Tibet’te, Alpler’de değil huzuru İzmir’de buldum

Meta Akkuş, “İstanbul’un yoğunluğundan da uzaklaşmak istedim. Ruhumu dinlendirmek için doğayla iç içe kalıyordum. Tibet’e gidiyordum, Alpler’e Pireneler’e tırmanıyordum. Bir arkadaşımın tavsiyesi ile Foça’da bir workshop’a katıldım ve huzuru buldum” dedi

Meta Akkuş, 14 yaşında küçük bir tiyatro oyuncusuyken yönetmenliğe atılmış ve çektiği kısa metrajlı film Cannes Film Festivali'nde "En İyi Kısa Metrajlı Film" ödülünü almış başarılı bir yönetmen. Ünlü yönetmen Micheal Apted'ın bir James Bond filmi olan "The World Is Not Enough" filmiyle Hollywood'a adım atan ve Terry Gilliam gibi ünlü yönetmenlerle çalışan Akkuş şimdi içinden gelen sesi dinleyerek İzmir'e geldiğini ve burada huzuru bulduğunu söylüyor. Akkuş ayrıca kenti tamamen keşfettikten sonra İzmir'e yerleşmeyi planladığını sözlerine ekliyor. Ödüllü Türk yönetmen Akkuş, İzmirlileri ilgilendiren bir müjdeyi Yeni Asır aracılığıyla duyurdu. Akkuş ileriki zamanlarda İzmir'le ilgili bir film çekme düşüncesi olduğunu söyledi. İşte Meta Akkuş röportajından çok özel açıklamalar...

Yönetmenlik hikayeniz nasıl başladı?
İlk yazmaya başladığım zamanlarda 7-8 yaşlarındaydım. Ailemin anlattığına göre daha da küçükken yemek masasının altına geçip hikaye ve masallar anlatırmışım. Daha sonraları yazmaya başladım. Yazmak hayatımın her anında oldu. Hikaye anlatmayı, şiir yazmayı ve resim çizmeyi çok severdim. 10 yaşlarımda ise ortaokul ve lise eğitimim için Paris'e gittim. Burada öğretmenimin tavsiyesiyle tiyatro seçmelerine katılıp oyuncu oldum. 14 yaşıma kadar tiyatro sahnelerinde oyuncuydum. 14 yaşımda ise oyuncu değil yöneten yani yönetmen olmaya karar verdim. Bu benim kesin kararım oldu. Yönetmenlik kendini bilen, ifade eden, her şeyi birleştiren, toplayan ve onu sunan kişi demektir. Yönetmenin yaptığı ilahi bakış açısıdır. Zaten en büyük yönetmen Tanrı'dır. Tanrı evreni o kadar güzel ve inanılmayacak şekilde yönetiyor ki... Ben de Tanrı'nın yönetmenliğine esinlenerek yönetmenliği sunuyorum herkese.

15 YAŞIMDA BAŞLADIM

Tiyatrodan beyaz perdeye geçişiniz nasıl oldu?
İlk senaryomu yazdığımda 15 yaşındaydım. Paris'te düzenlenen bir tiyatro senaryosu yarışmasına katıldım ve ödül aldım. Kazandığım parayla düşük bütçeli de olsa ilk kısa metrajlı film ve tiyatro yaptım. Kısa metrajlı filmin ismi La Solitude (Yalnızlık), ilk tiyatro oyunumun ismi de Le Temps N'existe Pas (Zaman Diye Bir şey Yok) oldu. Bu eserlerimin ardından sinema eğitimi almak için Londra'ya geçtim. Burada çok ünlü yönetmenlerle, sevdiğim oyuncularla çalışma fırsatım oldu. Yönetmen olarak Micheal Apted ile James Bond filmi olan The World Is Not Enough filminde çalıştım. Daha sonra Terry Gilliam ile Leonarda Di Caprio'nun rol aldığı The Beach filminde çalıştım. Londra'ya gidip beyaz perdeyi seçmem bana Hollywood'un kapılarını açtı diyebiliriz.

Hayatınızda hep dönüm noktaları olmuş. İlki tiyatro hocanızın sizi keşfetmesi. Ardından The Beach filminin setinde ünlü yönetmen Terry Gilliam ile çalışmaya başlamanız. Üçüncü dönüm noktası ne oldu sizin için?
Üçüncü dönüm noktası yaptığım kısa metrajlı filmin Cannes Film Festivali'ne gitmesi oldu. Orada çok iyi geri bildirim aldım. En iyi kısa metrajlı film ödülünü aldım. Ve televizyon kanallarına gitti filmim. Bundan sonra Channel, Calvin Klein Evian Saur gibi çok sayıda firmanın reklam filmlerini yaptım. Daha sonra Lübnan'da Dubai'de ABD'de İngiltere'de bir sürü çalışmam oldu. O zaman dönüm noktam oldu. Türkiye'de de Levent Yüksel'den Kıraç'a, Gece Yolcuları'na kadar çok sayıda video çektim ve reklam filmleri çekmeye devam ediyorum.

ÖNCE KIYILARI KEŞFETTİM

İzmirle tanışmanız nasıl oldu?
2005 yılında Altın Kedi Kısa Metrajlı Film Festivali vardı İzmir'de. Tüm kısa metrajlarımı gösteren bir retro yaptılar. Daha Türkiye'ye yeni gelmiştim o zaman. Daha sonralar Alaçatı, Çeşme gibi tatil yerlerini keşfetmeye başladım. Ama bu defaki geliş nedenim ruhumu dinlendirecek bir yer aramak oldu. Ruhu dinlendirmem gerektiğini fark ettim. Bunu gerçekten yapıyordum. Tibet'e gidiyordum, Alpler'e Pireneler'e tırmanıyordum. Ruhumu dinlendirmek için doğayla iç içe kalıyordum. İstanbul'un yoğunluğundan da uzaklaşmak istedim. İstanbul da bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine Kapı Terapi İzmir'e geldim ve onlarla beraber Monachus Butik Hotel Foça'da açık hava meditasyon workshop'una katıldım. Buraya geldiğimde kendimi buldum. İzmir'in ruhunda dinginlik, sakinlik ve bir tevekkül var. Bir akışa bırakma var. Kapı Terapi denilen terapi merkezinde İzmir'in tüm enerjisini hissettim. Bunu da daha fazlalaşması için terapilerle, biyoenerjilerle ve nefes çalışmalarıyla sunduklarını görüp keşfetmek inanılmaz bir duygu benim için. Ardından İzmir'i keşfetmeye başladım. Bostanlı ve Karşıyaka'yı keşfettim. Her seferinde bir yerini keşfediyorum. İzmir'in sakin yerlerini arıyorum. Buraya geldiğimde Foça'daki butik otelle Kapı Terapi'nin reklam filmini çektim.

İzmir sinemada yeterli mi?
İzmir'de Serdar Özdemir diye başarılı bir görüntü yönetmeni var. Zaten onunla çalışıyordum İstanbul'a geliyordu sürekli. O zaman anlamıyordum onun neden İstanbul'da kalmayıp her iş sonrası İzmir'e döndüğünü. Ama şimdi onu çok iyi anlıyorum. İzmir'de ekip ve sinema materyalleri yok. Ekipman sıkıntısı var. Ekipmanları İstanbul'dan getirmek zorunda kalıyoruz. Ama görüntü yönetmeni ve montaj salonları var. İzmir geçmişten bugüne önemli sinema salonlarına ev sahipliği etmiş, geçmişte filmlerin gösterime ilk girdiği kentlerden biri olmuştur. Ancak günümüzde tarihi sinemaları birer birer kapanıyor. Dizi sektöründe de İzmir'in yeri çok az var. Diziler İzmir'de başlayıp İstanbul'da sonlanıyor

Keşfettikçe daha çok bağlanıyorum

İzmir'e yerleşme ve bu şehirle ilgili film çevirme fikriniz var mı?
İzmir'e kesinlikle yerleşmeyi düşünüyorum. Kentin her yönünü keşfettikten sonra ev bakacağım. Ama Karşıyaka ve Bostanlı tarafında yaşayabilirim. Gerçekten de çok güzel olur aslında. Neden olmasın. Burayı keşfettikçe burada olma isteğim artıyor. İzmir'i hissettikçe burada bir şeyler yapma isteği içimde fazlasıyla uyanıyor. Zaten burada gördüğüm terapi bir başlangıç. Bakarsınız ilerideki zamanlarda burada geçen bir hikaye elime geçer ve onu filme çekerim. Sinema sektörünün buraya kaymasına da güzel bir vesile olur. Bir Kapıyı da İzmir'den açabilirim. Buradaki insanları çok sevdim zaten. İzmir'de insanlar çok saygılı ve birbirlerini daha çok kabulleniyorlar. Burası deniz gibi. İnsanları deniz gibi. Hep sakin hep sevecen.
Çocuklara masal kitabı hazır Yönetmenliği yanı sıra, çizim, hikaye, şiir ve masal konusunda da yetenekli olan Akkuş ilk kitabının müjdesini verdi. Akkuş, "Çocukluktan beri yazdığım hikaye ve şiirleri yıllar sonra derleyip toparladım. İlk kitabım "Aşktan Ötürü" kitapçılarda yerini alıyor. Daha sonraları çocuklar için çocuk masalları çıkarıyorum. Çocukken yazdığım, anlattığım hikayelerin biraraya getirilmiş hali" diye konuştu. TANSU EDİP GÖKBUDAK
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.