Allah (c.c.), bu alemleri ve kainatı Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) için yarattı. O'nu da bu alemlere rahmet peygamberi olarak gönderdi. Buradaki sır çok derindir. Birçok İslam aliminin eserlerinde yer alan ve sağlam kaynaklarla da bugüne kadar rivayet edilerek gelen bir kudsi hadisi şerifte ise Allahü Teala "Levlake levlak, lema halaktül eflak" yani "Ey Habibim sen olmasaydın bu alemleri yaratmazdım" buyuruyor. Bizler böyle yüce bir peygamberin ümmeti olduğumuz için ne kadar şanslı ve şerefli olduğumuzun farkında mıyız? Bizleri ancak Peygamberimize ve onun ehli beyt ve ashabına olan sevgimiz kurtaracaktır. Çünkü biz millet olarak her zaman ümmeti olmakla şereflendiğimiz Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.) ve onun ehli beyt ve ashabına saygı ve hürmette kusur etmedik. Eğer bugün devlet ve millet olarak ayaktaysak buna borçluyuz. Bizler ayrıca ahirzamanda yaşayan ümmetler olarak o alemlere rahmet olarak gönderilen Habibullah'ın (s.a.v.) bizleri kardeşleri olarak nitelendirildiği bir milletiz. Bunu Ebu Hureyre'den (Radiyallahu Anh) rivayet edilen bir hadisi şeriften öğreniyoruz. Rasulullah (s.a.v.) bir mezarlığa gidip "Selam sizlere ey mümin topluluklar yurdunun sakinleri! Şüphesiz bizler de inşallah size kavuşacağız" dedikten sonra ashabına dönerek, "Keşke biz kardeşlerimizi görseydik diye arzu ettim" ifadelerini kullanır. Sahabeler: Ey Allah'ın Rasulü! Biz senin kardeşlerin değil miyiz? diye sorarlar. Rasulullah (s.a.v.): 'Hayır, siz benim ashabımsınız (arkadaşlarımsınız). Benim kardeşlerim de beni görmedikleri halde bana inananlardır. Mutlaka ben Rabbimden sizinle ve beni görmeden iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını istedim" buyurur.
İSTANBUL'DAN MEDİNE'YE
Biz millet olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.) kardeş olduğumuzu ispatladık. Özellikle ecdadımızın bu konudaki icraatları bunu perçinliyor. Ecdadımızın Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.) hürmetinin sayısız göstergelerinden biri de Sultan II. Abdülhamid Han'ın İstanbul-Medine tren yolunu yaptırırken gösterdiği örnek hassasiyettir. İkinci Abdülhamid Han, Peygamber aşığı müminlerin, Alemler Sultanı'nın nurlu eşiğine yüz sürüp muhabbetlerini arz edebilmelerini kolaylaştırmak için İstanbul'dan Medine-i Münevvere'ye uzanan bir tren yolu yaptırmaya karar verir.
AVRUPA ASLA İNANMADI
Osmanlı Devleti'nin en sıkıntılı döneminde, imparatorluğu 33 yıl boyunca izlediği ince siyasi taktiklerle tek karış toprak kaybetmeden idare etmeyi başaran 2. Abdülhamid Han'ın yıllarca düşlediği bu proje, İslam Alemi'ni atardamarlar gibi birbirine bağlayacak olan ve hayalleri zorlayan Hicaz Demiryolu Projesi'ydi. II. Abdülhamid Han'ın, Arap Yarımadası'nda Osmanlı'nın siyasi hakimiyetini pekiştirmek, mukaddes toprakları ziyaret etmek isteyen Müslümanlar'ı tehlikelerden korumak ve en önemlisi de Hac yolculuğunu kolaylaştırmak için hazırlattığı Hicaz Demiryolu Projesi, Avrupalılar tarafından "başarılması imkansız fantezi" olarak dünya kamuoyuna lanse edildi. Ama Sultan Abdülhamid Han, tüm bu algı operasyonlarına aldırmadı ve 1 Eylül 1900 tarihinde temelleri Şam'da resmî bir törenle atılan Hicaz Demiryolu Projesi'ni hayata geçirdi.
ISTASYONLAR BİLE SÜNNETE UYGUNDU
SULTAN İkinci Abdülhamid Han, tren yolunun istasyonlarını da sünnet-i seniyyeye uygun olması niyetiyle Peygamber Efendimiz'in seferlerinde konakladığı yerlere inşa ettirdi. Ayrıca Medine Tren İstasyonunu Nebiyyi Muhterem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in ruhaniyetini rahatsız etmemek düşüncesiyle Kubbe-i Hadra'dan yaklaşık 2 kilometre uzağa yaptırmış ve Medine içerisinde bulunan bütün raylar, üzerinden vagonlar geçtikçe gürültü çıkarmasınlar diye keçe ile kaplatmıştı. Hatta, Hicaz Demiryolu'nun inşasında Medine'nin 20 kilometre yakınına gelindiğinde Peygamber Efendimiz (S.A.V) rahatsız olmasın diye Medine`nin merkezine kadar da raylara keçe döşeterek trenin raylar üzerinden geçmesi ile çıkacak sesleri engelletti.
KEÇEYLE DÖSENEN RAYLARA GÜL SUYU
KEÇE ile döşenen raylar, Allah Rasulü'ne duyulan hürmet ve muhabbet dolayısıyla günün belli saatlerinde gülsuyu ile yıkanmıştır. Yani ecdadımız, Peygamber Efendimizi (s.a.v.) kalplerinde öyle müstesna bir yere koymuşlardır ki, günlük hayatlarında her halleriyle ve icraatlarıyla O'na olan hürmet ve sevgisini gösterip şefaatini dilemeyi bir düstur haline getirmiştir. Bizler de o ecdadın torunları olarak Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.) ve O'nun ehli beytine sevgi, hürmette hassasiyet gösterirsek iki cihanda da aziz ve bahtiyar oluruz.
Tolga TEKİN