KONUK YAZAR HARUN AYGÜN YAZDI
Ülkemizde son dönemlerin sağlıktaki en popüler işi "Sağlık Turizmi" öyle bir hal aldı ki artık hemen her branşta doktor ve hastanelerimiz yerli hasta yerine yabancı hasta tercihi yapar hal aldı. Bu gidişatın sonu nereye varır bilinmez. Bilinen tek şey hasta kabulünde randevu alımı artık günlerden aylara uzadı. Randevu gününü ve muayene olma şansını bulan yerli hastaların da sayısı gün geçtikçe azalıyor. Peki bu yabancı hasta sevgisi ve yabancı hasta kabulü nereye kadar o sürecek? Bilinen ve görünen odur ki yerli hasta bu süreçte çile çekmeye devam edecek. Günümüzde her sektör artık yurtdışı sağlık turizmine yöneliyor. Peki sağlık turizmini kimler nasıl yapabilir? Sağlık turizminin yapma şartları nedir? Kısaca hatırlatalım. Sağlık turizmi, sağlığın korunması, hastaların tanı ve tedavi amacıyla kişilerin ikamet yerlerinden başka bir ülkeye seyahat ederek sağlık ve turizm olanaklarından yararlanmasıdır. Sağlık turizmi belgesi, Sağlık Bakanlığı tarafından verilirken de sağlık turizmini yapacak kuruluşlara ve aracı kuruluşlara bu belgeyi almaları için bazı zorunluluklar getirmiştir. Özel Hastanelerde 85 Kalite puanı zorunlu hale getirilirken, aracı kuruluşlarda ise, A grubu seyahat acentesi belgesi, yabancı dil bilen en az 2 center personeli ve yabancı dil bilen 2 saha personelini zorunlu hale getirmiş.
HERKES BU İŞE ÇOK HEVESLİ
Sağlık turizmi ile iştigal eden turizm acenteleri ve aracı kuruluşlar ile kamu, özel ve üniversite hastanelerinin yanı sıra tıp merkezleri, klinikler, tüp bebek merkezleri, fizik tedavi ve diş kliniklerine sağlık turizmi izni verilmiş. Gelin görün ki günümüzde kime sorarsanız sorun hemen her sektör bu işe soyunmuş her kesimden birileri yurtdışı bir iletişim bulup sağlık turizmi yapma hevesinde. Bunun sonu nereye varır bilinmez.
Bilinen o ki yakında bu işin de cılkı çıkacak gibi. Günümüzde nasıl ki hemen herkes sosyal medyacı oldu ise, sağlıkta da hemen ker kesim sağlık turizmi yapar oldu. Konu buraya gelmşken değinmeden edemeyeceğim. Sosyal medya gazetecilik ve reklamcılık ahlak ve ilkelerini hiçe sayarak her türlü görüntü ve bilgi kirliliği ile toplumun doğru bilgi almasını sekteye uğratıyor ise, sağlıkta da her kesimden sağlık turizmi adı altında hekimin ve hastanelerin adını ve işini yanlış sekteye uğratıyor.
HAREKETSİZ YAŞAM ŞEKLİ
Hareketsiz yaşamın bir çok hastalığı tetiklediği gibi özelikle de bel, bacak ağrılarında ciddi sorunlara yol açtığını anlatan İzmir Gazi Hastanesi doktorlarından Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Seymen Özdemir hareketsiz yaşamın bel fıtığı riskini arttırdığını belirterek bel fıtığı tedavisi hakkında önemli bilgilerini bizimle paylaştı: "İnsan vücudunda omurga dik durmamızı sağlarken, ortasında bulunan kanaldan omurilik geçmektedir. Omurga, omur olarak adlandırılan birbirine bağlı kemik yapılarından oluşur. Kemik yapılar yumuşak disk ve iki adet eklem ile birbirlerine bağlanırlar. Omurlar arasındaki disk olarak adlandırılan yastık görevi gören jelatinsi kıvamda güçlü bir bağ dokusu vardır. Bu yapı yastık göreviyle omurga harekeleri ile oluşan enerjiyi emer.
Diskin dışındaki güçlü yapının zayıflaması ile ortada bulunan jelatinsi doku dışarı fıtıklaşarak omurgadan çıkan sinirlerin üzerine baskı yapması bel fıtığı olarak bilinen lomber disk hernisine neden olur. Belden başlayan ve bacağa yayılan ağrı, uyuşma, his kaybına ve en önemlisi hastanın bacağında güçsüzlüğe neden olur. İlerleyen tedavi edilmemiş vakalar da idrar ve/veya gaita kontrolü kaybolur.
Ağır kaldırma, tekrarlayan zorlayıcı hareketler, fazla kilo ve travma bel fıtığına neden olurken, bel fıtığı olan hastada yaşam kalitesi belirgin olarak düşer." Bu anlattıklarımızın hemen hemen bir çoğunu hareketsiz yaşam tetikliyor. Hareketsiz yaşam, aşırı kilo, ani yapılan kontrolsüz hareketlerin bel fıtığı riskini artırıyor. Hareketsiz yaşam, omurga çevresindeki kasların zayıflaması sonucu, tüm yükün omurlara ve disklere binmesi nedeniyle bel fıtığı için günümüzde önemli risk faktörüdür.