Kırım Hanlığı'nın kurulduğu şehir: Bahçesaray!
Kırım Hanlığı'nın kurulduğu yer olan Bahçesaray, o dönemden beri ismi değiştirilmeyen nadir yerlerden. Rus şair Puşkun'in Bahçesaray Çeşmesi isimli şiiri bunun en büyük nedeni...
- Sarmaşık
- Giriş Tarihi: 02 Mayıs 2012 15:41
Kırım Tatar topraklarında / ERTAN SAYIN
Bahçesaray, ismi Ruslar tarafından değiştirilmeyen ender şehirlerden biri. Bunda rol oynayan ise ünlü Rus şairi ve yazar Aleksandr Puşkin... Puşkin bir şiirine, Bahçesaray Çeşmesi adını verince, 40 bin nüfuslu kentin adı Kırım Hanlığı döneminden bugüne kadar geliyor. Bahçesaray, Kırım Hanlığı'nın kurulduğu yer ve başkenti. Giray Han tarafından 14. Yüzyılın ortalarında kuruluyor Kırım Hanlığı. Bahçesaray'da Kırım Hanlığı'na ait pek çok eser bulunuyor.
ZİNCİRLİ MEDRESE
Kırım Hanlığı'ndan kalma önemli bir eser Zincirli Medrese ve Hacı Giray Han Türbesi... Bahçesaray şehir merkezine yaklaşık 3 kilometre uzaklıkta yer alan medrese ve türbe virane haldeyken Türkiye Cumhuriyeti tarafından TİKA aracılığıyla restore ediliyor. Medrese ve türbeyi Giray Han'ın oğlu Mengi Han yaptırıyor. Medrese Doğu Avrupa'nın ilk üniversitesi. Kapısında kalın bir zincir asılı. Adı da bu zincirden geliyor. Zincirin sırrı ise medreseye girenlerin eğilmesini sağlamak.
Bunun yapılmasının nedeni 'bilimin önünde saygıyla eğilirim...' düşüncesini fiiliyata dökmek. Başka bir anlatışa göre "Kırım Hanlığı yıkılınca Ruslar, medreseye başı dik girmesin, başlarını eğerek girsinler diye kapıya bu şekilde zincir asılmış.
Çünkü kapıdan içeri eğilmeden girmek mümkün değil. Medresenin içinde ise o dönemdeki eğitim araçları yer alıyor. Bir bölümünde ise medresenin önünde başlayan kazılarda çıkan kalıntılar sergileniyor. 2006 yılında bulunan ve 2. yüzyıldan kalma toprak kap en dikkat çeken eser.
Medresenin tam karşısında ise Giray Han'ın türbesi yer alıyor. Türbe içinde Mengi Han'ın da mezarı bulunuyor.
HAN SARAY
Kırım Hanlığı'nın Han Sarayı, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçileri ağırlıyor. Güney-doğu Avrupa'da Türk-İslam kültürünün bir abidesi olarak özel bir öneme sahip. Han Saray iki kayalık vadi arasında kurulmuş. Etrafı nehir yatağı ile çevrilmiş. Han Saray'ın girişi nehir yatağının üzerinde kurulmuş köprü vasıtasıyla oluyor. Giriş kapısı hayli ihtişamlı. Saray içindeki yüzyıllık dev gövdeli ağaçlar sayesinden pek çok yer gölge. Han Saray, birbirine bağlı fakat farklı zamanlarda inşa edilmiş binalardan meydana gelen büyük bir kompleks. Mengi Giray Han döneminde sarayın inşasına başlanıyor. Topkapı Sarayı'nın küçük bir modeli gibi Han Saray. Sarayın odaları müzeye dönüştürülmüş. Silahtan paralara, kitaplardan giyime kadar birçok eşya odalarda sergileniyor. Divan salonun ortasındaki çeşme, konuşulanların dışarıdan duyulmaması için yaptırılmış.
İki minareli Han Camii ise ayrı bir güzelliğe sahip. Kırım Tatarları bu camide dini nikah kıyıyor. Sarayın dizaynında ünlü İtalyan Mimar Aleviz Novi de önemli izler bırakmış. Han saray, içinde çok değerli eserler bulunuyor. Bunlardan en bilineni ise Altın Çeşme ile karşısındaki Gözyaşı Çeşmesi. Altın Çeşme, geçmişteki zenginliğinden izlerini taşıyor.
GÖZYAŞI ÇEŞMESİ
Gözyaşı Çeşmesi'nin öyküsü ise hayli hüzünlü. Puşkin'in mısralarına da konu olan Gözyaşı Çeşmesi'ni Mengi Giray Han, ölen eşi Dilara anısına yaptırıyor. Mermerden yapılan çeşmenin köşesinde de Puşkin'in büstü yer alıyor. Çeşmeden damlayan suyun nereden geldiği hala bilinmiyor. Giray Han, eşi Dilara ölünce yaptırdığı çeşmede acıyı anlatıyor. Hikayeye göre Giray Han, eşi Dilara ölünce mimarlardan çok sevdiği hanımına aşkını ifade edecek ağlayan bir taş istiyor. Yaklaşık iki metre yüksekliğinde mermerden bir çeşme yapıyorlar. Lotus çiçeğinin simgesi bir motifin içinden su akıyor, damla damla. O gözyaşını simgeliyor. Suyun ilk düştüğü yer kalbi temsil ediyor. Yani acının kalbe balyoz gibi indiği anlatılıyor. Bu bölümün altındaki iki küçük bölüm ise acının zamanla hafiflediğini tasvir ediyor. En alttaki büyük bölüm ise acı hafiflese de kalpten hiçbir zaman çıkmadığını anlatıyor. Çeşme önce mezarın başına yapılmış, ama daha sonra bir Rus kraliçesi sarayın içine taşıtmış. Suyun ilk damladığı lotus simgesinin üstünde gül koyacak bir yer var. Puşkin oraya iki gül koymuş ve bu alışkanlık haline gelmiş. İki aşığın simgesi iki gül. Puşkin buraya gelip bu çeşmeyi görmüş ve bu güzel hikayeyi şiirlerinde işlemiş. Ayrıca şiirlerinde Bahçesaray'ın ismi de geçmiş.
Bahçesaray'dan eski adı Akyar olan Sivastopol'a doğru hareket ettik. Diğer şehirlerine göre en modern kent burası. Tatar çok az. Nüfusun yüzde 97'si Rus. Burasının önemi hem Rus hem de Ukrayna donanmasının üssü olması. İç körfezde konuşlanmış onlarca savaş gemisi göze çarpıyor.
Bundan dolayı 2. Dünya Savaşı'nın ardından 1948'de alınan bir kararla, Sivastopal "özerk ve özel" bir statüye getirilerek doğrudan Moskova'daki merkezi yönetime bağlanmış. Hala özel statüde olan bir şehir. SSCB'nin dağılmasından sonra Moskova ile Ukrayna arasında donanma konusunda anlaşmazlık yaşanmış. 1994'te Sivastopal meclisi, Ukrayna donanmasının kenti terk etmesini, Rus Donanma Üssünün kalması yönünde bir karar almış. Uzun süren zorlu müzakerelerin ardından, 28 Mayıs 1997'de iki ülke arasında imzalanan bir anlaşma ile Sivastopol deniz üssünün bir bölümü 20 yıllığına yıllık 100 milyon dolara Rusya'ya kiralanmış.
2017'de dolacak kira sözleşmesi, Rus yanlısı hükümetin başa gelmesinden sonra 2061 yılına kadar uzatılmış. 1995 yılına kadar askeri konumundan dolayı şehre yabancıların girmesi kesinlikle yasakmış. Şimdi turistlerin akınına uğruyor. Sivastopal tarihte Türk-Rus savaşlarının yapıldığı bir yer aynı zamanda. Gemilerin bulunduğu liman, Avrupa'nın en iyi haliçlerinden biri olduğunu öğrendik. Dibi derinmiş. Büyük gemiler kıyıya bağlanabiliyor. Şimdilerde Rus-Ukrayna donanmalarına ait gemilerin bulunduğu limanda ve körfezde kiralık motorlarla gezinti yapılabiliyor.
SAVAŞIN MÜZESİ
Sivastopal'a gidilip de mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında Panaroma adı verilen müze geliyor. Anayol üstünde park içerisinde dışı motifler, resimlerle donatılmış, tarihi görünümlü bir bina burası. Panorama, 1854 Kırım Harbi'nde İngiliz-Fransız ve Osmanlı orduları tarafından kuşatılan Sevastopol şehri ve çevresinde yaşanan çarpışmaların ve önemli olayların resmedildiği bir müze. Bu çalışma sanat profesörü F.Rubo'nun rehberliğinde yapılıyor. Resimlerin alt uzantılarında gerçek malzemeler kullanılarak 3 boyutlu hale getirilmiş.
Bu müzede Ruslar, savaşta mağlup olmalarına rağmen, zaferle çıkmışçasına gururlanma ve propaganda malzemesi yapılabilme kabiliyetlerine sahip olduğunu görüyorsunuz. Toplam 115 metreye 14 metre ebatlarındaki devasa resimleriyle Panorama, dünya çapında bir üne sahip. Müzeyi Ruba isimli bir mimar inşa ediyor. 2. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından bina bombalanıyor. Savaş sonrası bina onarılarak bugünkü haline getiriliyor. Çevresinde de yine o döneme ve Kırım Harbi'ne ait pek çok Osmanlı -Rus- İngiliz gemilerinden kalan çeşitli büyüklükte gemi çapaları sergileniyor. Panaroma Müzesi'nin bahçesinden nefis bir Sivastopal manzarası var. Ayrıca park içinde 15 girivniye kısa bir at turu yapabiliyorsunuz.
Sivastapol'ın en büyük meydanında Kırım Savaşı'nda üstün başarı gösteren Amiral Nakhimov'un anıtı bulunuyor. Anıtın ardından Landing Pier merdivenlerinden denize ulaşılıyor. Deniz içinde Sivastopal kentinin simgesi kanatlarını açmış kartal heykeli sahile inenleri karşılıyor. Deniz kenarı olduğundan yazlık bir kent aynı zamanda.
TÜRK ŞEHİTLİĞİ
Sivastopal'dan Simperofol'e giderken yol üzerinde Türk Şehitliği'ne uğradık... 2004 yılında Kırım Savaşı'nın 150'nci yılında büyük bir törenle açılmış. Şehitlik anıtının ardında ise Kırım Savaşı'nda ölen Türk askerleri anısına sembolik bir mezarlık da yer alıyor.