Sunay Akın'ın oyuncakları
Sunay Akın'ın adını ilk kez kızım ilk okulda okurken duymuştum "Baba, öğretmenimiz Sunay Akın'ın şiir kitabını almamızı istedi" dediğinde...
Kızımdan önce kitaba ben göz atmış, ne kadar güzel bir ifadesi var, ne hoş şiirler yazmış diye Sunay Akın adını belleğime yerleştirmiştim...
Yıllar önce bir "Modern Folk Üçlüsü" konserinin fuayesinde tanıştık. Sonra da her karşılaştığımızda birbirimize iltifatlar eder olduk. Özellikle "Yaşamdan Dakikalar" programında izledikçe kendisine hayranlığım artıyordu...
Geçen ay Eskişehir'e davetliydik. Özel bir trenle, Yılmaz Büyükerşen'in Porsuk çayında açacağı "Aşk Adası"nın törenine gittik. Konuklar arasında Sunay Akın'ın eşi ve çocukları da vardı. Ama kendisi yoktu. Dünyaya gülümseyerek bakan ve herkese pozitif enerji veren eşi Belgin'i, yakışıklı oğlunu ve güzel kızını orada ve yolculuk boyunca daha yakından tanıma şansımız oldu.
İstanbul'a döndükten sonra Belgin'den bir davet aldık. Eskişehir'e birlikte yolculuk yapan ekibi 17 Haziran'da Oyuncak Müzesi'nde yemeğe davet ediyordu Akın ailesi. Ve evvelki akşam Aysun'la birlikte onlara konuk olduk...
Bir şiirini şöyle bitirir Sunay Akın: "Her akşamüstü oyuncakçı
camekanından çocuk ellerinin izlerini siler..."
Ailesine ait İstanbul Göztepe'deki dört katlı tarihi bir konağı oyuncak müzesine çeviren Sunay Akın hiç bir oyuncakçının sahip olamayacağı kadar değerli oyuncakları bir araya toplamış ve beş yıl önce bu müzeyi açmış. Kendi ifadesine göre dünyanın en iyi üç oyuncak müzesinden birini yaratmış. Bu müze ülkemizde türünün ilk ve tek örneği...
Onun açıklamalarıyla, anekdotlarıyla gezdik müzeyi. Bizler zaman tünelinde anılarımız arasına sürüklenirken o heyecanla ve gururla anlatıyordu. Televizyonlarda, bir meddah olarak tiyatro salonlarında yaptığı konuşmalar gibi o müthiş anlatım gücüyle...
Nasıl bir iz sürüştür bu? Nasıl bir araştırmacılıktır bu? İnsanların anı denizinden en derinlere inmiş oyuncakları bir dalgıç gibi toplayıp, nasıl da günışığına çıkarma becerisidir bu?
Sunay Akın bir çılgın. Gözü kara bir koleksiyoner. Düşlerinin peşinden koşuyor ve ideallerini gerçekleştiriyor...
Bu müze anlatılmaz. Bu müzeyi çocuklarımızdan önce biz gezmeli, biz yaşamalıyız... Oyuncaklarla yaşamın bağını, tarihin gelişimini, uygarlıkların oluşumunu, gelişen ve gelişemeyen ülkeler arasındaki bakış farklılıklarını biz analiz etmeliyiz. Kendi kendimize soracağımız her sorunun yanıtı bu oyuncak müzesinde var...
Belgin ve Sunay Akın muhteşem bir çift. Sevgi dolu, enerji dolu...
MAÇKALI ÇOCUK ŞAİR
Trabzon Maçka doğumlu olan ve 10 yaşında İstanbul'a yerleşen Sunay Akın ilk şiirini 9 yaşındayken, Meteoroloji Müdürlüğü'nde çalışan bir memurun kızına yazar. Hem de evlerinin terasında bulunan odunluk kapısının iç kısmına.. Kızın isminin baş harfleri ile başlar dizeler. Kız, balkona geldiğinde odunluğun kapısını açar mahsusçuktan!.. Ama şiir kızın gözüne hiçbir zaman takılmaz. Sunay Akın yıllar sonra (ki bir şairdir artık) çocukluğunun geçtiği Trabzon'a gittiğinde, sert geçen bir kışta, içindeki odunlarla birlikte kapının da sökülüp yakıldığını öğrenir. Şairin ilk şiiri "hava muhalefeti" nedeniyle kayıptır!.. 1984 yılında yayınlanan ilk şiiri de bir sobanın içinde kütürdeyen odunu anlatır!
Yazımızı Sunay Akın'ın şu çarpıcı dizeleriyle bitirelim:
"Yol kenarındaki yağmur mazgallarını kumbara sanıp harçlığımı atardım. Bu yüzden en çok denizden alacaklıyım."
Kızımdan önce kitaba ben göz atmış, ne kadar güzel bir ifadesi var, ne hoş şiirler yazmış diye Sunay Akın adını belleğime yerleştirmiştim...
Yıllar önce bir "Modern Folk Üçlüsü" konserinin fuayesinde tanıştık. Sonra da her karşılaştığımızda birbirimize iltifatlar eder olduk. Özellikle "Yaşamdan Dakikalar" programında izledikçe kendisine hayranlığım artıyordu...
Geçen ay Eskişehir'e davetliydik. Özel bir trenle, Yılmaz Büyükerşen'in Porsuk çayında açacağı "Aşk Adası"nın törenine gittik. Konuklar arasında Sunay Akın'ın eşi ve çocukları da vardı. Ama kendisi yoktu. Dünyaya gülümseyerek bakan ve herkese pozitif enerji veren eşi Belgin'i, yakışıklı oğlunu ve güzel kızını orada ve yolculuk boyunca daha yakından tanıma şansımız oldu.
İstanbul'a döndükten sonra Belgin'den bir davet aldık. Eskişehir'e birlikte yolculuk yapan ekibi 17 Haziran'da Oyuncak Müzesi'nde yemeğe davet ediyordu Akın ailesi. Ve evvelki akşam Aysun'la birlikte onlara konuk olduk...
Bir şiirini şöyle bitirir Sunay Akın: "Her akşamüstü oyuncakçı
camekanından çocuk ellerinin izlerini siler..."
Ailesine ait İstanbul Göztepe'deki dört katlı tarihi bir konağı oyuncak müzesine çeviren Sunay Akın hiç bir oyuncakçının sahip olamayacağı kadar değerli oyuncakları bir araya toplamış ve beş yıl önce bu müzeyi açmış. Kendi ifadesine göre dünyanın en iyi üç oyuncak müzesinden birini yaratmış. Bu müze ülkemizde türünün ilk ve tek örneği...
Onun açıklamalarıyla, anekdotlarıyla gezdik müzeyi. Bizler zaman tünelinde anılarımız arasına sürüklenirken o heyecanla ve gururla anlatıyordu. Televizyonlarda, bir meddah olarak tiyatro salonlarında yaptığı konuşmalar gibi o müthiş anlatım gücüyle...
Nasıl bir iz sürüştür bu? Nasıl bir araştırmacılıktır bu? İnsanların anı denizinden en derinlere inmiş oyuncakları bir dalgıç gibi toplayıp, nasıl da günışığına çıkarma becerisidir bu?
Sunay Akın bir çılgın. Gözü kara bir koleksiyoner. Düşlerinin peşinden koşuyor ve ideallerini gerçekleştiriyor...
Bu müze anlatılmaz. Bu müzeyi çocuklarımızdan önce biz gezmeli, biz yaşamalıyız... Oyuncaklarla yaşamın bağını, tarihin gelişimini, uygarlıkların oluşumunu, gelişen ve gelişemeyen ülkeler arasındaki bakış farklılıklarını biz analiz etmeliyiz. Kendi kendimize soracağımız her sorunun yanıtı bu oyuncak müzesinde var...
Belgin ve Sunay Akın muhteşem bir çift. Sevgi dolu, enerji dolu...
MAÇKALI ÇOCUK ŞAİR
Trabzon Maçka doğumlu olan ve 10 yaşında İstanbul'a yerleşen Sunay Akın ilk şiirini 9 yaşındayken, Meteoroloji Müdürlüğü'nde çalışan bir memurun kızına yazar. Hem de evlerinin terasında bulunan odunluk kapısının iç kısmına.. Kızın isminin baş harfleri ile başlar dizeler. Kız, balkona geldiğinde odunluğun kapısını açar mahsusçuktan!.. Ama şiir kızın gözüne hiçbir zaman takılmaz. Sunay Akın yıllar sonra (ki bir şairdir artık) çocukluğunun geçtiği Trabzon'a gittiğinde, sert geçen bir kışta, içindeki odunlarla birlikte kapının da sökülüp yakıldığını öğrenir. Şairin ilk şiiri "hava muhalefeti" nedeniyle kayıptır!.. 1984 yılında yayınlanan ilk şiiri de bir sobanın içinde kütürdeyen odunu anlatır!
Yazımızı Sunay Akın'ın şu çarpıcı dizeleriyle bitirelim:
"Yol kenarındaki yağmur mazgallarını kumbara sanıp harçlığımı atardım. Bu yüzden en çok denizden alacaklıyım."
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.