Antika araba şovları, bando gösterileri, animatörler... Her an yaşayan Milano'nun en ünlü meydanı her dakika yeni bir gösteriye ev sahipliği yapıyor
Dünyanın 7 Harikası'ndan biri Duomo'nun hemen yanındaki müzede gençlerin yaptığı nefis bir gösteri vardı. Sokaklara taşmıştı. Görülmeye değerdi. Benim en sevdiğim pasajlardan, Galleria'nın önünde bu sebepten nefis gösteriler vardı. Bando, çeşitli kılıklara girmiş animatörler, çinliler, talebeler yine Duomo Meydanı'nı çılgınca doldurmuştu.
Yan tarafa dolandık ki bilhassa yarış arabalarının öne geçtiği antika araba gösterisi görülmeye değerdi. Ne kuyruk bekliyorsunuz, ne kapıdan girerken para ödüyorsunuz, ne yarı çıplak mankenler sunuculuk yapıyor, ne paranın gücünü tamsil ediyor, nefis bir araba hem de antik araba fuarını buluyorsunuz en işlek meydanda. Çok kalabalık olmasına rağmen herkes sıra ile tüm arabalara binip o günleri yaşadı, arabalar hakkında ciddi bilgiler edindi.
Buraları size geçen söyleşilerden birinde tanıştırdığım İzmirli modacı Serdar ile iyice bir gezdikten sonra size ancak özel bir bölümde anlatacağım Milano'nun olmazsa olmazlarından 'Brera'ya gittik kahve içmeye. Pırıl pırıl eski kısacık yapıların içinde kafesi, restoranı, birbirinden sık dükkanları ile Brera... Duomo'ya yürüme mesafesindeki bu semte giderken yol üzerimdeki (alışveriş için olmasa bile) Bickemberg'e mutlak uğrayın.
Milano'nun ticaret hayatının yoğun oldugu, moda dünyasının kalbinin çarptığı, sanat aleminin en flaş ismilerinin olduğu ve tüm yabancıları yoğun olduğu bir kent oluşunu dikkate alırsak gündüz normalin üstünde bir kalabalık olacağını tahmin edersiniz. Hafta arası bile restoran ve barlar dolu. Publar dolup dolup taşar. Bu, akşamüstü bar eğlencesi olarak devam eder. İş bitimi herkes pub ve barlara dağılır. Biz de Duomo'nun hemen karşısındaki sokakta bulunan birine gittik.
Hepsi de rekabet halinde olduğundan birbirinden zengin açık büfe var. Birbirinden güzel gençler, buraların dekorunu teşkil ediyor. Gece evde yemeyi istedik, çünkü yemekten sonra biraz gece turu atmak istedik. Cordusio metro durağının önünde hatırı sayılır az gördüğüm bir dondurmacı var. Chocolat yani çukulata... Gelenler, olduğu semt ve de dondurma. Harika tatları olan tüm dondurma çeşitlerinin yanında 10'u aşmış (birbirinden lezzetli) dondurmaları dükkanın ismine uysun diye siyahi gençler tarafından servis ediliyor. Chocolat'a mutlak gidilsin.
Sadece modanın öncüsü olmadığını daha önce de söylemiştim. Geçen günkü antik araba gösterisinden sonra gördüğüm rengarenk motorsikletler içimi açtı desem...
Bu semtte bir restoran keşfettik. Hemen ertesi gece gidiverdik. 'Olio mamma' yani yağ annesi... Bir yağ çeşitleri ki size kelimelerle anlatamam. Bu yağlara, nefis pizzalar, eşme gimakarnalar ekleyim, bilmem bir şey daha söylememe lüzum var mı? Düşünün ki pizzaları anında hazırlatabiliyorsunuz istediğiniz gibi
Milano'nun sayfiyesi Como
Como, Milano'nun çok yakınında bir göldür. Mesafesi bizim Çeşme kadardır.Birco Milano'lunun burada evleri vardır. Yine bizim Çeşme gibi, bir tabiat harikası buralar. Tek farkı tüm sene Çeşme gibi sadece 2 ay değil de tüm yıl tıklım tıklım olması Como'nun. Esnafa işler nasıl diye sorduğumda Milano halkının haftavsonu bile olsa oralara gelip tüm göle sahip çıkmaları. Bizde nerde kışın haftasonu toparlanıp, evini açacak, oradaki esnafa destek olacak ve de böylece Çeşme'ye canlılık getirecek, ve de Çeşme'yi yaşatacak, 2 aylığına değil de bütün sezon dükkanlarını açacak esnafı destekleyecek (böylece kiralar da 4 e değil de 12 ye bölünebilecek) evet nerde o yürek... Kime sorarsak 'okullar kapansın oradayız' der, Benim yasimdakilerin nerden okullu çocukları varsa...
Como, nefis bir yer. Tüm eski binalar, yollar aynen muhafaza edilmiş o renk armonisi, o hiçbir görüntüyü bozmadan yapılmış butikler, restoranlar. Bu arada pili keşfeden 'Volt'un evi, o olmazsa olmaz çocukların araba yarış pisti, o İzmir'in bilhassa Alsancak'ın caddesindeki ağaç tüneli, nefis bir tabiat hepsi bir arada işte Como... Biz gölün merkezini bol bol dolaştıktan sonra burada da olan Duomo kilisesine gittik. O yüzlerce sene evvelki saatin güneşle nasıl işlediğini gördük. Ardından gölün arka bölümüne geçtik, orada ev alması ile Como'nun adını daha çok dile getiren George Cooloney'in malikanesinin oralarda tipik bir İtalyan kasaba restoranında yemeğimizi yedik. Cooloney'in buraya gelip gelmediğini sorduk. Restoran sahibi böyle bir şeyi söylemenin mesleğe hakaret olduğunu söyleyince ben ünlü sanatçının en çok ne yediğini soruverdim. O da boş bulunup "siyah makarna" deyiverdi. Ama bu köyde özel yapılan, yanında patates ve etle karışmış çok özel bir makarnayı tarif etti. Leziz tek kelime ile lezizdi. Sonradan daha samimi olduğumuzda, sanatçının evine de yemek gönderdiklerini ama şu anda İtalya'da olmadığını söyledi.
Akşam uzun zamandır merak ettiğim bir modacının oteline gittim. Mochino... Çok değişik bir tarz uygulanmış, görülmeye değer. minik lobisinde tüm aydinlatmalar, çok şık elbiseler şeklinde, keza restoranın da görüntüsünü kadın elbiseleri süslüyor. Odaları da ilginç olan bu butik otelin bir modacının elinden çıktığı belli.
Londra seyahatime sürpriz çıkan bonus Milano yolculuğundan güzel güzel hatıralarla döndüm, içim açıldı bu antika şehirde...