Ah şu şarkılar
Ben Egeliyim. Ama Ege şarkıları ile birlikte Akdeniz, Karadeniz, Balkan, Avrupa, Orta Doğu, Asya, Amerika, Latin, Afrika şarkıları da söylüyorum...
Halkımız müziğin güzelliğine konsantre oluyor. Dini müzikle opera, bir çingene şarkısıyla Beethoven'in dokuzuncu senfonisi, Ege türküsüyle bir Azeri türkü, komünist şarkısıyla faşist şarkısı arka arkaya seslendirildiğinde hepsini birlikte içine sindirebiliyor...
Müziğin ritmi, ezginin güzelliği, dilinize takılan sözün etkisi şarkının bütününün anlattığından daha önemli onun için. Ayrıca şarkının kaynağı, neden yazıldığı, niçin bestelendiği çoğu zaman umurunda bile değil...
"Sürünüyorum" derken göbek atabiliyor. "Ciao Bella" yı bir aşk şarkısı sanıp duygulanıyor, "Kızılcıklar oldu mu selelere doldu mu" türküsünden farkı olmayan "Kalinka"yı söylerken kendisini solun en uç temsilcisi olarak görebiliyor...
İzmir'in Kavakları'nda Efe, Lorke Lorke'de kürt, "Hekimoğlu"nda Karadenizli, "Drama Köprüsü"nde Trakyalı, "Katip Arzuhalim Yaz Yare Böyle" derken Alevi, "Binnaz"la kıvırırken de çingene oluveriyor...
***
Eşkiya türkümüz de var, kahramanlık türkümüz de. "O Sole Mio" gibi Napoliten şarkılar da söylüyoruz, "Oh Susanna" gibi Amerikan halk şarkıları da. "Historia De Un Amor" gibi bir aşk şarkısının ardından aynı duygusallık içinde bıçağı sevdiği kızın kalbine saplayan Tom Jones'un "Delilah" sına da eşlik ediyoruz...
***
İslamda alkol günahtır diye bilen gayrimüslim, "Çile Bülbülüm Çile" şarkısında kadehini kaldırıp "Allah" diye bağırana şaşkınlıkla bakıyor. Ölüm temalı şarkıları kendimizden geçerek söylüyor, neşeleniyoruz...
İsveç dağcılarının şarkısı bizde "Dağ Başını Duman Almış" sözleriyle bir coşku marşına dönüşmüş. Her koşulda söylüyoruz. "Onuncu Yıl Marşı"da şarkı repertuvarlarımızın vazgeçilmezleri arasına girdi. Yabancı kaynaklı bir şarkı, "Memleketim"i anlatan sözlerle milli şarkımıza dönüştü. Kübalı devrimci Che'nin şarkısının ardından Çökertmeli Halil'in türküsü söyleniyor. Yahudilerin "Hava Nagila"sı ve bizim "Kasap Havası" arka arka çalınınca coşuyor, dansediyor, "Niksar'ın Fidanları" diye başladığımız türküyü "Çiftetelli Turkiko" diyerek Rumca sözlerle tamamlıyoruz.
***
İstanbul, İzmir üzerine yazılmış şarkılar da söylüyoruz. New York, Paris, Küba ve Portofino şarkıları da... Mapus damlarından da sesleniyoruz, İspanyol Meyhanesi'nden de. 'Benim için ağlama Arjantin' derken, "Viva Espana" diye haykırıyoruz.
Takalar allı yeşilli geçiyor, telgrafın tellerine yine kuşlar konuyor. "Karlı Kayın Ormanı"nda yürüyor, "Gesi Bağları"nda dolaşıyoruz.
"When The Saints Go Marching In" de azizlerin yürüyüşüne herkes katılıyor, hep birlikte "Tequila" diye haykırıyor, bir anda "Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar" deyip kına gecelerini hatırlıyoruz.
Tabancamızın sapını gülle donatıp, "Volare"nin kanatlarında şarkılı bir zaman yolculuğuna çıkmak sadece bizlere özgü bir eğlence tarzı.
Düşündüm de 45 yıldır süren bu yolculuktan hiç sıkılmamışım...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.