TURGAY NOYAN
Hani 40 yıllık dost diye bir şey var ya bizimkisi öyle. Meral-Zuhal ikilisi ile İstanbul'a geldikleri yıllardan bu yana dostluğumuz var. Üstüne üstlük Zuhal benim sevgili dostum, ağabeyim, gazeteci Doğan Şener'le evlidir. Onun için Moda'ya röportaja giderken içimde bambaşka bir heyecan vardı. Bir süredir görüşemediğimiz ikizler, beni 40 yıllık dostluğa yakışır sıcaklıkta karşıladı. Doğan ağabeyimle de hasret giderdik. Meral'le Zuhal'in Denizlili olduğu aklımdan çıkmış. Röportaj için konuşmaya başlayınca ilk konu haliyle Denizli oldu. Hele hele eski fotoğraf bulmaktaki sıkıntının da, Denizlili bir hayranlarından kaynaklandığını öğrendiğimde gerçekten şaşırdım.
KEDİLERE ADAMIŞLAR
Meral ve Zuhal İstanbul Moda'da yaşıyor. Evleri cadde üzerinde, yemyeşil bir bahçeye bakan konumuyla süper. Çiçekler ve kedilerle süslü balkonları ise sanki girişin hemen üstündeki bu dairenin özellikle seçilmiş olduğunu söylüyor. Sohbete başlayınca anlıyoruz ki, bu seçim gerçekten bilinçli olarak yapılmış. Meral ve Zuhal'in kedi sevgisi Doğan Şener'de de var. Bu yüzden evde 10 kedi var. Ancak ilginç olan tarafı bir iki tanesinden başka ortalıkta görünen yok. Söylemeseler kadronun bu kadar kalabalık olduğunu anlaşamayacağım. Hatta fotoğraftaki Firavun adlı duman rengi kediyi de, ben istedim diye gidip getiriyorlar. Ben Meral'le Zuhal'i hep karıştırırım. Röportajımızda da öyle oldu, bir biri, bir diğeri söze girdi. Bu yüzden onlarınkini ayırmadan vereceğim.
- Biz 1976 yılında tanıştık diye hatırlıyorum. Denizli'den kaç yılında gelmiştiniz?
1969 yılında avukat olan ablamın yanına geldik. O sırada babam ve annem Denizli'deydiler. Aslına bakarsanız babamın memleketi Sinop ama gözümüzü Denizli'de açtık, orada okuduk, büyüdük. Bu yüzden kendimizi Denizlili gibi hissederiz.
- İstanbul'a geldiğinizde okul bitmiş miydi?
Biz üçüncü sınıfta geldiğimiz Denizli'de ilkokulu, ortaokulu ve liseyi bitirdik. Denizli Ticaret Lisesi'nden mezun olduk. İstanbul'a geldikten sonra da üç yıl müzikle uğraşmadık. Bankacılık yaptık.
- Sanat işi nasıl başladı?
Önce fotomodellikle başladık. Bizi vapurda görmüşler, teklif geldi. Ama şöyle bir şansımız da var. 1970 yılıydı bir gün kapı çalındı. Açtık 'aaaa' karşımızda Barış Manço durmuyor mu! Alt katta bir daire vardı. "Aşağıdaki daireyi stüdyo yapacağım. Kiminle görüşeyim" diye sordu. "Oranın tavanı alçaktır. Pek uygun değil ama isterseniz bir bakın" dedik. Barış'la tanışıklığımız böyle başladı, dostluğumuz hep sürdü. Bizim plak kapaklarımızın fotoğraflarını Barış çekmiştir. Üzerimizdeki giysileri bile o hasırlamıştır. Çok iyi dostumuz oldu hep...
- Müziğe o mu başlattı?
Hayır Fecri Ebcioğlu... Ama biz bu arada fotomodellik yapmaya başlamıştık. Haydar Volkan'ın "Stüdyo Volkan" adlı yerinde çalışıyorduk. Birimiz muhasebede, birimiz laboratuarda... Mankenler, ünlüler geliyor. Bir gün biri geldi, Fecri Ebcioğlu sizi görmüş. Televizyona program yapıyor. Bir görüşmek istiyor" dedi. Bu arada biz bir gitar alıp beste yapmaya da başlamıştık. Ama ablamın bizi dinleyip "Sapıtma alametleri" diye değerlendirmesi her şeyi bıraktırmıştı.
- Müziğe ilginiz ne zaman başladı?
Aslında ilkokulda. Biz Sinop'ta derse girmeden okul bahçesinde bütün sınıflar toplu halde türküler, şarkılar söylerdik. Denizli'ye geldikten sonra bir gün öğretmenimiz Nahide hanım papatya adlı bir şiir söyledi. "Biz şiirin şarkısını biliyoruz" deyince bize söyletti ve çok beğendi. Ondan sonra hocamızın yıldızı olduk. Hatta bazen bizi tahtaya kaldırır "Beklerim her gün bu sahillerde"yi söyletirdi... Özetle müzikle ilgimiz çok. Hiç ara vermeden devam ettik. Lise'de de sürdü. Tabii o zaman pop değil. Şarkı, türkü söylüyoruz. Neyse Fecri beyin yanına gittik. "Siz de ses var mı?" diye sordu. Biraz bile olsa televizyona çıkartacak. Biz de o bestemizi teybe okuyup gitmiştik. Dinledi beğendi. O zamanların ünlü firmalarından Diskotür'e gönderdi bizi, Selçuk Başar müzik direktörüymüş. Bizim parçayı dinledi, "Bilinen bir şeyle başlasalar" daha doğru olur dedi. Bize "Kiling me softly" şarkısına Türkçe söz yazdırdı. Fecri Ebcioğlu bu işe çok kızdı. Firma değiştirtti. Sonunda Adnan Saner bizim ilk plağımızı yaptı. Çık git kolumdan ve Kiling me softly... Şarkıların düzenlemelerini de Süheyl Denizci ve Ümit Aksu yaptı. Sonunda kendimizi 'Baharla gelen yeni sesler' programında bulduk. Yeşim, Parla Şenol, Grup Akvaryum vs..." de vardı.
- Sonrası çorap söküğü gibi gitmşti. Aklınızdan çıkmayan bir hatıranız var mı?
Olmaz mı bir yerli film işi var ki, hala bizi buluyor. Müjdat Gezen'le Kadir İnanır'ın 'Uyanık Kardeşler' filmi çekiliyor. Biz de şarkı söyleyeceğiz. Param yom, pulum yok diye bir şarkı... Bir de baktık ki ton bize göre çok tiz. Tonmayster "ben hallederim" dedi. Bandı ağır devire aldı. Okuduk. Tabii sonra normal hızına çıkıncı bizim sesler YUKİ gibi olmuş. Filmi seyretmeye Altıyol'da sinemaya gittik. Bizim sahneyi görünce perişan olduk. Sanki alay eder gibi. Yer yarılsa da içine girsek. Antrakt oldu, herkes bizi tanımaz mı! Kimi gülüyor, kimi yanındakine bizi gösteriyor. Çok kötü kazık attılar yani. Ama sonra Süheyl- Ümit ikilisi yeniden düzenleme yaptı, adam gibi okuduk parçayı. Hala televizyonlarda oynuyor bu film. Bir kanaldan kurtuluyoruz, bir diğerine yakalanıyoruz. Kabus gibi.
Fotoğraflar Denizli'de çalındı
- Neden eski fotoğraflarınız yok?
Bizim bütün albümlerimiz Denizli'deki evimizdeydi. Eve bir hırsız girmiş ve resim adına ne var ne yok toplayıp gitmiş. Hayranımız olmalı. Ama bizi geçmişimizden kopardı.
- Günleriniz nasıl geçiyor?
Moda hala eski havasını muhafaza ediyor. Öyle çığırından çıkmadı. Semtte herkes birbirini tanıyor. Pek çok hayvansever var. Aramızda bir iş bölümü yaptık. Moda'nın kedilerine biz bakıyoruz. Köpeklerine başka biri, kuşlarına da bir başka Modalı.
"Emekli maaşıyla kedi besliyoruz"
- Neler yapıyorsunuz?
Biz kedileri anlatalım. Öncelikle Moda'da kısırlaştırılmamış kedi kalmadı. Yani artık artış olmayacak. Meral yaz kış demeden her sabah 6.5'ta kalkıp deniz kenarına gider. Orada sokak kedileri beklerler, onları doyurur, mamalarını verir. Bizim evdekilerin dışında evin balkonunda bekleyenler de var. Onları da doyururuz. Akşamüzeri saat 17.00'de de bir kez daha mama saati vardır. Kedileri kısırlaştırmanın dışında tedavi de ettiririz. En büyük sıkıntıyı amatör balıkçılardan çekiyoruz. Kediler bunların tuttuğu balıkları kapıp kaçıyorlar. Tabii bazen iğne boğazlarına saplanıyor. Çok sıkıntılı oluyor. Boğazına saplanan mı istersin çenesine, midesine mi... Genelde belediye bu işe yardımcı oluyor, üniversite de... Bazen de emekli maaşımızdan para ile tedavi ettirdiğimiz de var.
- Bunun için bir destek görüyor musunuz?
Asla. Hatta bazen köstek bile oluyorlar. İnsanlar kızıyorlar. Hepimizin emekli maaşı var. Bununla olabildiği kadar kuru mama alıyoruz, gücümüz yettiğince bakıyoruz... Tabii bir de otomobilin çarptığı, kırığı, çıkığı olanlar var. Ama bu dünya bizim kadar onların da, birileri de bu görevi yerine getirecek.