KONUK YAZAR ERHAN ÇALIŞKAN
Yeni Küresel Düzen ve Türkiye yazımızın ilk bölümünde anlattığımız Emperyalist güçlerin ülkemize taktığı 10 basamaklı pranganın pek çoğu kırıldı. 2002 yılı kasım ayında yapılan seçimleri, mason localarının desteklemediği Fulbrigth ya da Exeter burslarıyla okutulup devşirilmemiş, milli ve dini değerlerini kaybetmemiş, Anadolu topraklarının hamuru ile yoğrulmuş bir siyasetçi, İstanbul Boğazı'na konuşlanmış emperyalist güçlerin varlıklı işbirlikçilerine rağmen kazanıyordu. Bu seçim Türkiye siyasi tarihinde ilk defa bir siyasi partinin 5 genel seçimi üst üste kazanması ile ülkede siyasi istikrarın başlamasının temelini oluşturuyordu.
OPERASYONLAR
2002 yılından günümüze kadar, küresel düzenin efendileri ve onların yetiştirdiği işbirlikçiler, Türk devleti ve milletinin diriliş hareketini durdurmak için askeri muhtıra, kapatma davası, finans-kur saldırıları, ambargolar, FETÖ/PKK-YPG terör eylemleri, Gezi kalkışması ve en nihayetinde de askeri darbe teşebbüsü ile psikolojik savaş tanımında bulunan tüm operasyonları düzenlediler. Bunca mücadele sonucunda Dünya Düzeninin Yönetenleri tarafından Türkiye'ye dayatılan koalisyonlara mahkum kırılgan ve zayıf parlamenter sistem yerine Cumhurbaşkanlığı sistemi getirilmiştir. Bu sistemle halk koalisyonu sandıkta yapmakta ve güçlü bir siyasi iktidar ortaya çıkmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile Türk siyasetine vurulan pranga ortadan kalkmıştır.
DEĞERLERİMİZ KÖTÜLENDİ
Önceki dönemlerde Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) ve Harbiye mezunlarının Türk bürokrasisini yönettikleri söylenirdi. Kaymakam ve valiler Mülkiye mezunlarından olurdu. Dış işleri bürokrasisi kapalı devre çalışır, dışişlerinden referansı olmayanlar bakanlığa giremez ve elçi atanamazdı. Şimdi memuriyet kadroları pek çok üniversite mezununa açılmıştır. 15 temmuz hain darbe girişimine Türk halkının canı pahasına göğsünü siper etmesi, Türk ordu mensuplarının bilinç altına yerleşmiş olan 'darbe yapabilir' düşüncesinin son kırıntılarını da ortadan kaldırmıştır. Dünya düzenini yönetenlerin Türk devletine taktığı prangalardan bir başkası olan askeri ve bürokratik vesayetin kilidi kırılmıştır. Yurtdışına devlet bursları ile 10 binden fazla master doktora öğrencisi yollanmış, bu öğrenciler ülkeye dönüşlerinde üniversitelerimize atanmıştır. Milli eğitim ve kültür alanında pek çok yatırım yapılmıştır. Yabancı film ve dizilerle yaratılan 'bizden adam olmaz', 'Gavurlar yapıyor', 'Su akar Türk bakar' gibi terimler pompalanırken, milli değerlerimizin her türlü simgesi filimler içerisinde kötü gösterilerek toplumda aşağılık kompleksi ve yabancı hayranlığı duygusu yaratılmıştır. Üretilen yerli diziler ve filmlerle küresel düzenin dayatmalarına karşı konulmuştur. Türk Milleti tarihten gelen milli özgüvenine yeniden kavuşmuştur.
DİZ ÇÖKTÜRMEK İSTEDİLER
DÜNYA düzeninin bugünkü efendilerinin elinde bize saldırabilecekleri tek silah, elimize taktıkları son pranga dış ticaret açığı kaynaklı finans sorunudur. Kurtuluş savaşından sonra ülkemizin içinde bulunduğu yıkıntıdan ayağa kalktığı bu süre içerisinde yatırım için ihtiyaç duyduğumuz kaynağı dış borçla sağlamak zorunda kaldık. Birikimleri yeterli olmayan ülkemizin ihracatının ithalatını karşılayamamasından kaynaklanan cari açık nedeniyle emperyalistlerin döviz kurları üzerinden ekonomimize yaptıkları saldırılar ve bankacılık sistemimize dayattıkları yüksek faizle Türkiye'yi yavaşlatmaya ve yeniden diz çöktürmeye çalışmaktadırlar. Mevcut Dünya Düzeninin Bugünkü yönetenleri ile "Türk Dirilişi" yolunda yaptığımız bu son mücadeleyi yarın anlatacağım.
Mucizevi gelişimi durduramadılar
KÜRESEL düzenin yönetenleri uyguladıkları ambargolarla bize silah satmazken, parasıyla aldığımız silahları nerede kullanıp nerede kullanamayacağımızı da bize dikta ettiler. Ortak üretimle, montajla da olsa silah üretmeye başlayınca bu sefer de üstü örtülü ambargolarla silah üretiminde kullanılan parçaları vermediler. Yine de silah endüstrisinde gerçekleştirdiğimiz mucizevi gelişimi durduramadılar.
Bölgesindeki bütün meselelere kayıtsız kalmayan Türkiye, uluslararası hukuka bağlı bir şekilde Karadeniz ve Doğu Akdeniz'deki çalışmalarını da sürdürüyor