İzmir Müftülüğü İl Vaizi Dr. Serpil Başar, her gün milyonlarca mesaj, resim, dosya ve video gibi içeriklerin paylaşıldığı sosyal medyada dini ve ahlaki açıdan dikkat edilmesi gereken kuralları şöyle anlattı: Sosyal medyadaki paylaşım içerikleri, aynı zamanda bir ölçüsüzlüğü de içinde barındırmakta, milyonlarca veri, işletim sistemi hafızalarına kaydolmakta ve hiçbir şey kolay kolay kaybolmamaktadır.
ARDINDA İZ BIRAKIYOR
Böylece her kullanıcı, ardında bir veri izi bırakmaktadır. Çünkü, söz konusu sosyal medya ağları, kişisel verilerin gizli kalacağına dair kalıcı sözler vermemekte hatta bu verileri bireylerin izni olmadan başka ağlarla paylaşabilmektedirler. Bireyler, sosyal medyada sanal kimlik ile kurdukları sanal dünya veya iletişim kanallarında, oldukları insandan uzaklaşıp olmak istedikleri insan modeline dönüşebilmektedirler. Bu da kendine yabancılaşma ve insanların güvenlerini sarsma ile sonuçlanabilmektedir. Bununla birlikte bilginin kaynağı, kimin tarafından paylaşıldığı konusunda şüphe oluşturmaktadır. Özellikle kişisel bilgilerin paylaşılma alanı olan sosyal medya, mahremiyet açısından da tartışılır bir haldedir. Mahremiyet, kişiye özgü özel alan olup, kimlikleri, kararları, kişisel hakları, yaşam biçimleri, alışkanlıkları, başkaları ile kurduğu ilişkiler gibi içerikteki özel alanı ve sınırını ifade eder. Bu değer, insan olmanın temel değerlerindendir ve korunması dini ve ahlaki bir esastır. Mahremiyet yitirildiğinde veya zedelendiğinde insanın sahip olduğu manevi bir değer yitirilmiş olur.
MANEVİYAT ZARAR GÖRÜR
Her şeyden önce insanın mahremiyet alanının sınırları aşılarak gözetleme girişiminde bulunulmasıdır. İnsanın mahrem alanının gözetlenir oluşu, sınırının zorlanması demektir. O halde insanın başkalarınca gözetleme alanında olmaktan uzak durması, mahremiyetini ve sınırlarını koruması elzemdir. Oysa sosyal medya, bireyi veri sağladığı bir kaynak olarak kullanmakta, mahrem alanını paylaşmakta sakınca görmeyen insan da, gözetleme alanına girerek veri sağlamaktadır. Bu gerçekle yüzleşirken, insana düşen; özel alanın sosyal medyada paylaşıldığı andan itibaren artık özel değil, aleni olduğunu anlamasıdır. Bununla birlikte, kişi sosyal medya ardındaki yapay zeka programları için de bir veri olduğunu fark etmelidir. Bu farkındalık, beraberinde paylaşım içeriklerine tekrar dikkat etmeyi gerektirmektedir.
İnsan bilmelidir ki, özgürce ve kendi tercihi ile paylaştığı mahrem alanı, hiç tanımadığı kişilere açılmakta ve özel alan olmaktan çıkmaktadır. Bu, bireyin özel alan içeriğini içerden boşaltan, insanın manevi gücünü azaltan bir eylemdir. Üstelik, mahremiyetin korunamaması, kişisel itibarı ve saygınlığı da tehlikeye atmaktadır. Bu paylaşımlardan elde edilen maddi ve manevi kazançlar ile mahremiyetin ihlali nedeni ile kaybedilenler karşılaştırılırsa, insanın hüsrana uğrayacağı ifade edilebilir. Çünkü ölçü ve sınır tanımayan, adeta veri tüketen bir sistem içinde insan da sanal yaşam içinde kaybolmaya mahkumdur. Her ne kadar insan, kendini karar veren özne olarak bilse de, bireysel tercihini paylaşma yönünde kullanıyor olsa da, paylaştığı verilerin nerelerde depolandığı yönünde bir emniyet bulunmamaktadır.