Geçen hafta eilk bölümünü paylaştığım evlilik ile ilgili sizden gelen sorulara bu hafta da devam ediyorum....
- Bebek sahibi olmadan önce eşimle nasıl bir plan yapmalıyız?
Ailenizin ekonomik durumu ne? Bebeğin masrafları karşılanabilecek mi? Kadın çalışıyor ise ne kadar izine ayrılacak ve ne zaman dönecek? Bebeğin bakımına karı koca dışında kimler destek olabilecek? Tıbbi bir rahatsızlığınız var mı? Bu bebeğinizi nasıl etkileyecek? Bu soruların cevabını bebek sahibi olmadan önce verebilmelisiniz. Bir b planı ve planınız olmalı. Son derece ciddiye alarak bunları eşinizle birlikte planlamalısınız. Yeni bir ev, araba alırken, bir iş kurarken nasıl oturup plan yapıyorsanız çocuk sahibi olmadan önce 10 defa düşünmeli ve plan yapmalısınız. Maalesef birçok aile yeni evlendiği günlerde cinsel ilişkilerinde hamile kalma olayına pek fazla dikkat etmezler. Evlenir evlenmez "oluverdi, Allah verdi" diyerek hamile kalıp çocuk sahibi olabilirler. "E yapalım Allah verdi" gibi kaderci tarzda cümleler çocuk sahibi olmayı ciddiye almadığınızı gösterir. Çoğu zaman da plansız çocuk sahibi olmanın faturası oldukça ağır olabilir.
- Bazı kadınlar ve erkekler son derece kıskanç olabilirler. Hatta kıskançlıklarından dolayı hayatı kocalarına karılarına ve kendilerine dar ederler. Kocalarını, karılarını hiç yalnız bırakmak istemezler.
Bazı kadınlar eğer kocalarını yalnız bırakırlarsa kocalarının başka kadınlara ilgi duyabileceklerini düşünürler keza bazı erkekler de karılarının yalnız başlarına hiçbir yere gitmesini istemezler çünkü başka bir erkeğin karısına kötü gözle bakacağını düşünürler. Hatta karılarının başka erkeklere ilgilerinin olabileceğini düşünen erkeklerin sayısı hiç de az değildir. Ya kocam yoldan çıkarsa? Ya başka bir kadın kocamın aklını çelerse? Ya da tam tersi erkek karısının aklını başka bir erkeğin çelmesinden korkabilir. Bu endişe verici cümleler sevgiden yapılıyormuş gibi görünse de bu olumsuz düşüncelerin temelinde çoğu zaman kişinin kendine olan güvensizliği yatmaktadır. Aslında üzerinde durulması gereken asıl konu kişinin karşısındaki insana olan güvensizliği değil kendisine olan güvensizliğidir. Kendisine güvenen bir insan gerçekte evlendiği karısına-kocasına da güvenir. Ancak kişi kendisine güvenmiyor ise elbette karısına- kocasına da güvenemez ve sürekli eşini kontrol etme ihtiyacı duyar. Karısı ev hanımı ise evde şu an ne yapıyor acaba? Pencereden dışarı baktı mı? Sokağa çıktı mı? Eve birini aldı mı? Telefonda kiminle konuşuyor acaba gibi sürekli şüphe taşıyan sorular içinde boğulur. Her an eşini evden takip etmeye çalışır. Sık sık telefonla arar, eşi telefonlara geç cevap verdiğinde neden geç cevap verdin diye sorar. Bu şüpheler içinde yaşayan bir insanın yaşamı çok da keyifli yaşadığını söyleyemeyiz. Elbette bu insan hem kendisine hem de eşine yaşamı zehir edecektir. Aynı şekilde bazı kadınlar da kocalarının sürekli aldatabileceğinden endişe ederler. Eşlerinin üstünde saç teli ararlar, sık sık telefonlarını kurcalarlar. Özellikle kendi babasının çapkınlıklarına şahit olmuş bir kadın evlendikten sonra eşinin de tıpkı babası gibi çapkınlık yapacağını düşünür ve sürekli eşini denetlemeye çalışır. Başta da belirttiğim gibi işin doğrusu insanların kendilerine olan güvensizliğidir. Sağlıklı olan ayrı, bağımsız bir birey olmak, kendi ayaklarının üzerinde durabilmek ondan sonra beraberce yaşamaktır.