ÖZNUR KARAKURT
Bu hafta sizi, peygamberler şehri Urfa'nın balıklarla dolu ama balıkların tutulmadığı, yenmediği, efsaneleriyle yaşayan gölü Balıklıgöl de mistik, egzotik gezime davet ediyorum... İnsanlarıyla mekanıyla tarihe yolculuk yaparak kendinizi başka ülkede, başka kültürde buluyorsunuz. Gölün yanına geldiğiniz andan itibaren balıklar sizi efsanenin içine çekiyor. Hiçbir zaman bu kadar çok balığı bir arada göremeyeceğiniz Balıklıgöl'de balıkları neredeyse elinizle beslediğinizde, balıkların evcilleşmiş olduğuna hayretle tanık oluyorsunuz. Balıklıgöl, Şanlıurfa şehir merkezinin güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamber'in ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinir. İnsana huzur veren göl, Peygamberler şehri olarak bilinen Urfa'nın en turistik yerlerinden biridir aslında. Buradaki iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Şanlıurfa'nın en çok ziyaretçi çeken yerlerindendir. Balıklıgöl ve içinde bulunduğu büyük park gerçekten güzel bir alandır ve Urfa'nın ağaçsız, sıcak ve kurak coğrafyasında bir vaha gibi salınır şehrin içine. Urfalıların günün sıkıntısını atmak için ziyaret ettiği nadir yerlerden birisidir. Dünyanın en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapmış olan Şanlıurfa'da dikkat çeken olaylardan biri de hem kadınların hem de erkeklerin 'mor' poşu takması olur. Genelde Arap kökenli vatandaşların taktığı 'mor' poşular ve kadınlarının rengarenk giyimleri dikkat çeker. Anadolu kadınının rengarenk kıyafetleri, pastel renklere sahip olan Urfa'nın görüntüsüne canlılık katar. Kadınların hayata verdiği renklilik, giyimlerine yansımış renkli kıyafetlerle ortaya çıkar. Göle geldiğinizde mutlaka çevrenizi çocuklar sarar. Rehber çocuklar size gölün tarihçesi hakkında bilgi verirler. Etrafınızı saran ufaklıkların dört dilde tarihini anlatabildiği yerdir. Bir yerde durdurup bir şey sorunca ezberi kaybetmemek için devam ederler. Si zde bir bakmışsınız çevrenizde ve Balıklıgöl'de dua edenlerin arasında efsanenin yolculuğuna başlamışsınız...
HZ. İBRAHİM VE NEMRUT
Efsanenin anlattığına göre, tek tanrılı üç din olan İslamiyet, Musevilik ve Hıristiyanlık tarafından tanınan ve bu dinlerin kutsal kitaplarında da adı geçen Hz. İbrahim Urfa'da doğar... Öykü bu doğumun olduğu bölgenin kralı Nemrut ile Hz. İbrahim arasında geçer.
Dönemin Babil hükümdarlarına Nemrut denilir. Nemrut rüyasında çok parlak bir yıldız görür. Rüyadan çok etkilenen Nemrut, rüyasını yardımcılarına yorumlatır. Yardımcıları, o yıl dünyaya gelecek bir erkek çocuğunun Nemrut'un hükümdarlığını elinden alacağını söyler. Bunun üzerine Nemrut, o yıl doğan bütün erkek çocuklarının öldürülmesi talimatını verir. Hz. İbrahim'in babası Nemrut'un bu talimatından haberdar olduğundan karısını doğum yapması için surların dışında bir mağaraya götürür. Annesi Hz. İbrahim'i mağarada bırakarak surlara döner, geri geldiğinde dişi bir ceylanı oğlunu emzirirken bulur. Aradan zaman geçer askerler İbrahim Peygamber'i mağarada bulurlar. Nemrut'un huzuruna getirirler. Hiç çocuğu olmayan Nemrut ondan hoşlanır ve İbrahim Peygamber'i yanına alıp büyütür. Nemrut'un zulmü, haksızlığı ve putlara tapışı, halkın da putlara tapmaya zorlanışını gören İbrahim Peygamber insanların kendi elleri ile yaptıkları bu putların Allah olmadığını söyler. Halka bu düşüncelerini anlatır. Halk korkudan ağzını açamaz. Nemrut'un evlat edindiği Zeliha ona inanır ama Nemrut'tan o da çok korkar. Bu arada Hz. İbrahim ile Zeliha arasında bir sevgi bağı oluşur.
PUTLARLA MÜCADELE
Bir tören günü herkesin törene gittiği an Hz. İbrahim sarayın putlar bölümüne girer. Bir baltayla bütün putları parçalar, baltayı da en büyük putun üstüne asar. Törenden dönenler endişeye kapılırlar, Nemrut'a haber verirler. Rahipler bunu Hz. İbrahim'in yapabileceğini öne sürerler. Hz. İbrahim, "Görüyorsunuz ya işte balta büyük putun omzunda, balta kimdeyse bu işi o yapmıştır" der. Öfkelenen Nemrut, "Bir taş parçası baltayı eline alıp, bu işi nasıl yapar" diye haykırınca Hz. İbrahim, "İşte benim anlatmak istediğim de budur. Siz kendi ellerinizle yaptığınız bu taş parçalarından medet umuyor, sizi kötülüklerden korumasını bekliyorsunuz. Tanrı diye ona tapıyor, adak adıyor, başınız daralınca ona koşuyorsunuz. Bu gerçekten Tanrı ise neden diğerlerini kırmasın" deyince, şaşkınlık geçiren Nemrut ve çevresindekiler İbrahim'in üzerine yürürler. Nemrut, Hz. İbrahim'in yakılmasını emreder. İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır.
ATEŞ SU, ODUNLAR BALIK
Bugün Balıklıgöl'ün bulunduğu yere, kentin her yerinden görülebilecek büyüklükte bir ateş yakılır. Ateşin karşısına denk düşen tepeye yaptırılan iki büyük sütun arasındaki mancınıkla İbrahim ateşe fırlatılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut, kızı Zeliha'yı da İbrahim'e inandığından, onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Ayn-ı Zeliha gölü oluşmuştur. Bir diğer rivayete göre de İbrahim için ağlayan Nemrut'un kızı Zeliha'nın gözyaşlarından ise Balıklıgöl'ün hemen yanında küçük bir göl daha oluşur, bu gölün adı ise "Zeliha'nın gözü" anlamına gelen "Ayn-ı Zeliha"dır. Yani Zeliha sevdiği için ya kendini ateşe atmıştır yada çok gözyaşı dökmüştür. Urfa'da anlatılan efsanelerin içinde en özel yere sahip olan, kuşkusuz ki Hz. İbrahim'in ateşe atılma öyküsüdür. Ateş göle, odunlar ise balıklara dönüşür. O gün bugündür buradaki göl kutsal sayılır. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır. Her kim bu balıklardan yerse onun kör olacağına inanılır ya da öleceğine...
HASTALARI İYİLEŞTİRİR
Şanlıurfalıların inanışına göre, gölde diğer balıklardan farklı olarak turuncu, beyaz ve sarı renkte balık görünce, hemen dilek tutup dua edilir. Hz. İbrahim'in yaşadığı mağaranın içindeki suyun da birçok hastalığı iyileştirdiğine de inanılır. Mağarada dua edilip, duaların kabul olacağı inancındadırlar. alıklıgöl'ün yanındaki bu Ayn-ı Zeliha gölünde sandal sefası yapabilirsiniz. Sandal sefasında altın renkli balığı ister istemez gözleriniz arar, umutla dileklerinizin gerçekleşmesini istersiniz. Balıklıgöl'ün üst tarafındaki sütunlardan Urfa manzarası seyredilmeli, yukarıdaki mağaralarda yöresel kahvenizi içip bu mistik ortamda acı kahveyle kendinize gelebilirsiniz. Sütunların yanına Balıklıgöl'ün kıyısından yukarı doğru uzanan bir dehlizden geçerek gidilmelidir. Sütunların olduğu yere başka yollardan da ulaşabilirsiniz elbette ama bu dehlizden geçip gitmenin tadı başkadır.
MELEK ASKERLER
Eski bir rivayete göre de Anadolu toprakları tümü işgal durumuna düşerse bu kutsal balıklar melek asker olup kurtuluş savaşlarına katılacak denilir. Kutsal balıklara da asker balık denir. Bugün her iki gölün karşısındaki tepenin üzerinde iki sütun hala ayaktadır. İnanışa göre bu sütunların birinin altında "bitmeyen su", diğerinin altında ise "bitmeyen altın" bulunuyor; biri yıkılırsa Urfa altına, diğeri yıkılırsa Urfa için altın kadar değerli olan suya gömülecektir kent.
Balıklıgöl'ün hemen yanı başında yer alan ve Eyyubiler Devleti'nin kurucusu Salahaddin Eyyubi'nin yeğeni Melik Eşref tarafından 1211 yılında yaptırılan Halil-ür Rahman Cami ise, gölün doğal güzelliğine mimari estetik katıyor. Halil-ür Rahman Camii ve Rızvaniye Camii Halil-ür Rahman gölünün iki tarafında yer almaktadır. Halil-ür Rahman Camii Bizans Dönemi'ne ait Meryem Ana Kilisesi yerine inşa edilmiştir. Rızvaniye Camii ise 18. yy'a ait bir Osmanlı yapısıdır. Balıklıgöl adı altında, Şanlıurfa Kent Merkezi'nde yer alan Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha gölleri, içindeki balıklar, etrafındaki asırlık çınar ve söğüt ağaçları ile dinlenilebilecek aynı zamanda tarihsel zaman yolculuğunda efsaneleri yaşayabileceğiniz görülmesi gereken yerlerden biridir.
