Konuk Yazar Selahattin Gezer yazdı...
İnsanın kalbi berzah âlem-i - melekût âlemi gibidir... Bütün duygular, kalbin içerisinde melaike gibi hareket halindedir... Aynı apartman içinde yaşadığımız, hatta aynı katta oturup, tanımadığımız komşularımız gibi öyle duygularımız vardır ki kendileriyle ebedi âlemlerde müşerref olacağız ve tanımakla şaşkınlık yaşayacağız... Belki de; bende böyle bir silah varmışta yeni haberdar oluyorum, dedirtecek duygular, bildiğimiz ve aşina olduğumuz duygulardan çok daha fazlasıdır. Yine belki de kalibresi çapı çok yüksek o duygular, sadece cennet için yaratılmıştır, şimdi sadece kalbin melekût âleminde tespihle - zikirle meşgul oluyorlardır...
DUYGULAR BİR DELİLDİR
Bazı insanlar, kâfir ve günahkâr oldukları halde, o duyguların kulluk yapması hürmetine, bu dünyada başlarından hem rahmet, hem de nimetler eksik olmuyordur... Yine belki de o duyguların padişahı olan duyguyla biz cennette Allah ile müşerref olup, o duygunun gücüyle o müşerref oluştan nasipleneceğiz... O duygu ceset gözüne yardımcı olup, o mübarek Cemal'i seyre dalacağız... Bir insan, vahdaniyeti ilan eden delilleri içinde taşıdığı halde, kulak verip, dinlemez, hayal edip, müşahede edemez ise o kıymetli hazineleri kullanmadan Sahibi'ne teslim etmiş olacaktır... Kalbin melekût âleminde, duygu melekleri, mensubu olduğu kişilerin inkârlarına inat; Allah diyorlar... Melaikeye inanmayan, kalbin melekût âleminde ki duygulara nasıl inanır ve hangi yüzle: Sevdim, acıdım, nefret ettim, şaşırdım vs. gibi duygu belirten ifadelerde bulunabilir? Duygular aynı zamanda Allah'ın sıfatlarına ve zatına da kuvvetli birer delillerdir... Balığa deniz, yıldızlara da uygun sakinlerin, melaikelerin yaratılması, Kâinatın Hâlıkını haykırdığı gibi; küçücük kalbimize, duyguların kalp sakinleri olarak yaratılması, daha da kuvvetli bir şekilde Allah diyor, vahdaniyeti ilan ediyorlar... Zaten her şey Allah diyor, insandaki hücreler ve duygular da... Sadece inanmayan insanlar, Allah yerine başka şeyler deme küstahlığı, cüreti gösteriyorlar... Dünyada iken melekût âlemini, ervah âlemini görmeyi arzu edenler, şahadet âlemi gibi küçücük kalbinin kâinat gibi geniş mana âlemlerine baksın ve melek mi görmek istiyor, duygularına baksın... Hakikatleri ihzar eden böyle bir bakış, yakini ve sarsılmayan bir iman sahibi eder... Kâinatta toz zerresinden daha küçücük bir dünya ve onun içinde minnacık bir kalp ve de onun içinde melekler, yıldızlar gibi duygular; sadece bu bile Allah'ın varlığına muhteşem bir ilandır...
EBEDİ CEZA CEHENNEM
Kim bilir? Kâfir ve zındığın, dünya nimetlerinden faydalanması, içlerindeki o bilmediğimiz duyguların Allah'ı tespih ediyor olmalarındandır... Madem her insan bir kâinat ve o kâinatta Allah'ı tanıyan vazife yapan duygular var, elbette boşa yaratılmamışlardır... Bilemeyiz ki; kâfir ve şirk sahibi öldükten sonra, Allah o zikir yapan duyguları cennetin nebatatına, çiçeklerine ruh yapabilir... Kâfir ve şirk sahibi Allah demese de, bilmediğimiz ve tanımadığımız o melek gibi duygular, Allah der ve o zikreden duyguları Hâkim-i Mutlak, kâfirlerle beraber cehenneme sokmaz, cennette bir ağaca ruh yapar ve cennet ehli o ağaçla oturup sohbet eder... Evet, kâfirin âleminde, bir nevi cehennem yaşamış o adını sanını bilmediğimiz zikir ehli duyguları, ahirette, Hâkim-i Mutlak onların elinden alıp, mükafat olarak, cennetin taşına toprağına ruh yapar, elinde bıraktığı şeytani duygularla ebedi olarak cehennemde baş başa bırakır... Ya Rabbü'l-âlemîn! Bize taktığın duygular için sonsuz teşekkürler ediyoruz ve o duyguların varlığınıza ettikleri şahitliğe şahitlik ediyoruz..