Nefisler oruçla terbiye edilir
Oruç İslamiyet’ten önceki semavi dinlerde de farz kılınmıştı. Aslında oruç ibadetinin direkt olarak etkilediği şey, İslam literatüründe nefis olarak bilinmektedir. İnsan hayatının ekseninin belirlenmesi, beşeri ihtiyaçların yerine getirilmesi, kızma, öfkelenme, sevinme gibi hislerin kontrol edilmesi, şehevi arzuların tatmin edilmesi için verilen hisleri ifade eden nefis terbiyesi çok önemlidir
- Ramazan
- Giriş Tarihi: 02 Nisan 2023
İslam dinine bakıldığı zaman mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali ve fikri haram ve faydasız işlerden çekip, her birisine özel kulluğa sevk etmek olan oruç ibadeti dikkat çekmektedir. Basit ve maddi tarifiyle imsak ve iftar vakti arasında yemeden, içmeden ve cinsi münasebetten kesilmeyi ifade eden "oruç", insanın şahsi ve toplumsal hayatında etkisi fazlasıyla hissedilen bir ibadettir. Bakara Suresi'nin 183. ayetinde belirtildiği üzere oruç İslamiyet'ten önceki semavi dinlerde de farz kılınmıştı. Aslında oruç ibadetinin direkt olarak etkilediği şey, İslam literatüründe nefis olarak bilinmektedir.
EN KOLAY YOL NEDİR?
İnsan hayatının ekseninin belirlenmesi, beşeri ihtiyaçların yerine getirilmesi, kızma, öfkelenme, sevinme gibi hislerin kontrol edilmesi, şehevi arzuların tatmin edilmesi için verilen hisleri ifade eden nefis terbiyesi çok önemlidir. İnsanın hem itikadi hem de ameli sağlamlığını tayin eden nefis terbiyesinde oruç önemli yer tutuyor. Bir hadis-i kudside rivayet olunur ki, Cenâb-ı Hak, nefsi yaratınca O'na sorar: "-Sen kimsin, ben kimim?" Nefis cevap verir: " - Sen sensin, ben de benim!" Cenâb-ı Hak, kendisini var eden Rabbini tanımak istemeyen nefsi, ceza olarak bin yıl ateşte yakar. Bin yıl sonra tekrar sorar: " - Sen kimsin, ben kimim?" Nefis tekrar azgınca cevap verir:" - Sen sensin, ben benim!" Allah Teâlâ, bin yıl daha nefsi ceza olarak yakar, tekrar sorduğunda yine aynı cevabı alır. Bu defa ceza olarak onu üç gün aç bırakır. Üç gün sonra nefse: "-Sen kimsin, ben kimim?" sorusunu sorunca nefis bitkin bir şekilde cevap verir: "-Sen Alemlerin Rabbi Allahsın, ben ise âciz bir nefsim!.."
Bu rivayette de görüldüğü üzere, oruç, nefsi terbiye etmenin en kolay yoludur. Oruç, insanın kendini aşmasıdır; nefsin bencilleştirici arzularına karşı, 'insan'ı, 'ilahi idrak' ile bütünleyici duruştur. Gerçek özgürlüğün tadına ermek olan oruç, sonsuz bir hayatı yani ebediyeti hissetmektir. Yoksa oruç sadece gün boyu aç kalıp, iftar vakti geldiğinde karnını tıka basa doyurmak değildir. Yani insanı ayakta tutan sadece maddesel gıdalar değildir. Dünyevî gıdaların yanında sonsuzluk gıdasıyla da beslenirse insan, sağlıklı yaşamayı öğrenir. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî de orucun ne denli bir sonsuzluk gıdası olduğunu şu şekilde dile getirmiştir: "İnsanın asıl gıdası Allah'ın nurudur. Nerede yeryüzü gıdası, nerede sonsuzluğun gıdası? Allah şehitler için, 'Rızıklandılar' diye buyurdu. O manevî gıda için ne ağız ne de ceset vardır."[2] Orucun boyutlarına dikkat çeken İbrahim Hakkı Erzurumî, midenin orucunu yeme ve içmeden uzak durmak, dilin orucunu lüzumsuz konuşmadan uzak durmak, kalbin orucunu fikir, hayal ve kuruntulardan uzak durmak olarak nitelemektedir. Allah'ın gayrından arınan, Allah'ın sevgisiyle dolan gönül, Hakk'ı bulup halkı yitirir.
ORUÇ TAKVAYA ULAŞTIRIR
Oruç, Peygamber Efendimizin en çok devam ettiği amellerden biridir. Hatta savaş ânında bile, çoğu zaman oruçlu olurdu. Hele bazen harp öyle şiddetlenirdi ve öyle zor günler olurdu ki, kimse oruç tutmaya mecal bulamazdı. Bunlardan birinde, kendisi ile berâber Abdullah bin Revâha'dan başka oruç tutan kimse kalmamıştı. Sözün özü; oruç, sahibini takvaya ulaştıran bir ibadettir. İnsan, bu takva sayesinde cehennem ateşinden korunmuş ve cennete yaklaşmış olur.