RÖPORTAJ: ÖZKAN BİNOL
Usul usul söylüyor, hiç acelesi yokmuş gibi. Sezen'in "Hakim Bey" ine yıllar sonra yeniden hayat veriyor. "Acıyı sevmek olur mu?" diye sormadan da duramıyor. Mehmet Erdem daha nice yıllar müzikseverlere yol arkadaşlığı yapacak gibi gözüküyor.
- Sevgili Mehmet Erdem nerelisin?
Aslen Malatya Arapkirliyim ama Manisa'da doğdum. İzmir Fen Lisesi'nden sonra İstanbul'a geldim ve Boğaziçi Üniversitesi'nde Makine Mühendisliği okudum.
- Müziğe ilgin ne zaman başladı?
Müziğe ilgim hep vardı. Çocukluktan beri enstrüman çalıyorum ben. Annem öğretmen okulu mezunu olduğu için evde mandolin vardı. Babam biraz klarnet çalardı, dayım konservatuarda hocalık yapıyordu. O yüzden müzik hep vardı ailenin içinde. Profesyonel olması üniversite yıllarına denk geliyor ama bir şekilde hayatımda hep bir yerdeydi müzik.
- Profesyonel olmaya nasıl karar verdin?
1997 senesinde Boğaziçi Üniversitesi'ni kazanınca İstanbul'a geldim. O sene çeşitli mekanlarda çaldım. Sonra 1999 senesinde Kardeş Türküler grubuna girdim. Bir sekiz sene kadar orada çaldım, besteler yaptım, düzenlemelerde yer aldım. Sonra da film müzikleri, dizi müzikleri yapmaya başladım ardından da albüm geldi.
- Yaptığın müziği nasıl tarif edersin?
İlk zaman biz de çok zorlandık ne tarz müzik yapıyoruz diye. Ben ona şöyle bir tanım buldum: Şehirli akustik. Dikkat ettiğimiz şey her şeyin akustik kaydedilmesi, canlı olması. Bilgisayar kullanmıyoruz. Ben de enstrüman çaldığım için, canlı çalmak istiyoruz her şeyi. Ne kadar Malatyalı olsam da şarkı türkü bilsem de şu an İstanbul'da yaşıyorum. O yüzden yaptığımız müzik şehirli bir müzik oluyor.
ORTAYA KARIŞIK
- Şarkılarında şehirli insanları mı mesele ediniyorsun?
Bizim albümde neşeli şarkı da var, hüzünlü şarkı da. Sonuçta hiç kimse mutlu değil, üzgün de değil. Hepimiz her şeyden etkileniyoruz sonuçta. Dertlendiğimiz de oluyor, sevindiğimiz de üzüldüğümüz de. Hepsi ortaya karışık aslında...
- Günümüz ilişkilerini nasıl buluyorsun?
Çok hızlı bir ilişki tarzı var, çok hızlı dönüyor her şey şehirlerde. Bende yaptığım müzikle onlara biraz soluk aldırmaya çalışıyorum.
- Yani bir karşı duruş mu?
Yani karşı duruş demeyelim de mesela çok sıkıldın, arabanda beni dinle iki dakika huzur bul istiyorum. İşler biraz daha sanallaştı aslında. İnsanların facebook'ta arkadaşlarının sayıları önemli bir şey haline geldi. Ama gerçek hayatta görüştükleri insan sayıları giderek azalıyor. Onlara da biraz karşı durmaya çalışıyoruz. Çok konser vermeye çalışıyoruz, çok insanla buluşmaya çalışıyoruz. Benim kendi arkadaş çevrem de çok geniş, hep görüşmeye çalışırım.
BİLGİ KİRLİLİĞİ - Sanal alemle aran nasıl?
Sonuçta bunlar reddedilmeyecek şeyler. Mesela twitter'da bir cümle yazdığın anda bile iki milyon kişi okuyor. Ciddiye alır almaz ama ulaşıyor öyle bir gerçeği var işin. Ama tabi biraz bilgi kirliliği oluşuyor. Herkes bir şey söylüyor, hangisi doğru hemen anlayamıyorsunuz ama düzgün kullanıldığında önemli bir mecra. Mesela bir parça yapıyoruz, kendi hesabımızdan yayınlıyoruz. Eskiden olsa albümü çıkaracağız da bekleyeceğiz de çok uzun süreçler... Bireysel müzisyenlerin, bizim gibi şansı olmayanların, evde kendi bir şey yapanların yaptıklarını duyurma şansı var artık.
- Türkiye'nin meseleleri de müziğine yansıyor mu?
Bence insanın duruşu ile olabilecek bir şey bu. Ben sakin bir insanım, uzlaşmayı tercih ederim. Kavgayla, dövüşle bir şey çözülmüyor, insanlar birbirlerini dinlemeden de bir yere varmıyor. O yüzden de albümde biz çok bağırmadan şarkı söylemeye çalışıyoruz. Dünya meselelerini çözmek gibi derdim yok. İnsan duruşu ile bir şeyler anlatır. Biz zaten konserlerimizde seçtiğimiz şarkılarla da bir şey anlattığımızı zannediyorum. Çok büyük bir laf söylemek değildir ama şarkılarımda "Herkes aynı hayatta, kendini bir şey sanma, sonuçta hepimiz aynı hayatta yaşıyoruz " mesajını veriyorum. Herkes kendini farklı zannediyor ama oturup bakınca herkes aynı olduğunu da görüyor. Büyük lafları benden beklemesin insanlar.
- "Hakim Bey " şarkınız geniş bir kitleye ulaştı. Şarkınla hiç tanımadığın insanların kalbine dokundun. Nasıl bir duygu bu?
"Hakim Bey" Sezen Aksu'nun bir parçası. Yirmi sene sonra tozlu raftan çıkardık o şarkıyı. Aslında uzun senelerdir düşündüğüm bir şarkıydı. Bizde bu kadar bir ilgi beklemiyorduk, bir anda herkese ulaşmak çok zor bir şey. O dikkat çekince diğer şarkılarımızı da dinletme şansımız oldu.
HAYATIN GERÇEKLERİ
- Yani doğru noktadan başladınız
Şans diyelim, şarkı seçimi diyelim, düzenleme diyelim, benim ses tonum diyelim. Sezen Aksu'nun sözüyle hepsi bir araya gelince bir kimya oluşturuyor, belki o geçiyor karşıya.
- Sezen Aksu ile nasıl bir kimya oluştu aranızda?
Türkiye'yi bir sanatçı üzerinden tanımlayacak olsak o "Sezen Aksu" olurdu herhalde. Sezen'in herkesin hayatında bir yeri var. Onunla ilgili herkesin farklı bir şarkısı var. Sezen'in konserine gittiğinizde o, on iki şarkıyı arka arkaya bağlayıp potpori yapar. Herkes de ezbere biliyordur bu şarkıları ve ona eşlik eder. Türkiye'nin fotoğrafını çekmiş birisi Sezen Aksu. Bizim insanımızı çok iyi tanıyor. Sözünden de anlıyoruz bunu, müziğinden de.
SADELİK ZOR SANAT - Bir şarkında da "Acıyı sevmek olur mu?" diye soruyorsun. Ya sence olur mu?
Arkadaşım Cihan Güçlü'nün şarkısı o. Hayatın gerçekleri var, acılar var herkesin hayatında. Bunlarla yaşamayı becerebiliyor muyuz diye soruyoruz aslında. Bunlardan beslenip olumlu bir yere taşıyabiliyor muyuz? Bunlardan beslenip evde kendini kahredip oturmaktan bahsetmiyoruz. Böyle bir şeyler oldu, bunlar cebinde. Sen bunlarla yaşamaya devam edeceksin, onun gibi bir şeyler sormaya çalışıyoruz.
- "Gülmek için yaratılmış" şarkısında da farklı bir yorumun var.
Teşekkür ederim. Sevdiğimiz şarkıydı, biz de nasıl yorumlarız diye baktık. Arjantin tango gibi bir şey vardı kafamda. Akordeon, keman, kontrbas, basit gitarlar... Genelde biz sade şeyler yapmaya çalışıyoruz, en hareketli parçalar da bile. Genelde sakin, sade ve her enstrümanın çaldığının bir anlamı olan, hiçbir şeyin doldurma olmadığı şeyler.
Sade'lik ne sence?
Sade olmak zor sanat. Bir şarkıyı yaparken gerek armoniler, gerek enstrüman seçimi, o enstrümanların çaldığı partiler ince eleyip sık dokuduğumuz şeyler. Yaptığımız müziğin en sade haline ancak böyle ulaşabiliyoruz. Ürettiğiniz şey ömür boyu kalıyor. Söz uçar, yazı kalır derler ya, işte öyle bir şey.
- Egeliler ile nasıl bir aşk var aranda?
İzmir'e gidince rahatlıyoruz. İstanbul'da hayat çok hızlı, İzmir'e gidince herkese bir rahatlama geliyor. O bize de geçiyor. İnsanlar konseri sindire sindire dinliyor. İstanbul'da konsere gideceksen üç saat öncesinden yola çıkman gerekiyor. Ama İzmir'de şu an niyetlenip, yarım saatte konsere gidebilirsin. Ege'nin insanları daha açık fikirli, daha demokrat. Hep hissediliyor, oralarda daha özgür hissediyorsunuz.
Sahnede, gözlerinin içini görüyorum
- Sinemayla da aran iyi. Hangi filmlerin müziklerini yaptın?
Kardeş Türküler'de iken "Vizontele"lerde yer almıştım. Benim çok hoşuma gitmişti film müziği yapma süreci. Normal albüm yapmaktan, konsere çıkmaktan ayrı bir iş. Görsel bir şeye hizmet edecek bir müziği yakalamak da ayrı bir işİlk Onur Ünlü'nün "Polis" filmi ile başladım. Sonra "Memleket Meselesi"ni ve "Deli Deli Olma" nın müziklerini yaptım. "Deli Deli Olma" ile Antalya Altın Portakal Film Yarışması'nda en iyi müzik ödünlü aldım. Yakın zamanda da Osman Sınav'ın çektiği "Aşk Kırmızı" ve "Çalgı Çengi"nin müziklerini yaptım.
- Sahnede neler hissediyorsun?
Karşılıksız bir duygu...
- Karşılıksız sevgi gibi mi?
Karşılıksız sevgi hep var. Hiç tanımadığım birisi beni çok seviyor. Söylediğim parça üzerinden veya benden ona geçen duygu üzerinden bana ilgi duyuyor, sevgi besliyor, albümler alıyor, şarkılar ezberliyor. Bunlar çok özel şeyler. Benim için en keyifli zamanlar, seyirci ile buluştuğum anlar. Onlar mutluysa biz de mutlu oluyoruz. Sahnedeyken gözlerinin içini görüyorum insanların. Eğer o gece onları evine mutlu gönderirsek görev tamamdır diyorum.