Deprem yer aldığı bölgede yarattığı yapısal yıkımın yanı sıra insanların yaşamlarını derinden sarsar ve etkiler. Aynı zamanda deprem bölgesinde felaketi yaşayan insanlarda da ciddi psikolojik etkiler yaratma gücüne sahip çok ağır bir doğa felaketidir. Deprem sonrası da yapılan insani yardımlar başta yaşam kurtarılması, fiziksel yaralanmaların tedavisi, barınma alanlarının sağlanması gibi başta gelen hizmetlerin bazıları. Fakat deprem sonrasında yaşanan psikolojik etkilenme sürecinin saptanma ve tedavisinin daha karmaşık ve uzun süreli olması, bu alandaki hasarın çoğu kez kendi haline bırakılmasıyla sonuçlanmaktadır. 11 ilimizde yaşadığımız son yıkıcı depremde de yapılan yardımların sonrasında bölge halkının psikolojik etkileri yaşanan travmaları bıraktığı ağır hasarları uzun yıllar alacak gibi. Bunun örnekleri daha önce de 1983 Erzurum, 1992 Erzincan, 1998 Adana- Ceyhan, 1999 Düzce, 2003 Bingöl, 2011 Van depremlerinde yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor.
Bu tür yıkıcı depremlerin çok sayıda can ve mal kaybının yanı sıra insanların yaşadığı psikolojik yıkım her daim hayatımızın bir parçası haline gelmiştir. Öyle ki depremin yaşanmayan bölgelerdeki insanların bile yaşam şekilleri ve günlük aktiviteleri etkilendi.
Örneğin son yıkıcı depremde 48 bin can kaybı oldu ve diğer illerde ve ilçelerde eğlence mekanları kapatıldı, düğünler ertelendi, müzikli yerler kapandı. Bizler de televizyonlarda artık film dizileri hayatımızdan çıkardık. Yas tutmak, hayatımızın bir parçası oldu. Çünkü yaşanan acıların, kaybolan canların tarifi yok.
NASIL YÖNETİLMELİ?
Uzun yıllar Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri'nde (UMKE) görev alan, derin bilgi ve becerileri olan ülkemizin yaşadığı bazı afetlerde ve özellikle deprem bölgelerinde görev yapan İzmir Tınaztepe Üniversitesi Özel Galen Hastanesi Başhekimi Prof. Dr.
Gökhan Akbulut ülkemizin yaşadığı son deprem olayı sonrası afet bölgelerinde yapılması gerekenlerle ilgili olarak bilgiler verdi. "Bu söylediklerimi bire bir yaşamış, deprem bölgelerinde uzun süreli çadırlarda kalmış biri olarak söylüyorum" diyen Prof. Dr. Akbulut, "Ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir ülke bir afete tam olarak hazır olamaz. Ama ne kadar bilgili olursak, ne kadar tatbikat yaparsak ve afeti hazırlayan sebepleri iyi yorumlar ve bunlardan ders çıkararak geleceği inşa edersek, o kadar az insan ölür ve sakat kalır" dedi.
EĞİTİM ALINMALI
"Her şeyden önce jeoloji ve statik biliminin gerçeklerini mühendislerden ve bilim insanlarından öğrenmeli, kentlerimizi, yuvalarımızı, işyerlerimizi ona göre kurmalıyız" diyen Prof. Dr. Gökhan Akbulut, "Ne kadar yakında olursa olsun arama kurtarma ekipleri ya da resmi görevliler hemen gelemez.
İlk saatler çok kıymetlidir. Mahalleler örgütlenmeli, deprem konusunda temel eğitim almalıdır" dedi.
Afet bölgelerinde salgın çıkacak gibi bazı önyargıların olduğunu kaydeden Prof. Dr. Gökhan Akbulut, "O bölgede ne tür hastalıklar görülüyorsa o hastalıklar görülecektir. Yani kolera görülmüyorsa ya da veba, deprem sonrası da görülmez" diye konuştu.