Kur’an-ı Kerim cennet kapısının anahtarıdır
Araştırmacı-Yazar Hüseyin Şanlı, “Siz gerçeği bilmek değil, kandırılmak istiyorsunuz?” adlı bir kitap yayımladı. İslam dinini, özgün anlatımlarıyla topluma sevdiren ve bu konudaki tebliğ görevini sürdüren Hüseyin Şanlı, yazdığı kitabın İslam’ı anlamak ve anlatmak isteyenlere sade bir bakış açısı ve bir öneri niteliğinde olduğunu söyledi
- Ramazan
- Giriş Tarihi: 14 Nisan 2022
Kitabına "Cennet kapısının anahtarı Kur'an-ı Kerim'dir" başlıklı makalesiyle başlayan Hüseyin Şanlı, "Trafikte kaza yapma pahasına gözümüzü neredeyse bir an olsun cep telefonumuzdan takip etmekte olduğumuz konumdan ayırmıyoruz. Ancak Allah, cennetin konumu olan Kur'ân'ı bize göndermişken en son ne zaman baktık ona? Sahi biz gerçekten cennete mi gidiyoruz?" diyerek nefislerimizi ölmeden önce gerçek anlamda hesaba çekmemiz gerektiğini söyledi.
YANLIŞ YERDE ARIYORUZ
Cennete girebilmek için gerçek anlamda bu hedef doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini Nasreddin Hoca'nın bir menkıbesiyle anlatan Hüseyin Şanlı, "Adamın biri Nasreddin Hoca'yı yerde bir şey ararken görür. 'Ne arıyorsun Hoca?' diye sorar. Hoca: 'Anahtarımı kaybettim, onu arıyorum' diye cevap verince adam da kendisine yardım etmek için diz çöküp onunla beraber anahtarı aramaya koyulur. Bir süre sonra aramaktan bıkan adam: 'Hocam, sen bu anahtarı tam olarak nerede düşürmüştün?' diye sorar. Nasreddin Hoca anahtarı evde kaybettiğini söyleyince adam köpürür. 'Hoca' der, 'Evde kaybettiysen neden evde aramıyorsun onu?' Nasreddin Hoca'nın cevabı hazırdır: 'İyi de ev karanlık, orada zor oluyor.' Allah, Nasreddin Hoca'ya rahmet etsin ama fazla da gülmeyin Hoca Nasreddin'e; bizim durumumuz da ondan çok farklı değil aslında. Zira bizler de cenneti aradığımızı söylüyor; ama yanlış yerde, istediğimiz şekilde arıyoruz; yanlış olduğunu bile bile kolaya kaçıyoruz gibi...
Yaşantımızda hiçbir değişiklik yapmadan, istediğimiz hayatı yaşayarak; alışkanlıklarımız, kıyafetlerimiz, duygu, düşüncelerimiz, sözlerimiz ve ideolojilerimizden hiçbir taviz vermeden; yanlış yerde, yanlış bir şekilde de bu iş olur sanıyoruz. Hoca gibi biz de zor gibi görünenle yüzleşmek istemiyor, doğru olmadığını bildiğimiz halde, başka başka yerlerde oyalanıyoruz habire. Gerçeklerin karşısına dikilmeliyiz vakit kaybetmeden. Zamanımız çok az, çabuk çabuk olalım. Bunları okurken bile biraz daha yaklaştınız ölüme. Hoca'ya gülerken aslında biraz daha ölüyordunuz. Doğumla başlıyor ölüm; her gün biraz yaşıyor, biraz da ölüyorsunuz. Bizler de anahtarı Kur'an olan cenneti kendi hayatlarımızda kaybettik. Önce oradan başlamalı aramaya; istediğimiz gibi değil, Allah'ın dediği gibi aramalı, O'nun dediği yere, Kur'ân'a bakmalıyız" ifadelerini kullandı.
SORUMLULUK ÇOK AĞIR
Makalesinin devamında Haşr Suresi'ndeki "Eğer Biz bu Kur'ân'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz." 21. ayetini paylaşan Şanlı, şöyle devam etti : Bizler sırtımızda dağları un ufak edebilecek derecede ağır bir sorumluluk taşıdığımızın farkında değiliz, içinde bulunduğumuz durumun dehşetini kavrayamadık. Bir dağı paramparça edebilecek olan Kur'ân'ı okurken kılımız bile kıpırdamıyor. Kur'ân'ın kendisi, evlerimizin yüksek bir yerinde değerli kaplar, örtüler içindedir ama belki farkında olmadan hükümlerini ayaklarımızın altında çiğnediğimizi göremiyoruz. Hastalandığımızda doktorun bize verdiği reçeteyi ara sıra okuyarak yahut duvarımıza asarak iyileşmeyi bekler miyiz? Maalesef Allah'ın gönderdiği reçeteye, Kur'ân'a da, aynı şeyi yapıyoruz ve bundan habersiziz. Yaşadığımız şehirde bile trafikte kaza yapma pahasına gözümüzü neredeyse bir an olsun cep telefonumuzdan takip etmekte olduğumuz konumdan ayırmıyoruz. Allah azze ve celle cennetin konumu olan Kur'ân'ı bize göndermişken en son ne zaman baktık ona? Sahi biz gerçekten cennete mi gidiyoruz? Yolculuğumuz oraya mı? Trafikte kaybolmak, yolu uzatmak, yanlış yollara girmek endişesiyle bir an olsun gözünü telefondan ayırmayan bizlere ne oluyor da cennete giden tek yol haritasına bakmıyoruz. Yoksa kendimizi mi kandırıyoruz? Bi yere gittiğimiz yok mu? Sahtekâr taksi şoförlerinin yolcularını şehirde dolaştırıp durdukları gibi şeytan da bize bi dünya turu mu attırıyor, ne dersiniz? İşin garip tarafı şeytanın rehberliğinden, bizi güzergâh dışında dolaştırmasından şikâyetçi de değiliz herhalde. Birazdan okuyacağınız hadisteki müjdelerden tek bir tanesini bile alabilmek için, emin olun tüm hayatınız boyunca elde edeceklerinizi bir an olsun düşünmeden gözden çıkarırdınız. Neyi kaybetmek üzere olduğumuz hakkında hiçbir fikrimiz yok. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cennetlikler Cennete girince bir kimse şöyle seslenir: Siz Cennette ebediyen yaşayacak, hiç ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak, hiç hastalanmayacaksınız; hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve mutluluk içinde yaşayacak, hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz." (Müslim, Cennet 22. Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 41)