Lutesyum-177 PSMA (prostat spesifik membran antijeni) tedavisinin, prostat kanseri olan ve diğer tedavi yöntemlerinin (cerrahi, hormonoterapi, radyoterapi, kemoterapi) etkili olmadığı durumlarda uygulandığını kaydeden Prof. Dr. İnanç Karapolat, " Bu tedavi seçeneği, genellikle prostat kanseri ilerlemiş olan ve metastaz yaptığında kullanılır. Lutesyum-177 PSMA tedavisi, vücudun lenf düğümleri ve kemik gibi bölgelerine yayılmış prostat kanseri hücrelerini yok etmeyi amaçlayan bir radyonüklid tedavi yöntemidir. Prostat kanseri hücrelerinin tahrip edilmesi, sağ kalım süresini artırabilir ve ayrıca kanserin iskeletteki kalıntıları ile ilişkili olan kemik ağrıları gibi semptomları da hafifletme potansiyeline sahip olabilir" diye konuştu. Lutesyum-177'nin yakınındaki hücreleri yok edecek hasarlayıcı radyasyon yayan bir radyonüklid madde olduğunu söyleyen Prof. Dr. İnanç Karapolat, " Prostat kanseri hücrelerinin yüzeyinde bulunan PSMA reseptörlerini arayıp bulacak bir protein olan PSMA ile kombine edilmiştir. Lutesyum-177 PSMA hastanın kan dolaşımına verildiğinde, prostat kanseri hücrelerinin üzerindeki PSMA reseptörlerini hedefler ve onlara bağlanır. Lutesyum-177'nin yaydığı radyasyon zamanla prostat kanseri hücrelerinin ölümüne neden olur" dedi.
TEDAVİ NASIL YAPILIYOR?
"Hastalar tedaviye başlamadan önce Ga-68 PSMA PETBT taramasına girmeli ve Lutesyum-177 PSMA tedavisinde hedeflenecek olan PSMA reseptörlerinin, kanser hücreleri üzerindeki varlığı teyit edilmelidir" diyen Prof. Dr. Karapolat, " Lutesyum-177 PSMA tedavisinin mutlaka bu konuda deneyimli bir Nükleer Tıp Uzmanı tarafından uygulanması gerekir. Lutesyum-177 PSMA tedavisinin uygulanışı, dolaşımına enjeksiyon şeklindedir. Tedavi gününde bir damar yolu açılır ve yaklaşık 30 dakika boyunca Lutesyum-177 PSMA damar içine verilir. Tedavinizin yapıldığı gün tedavi bitimini takiben 4 saat takip edildikten sonra taburcu olacaksınız" şeklinde konuştu.
YAN ETKİLER OLABİLİR
Tedavi sonrası ağız kuruluğu, geçici yorgunluk veya kan değerlerinde geçici düşüş şeklinde yan etkilerin bazı hastalarda görülebileceğini kaydeden Prof. Dr. İnanç Karapolat, " Tedavi sonrası dönemde belirli aralıklarda yapılan kan tahlilleri ile bu etkiler kontrol altına alınabilir. Tedavisi sırasında, hastaların vücutlarında bir miktar radyasyon bırakılır ve bu radyasyon tedavi sonrasında vücut tarafından atılır ve zamanla azalır. Bu nedenle, tedavisi sonrasında hastaların çevredeki insanlara radyasyon yayma riski çok düşüktür. Ancak, tedavi sırasında hastaların vücutlarında bulunan radyasyon miktarının azaltılması için bazı önlemler alınabilir" dedi.