalanmış parti içinden Turhan Feyzioğlu'nun Genel Başkanı olduğu Güven Partisi diye bir parti çıkıyordu, AP'den ayrılan meclis başkanı Ferruh Bozbeyli de Demokratik Parti'yi kurdu.
Yerine kim gelecek?
Sanki bunlar yetmiyormuş gibi bir de bunların yanı sıra cumhurbaşkanlığında süresi dolan emekli paşa Cevdet Sunay'ın yerine seçilecek kişinin belirlenmesi konusuydu: Genelkurmay Başkanı orgeneral Faruk Gürler ve bir takım siyasiler ile bazı askerlerin geliştirdiği "Sunay'ın görev süresinin uzatılması" çalışmaları, gayretleri parlamento üzerinde ters etki yapıyor, hatta ileride bunun bir rejim sorununa gelip dayanmasından korkuluyordu: Korkulan oldu da; Sunay'ınki değil ama Gürler'inki rejim sorununa dönüştü. Demokratik rejimi savunanlar ile cihet-i askeriye ve Çankaya da asker görmek isteyenler arasındaki savaş kıyasıya sürüp gidiyordu. Silahlı Kuvvetler ve onları destekleyen birtakım siyasiler ordunun en yüksek rütbeli komutanını, güvenilir gelecekleri için var güçleriyle destekliyorlardı. Bazı siyasiler bu seçimde ön plana çıkmışlar ve Gürler Paşa'ya yalan yanlış destek haberleri gönderiyorlardı. Çeşitli rakamları telaffuz edenler; seçim neticesi alındığında Gürler Paşa'nın yanına bile uğramayacaklardı: toz olup uçtular. Olay; krize dönüşmek üzereydi!...
"Nuh diyor peygamber demiyordu"
Şubat ayının 14'ünde Süleyman Demirel'in kapısı çalındı: Kapıda Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Kurmay Başkanı Recep Ergun Paşa duruyordu. Ergun Paşa "Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler Paşa'yı temsilen" gelmişti. Daha önceleri, Gürler cephesinden gelen görüşme taleplerini reddeden Demirel'e şimdi, teklif ısrarla tekrarlanıyordu: Demirel, bu teklifi de kabul etmedi, "Ordunun problemleri varsa, siyasi partiler gerekeni yaparlar... Böyle bir görüşmede sıfatı ortaya koymak lazım: Peki sıfatlarımız nedir? Siyasi buhranlara çözüm yolu ararken, Genelkurmay Başkanı'nın siyasi partilerle doğrudan temasa geçmesi demokratik kurallara aykırıdır. Karşı olduğum bir hareketi kendim yapamam" dedi. Demirel'i yumuşatmak için bir telefon konuşması daha yapıldı: Demirel "Nuh diyor, peygamber demiyor"du! "Biz orduyu siyasetin dışında tutmaya çalışıyoruz. Komutanlar ve ordu bir siyasi parti değildir. İstenilen görüşmede elbette yapılacak konuşmalar siyasi olacaktır. Eğer duyurmayı tasarladıkları bir konu varsa, bize cumhurbaşkanı, ya da başbakan vasıtasıyla söyleyebilirler. İstedikleri biçimde yapılacak bir görüşme Orduyu partiye dönüştürür. Bu aşamada böylesi bir vebalin altına yatamam!" Karar kesindi. Ergun Paşa'nın verdiği cevapta, biraz da tehdit kokusu vardı: "Görüşme gerçekleşemez ise bir muhtıranın gelmesi söz konusuydu..."
YARIN: DEMİREL GÖRÜŞMEYE YANAŞMIYOR, ECEVİT "EVET " DEMİYOR
