Geçtiğimiz günlerde, oyunculuğunu yıllardır büyük bir hayranlık ve keyifle izlediğim usta tiyatrocu Rasim Öztekin, "100'ün üzerinde film üreten Türk sineması görevini yerine getirdi ama izleyici üzerine düşen vazifeyi yapmadı. Sektör hareketli ama sonuç iç açıcı değil. Üç film iş yapıyor, gerisi komik rakamlarda kalıyor. Seyirci, sektöre hareketlilik getirmiyor" diyerek, beyazperdedeki yokuş aşağı gidişatın faturasını halka kesti.
Sanatın en popüler dallarından biri olan sinemanın emekçileri bile ilgisizlikten şikayet ederse, ülkemizde plastik sanatlarla uğraşan ve sergileri sinek avlayan sanatçıların halini siz düşünün.
Tabii bu tablo, sinemaya emeği geçen insanların durumuna şükredip oturmasını gerektirmez. Nitekim gişe ve hasılat göstergeleri, büyük sermayelerin harcandığı sektörün acısını gerçekten de damağımızda hissettiriyor. Ama yapılan işlerin de ne kadar tat verdiği bence tartışmanın temeline oturtulmalı.
YAHŞİ BATI ÖNDE
Rakamlar Rasim ustayı yanıltmıyor. Geçen yıldan bu yana vizyona giren 40'ın üzerinde yapımdan izleyicinin tuttuğu film sayısı 3'ü geçmiyor. Sabah Günaydın'ın dünkü haberine göre 2009 filmlerinden yalnızca 'Nefes' 2 milyon 421 bin, 'Neşeli Hayat' ise 1 milyon 122 bin kişiye ulaşmış. Gösterimi süren Cem Yılmaz'ın 'Yahşi Batı'sını ise şimdiden 2 milyonu aşkın kişi kaçırmamış. Geriye kalanları ne siz sorun, ne ben yazayım. Yazık... Rasim Öztekin tespitinde haklıdır.
Ama Türk sinemasının üzerine düşen görevi yerine getirdiğini iddia ederken, sadece üretim miktarını referans almak doğru mu? Evet, insanlar emeğinin karşılığını görmek istiyor ancak sanatın cilvesi de bu. Güzeli yansıtmak. Çünkü para ve teknik seferberliğin sağladığı gücün yanında ortaya çıkardığınız ürünü beğendirmek zorundasınız.
Çoğu zaman konusu, senaryosu ve teknik yönüyle halkın ilgi düzeyi ölçü alınmaksızın yapılan kaliteli sanat filmleri de izlenmiyor ama o yapımlar zaten gişede rekor kırmayı hedeflemiyor. Örneğin yerli yabancı tüm festivallerde sayısız ödül kazandığı halde gişede güdük kalan bizim '3 Maymun' gibi...
FİLM ÇÖPLÜĞÜ
Ben hiç yazmadıysam en az 3-4 kez, seri üretime geçen sinema sektöründe bir 'film çöplüğü' yaratıldığını bu köşeden dile getirdim. Kültür Bakanlığı desteğiyle yola çıkan ucuz yapımlar da bu 'fazlalığın' önemli bir bölümünü kapsıyor.
Sonuçta sinema sektöründeki aşırı üretim sayesinde her hafta bir filmin vizyona girmesi seyirciyi tavlamıyor. Aksine ucuz ve kalitesiz yapımlar milleti sinema salonlarına çekmek yerine uzaklaştırıyor. İnsanlar iki kez kötü film izlediğinde, üçüncü kez sinemaya gitmek için kılı kırk yarıyor. Çünkü herkesin vakti, nakdi değerli... Üstelik televizyon kanallarında her yaşa ve zevke göre sıralanan onlarca TV dizisi, insanları ekranların tutsağı haline getirmiş durumda. Sinema, halkı sıcak yuvasından, rahat koltuklarından vazgeçirecek rekabeti baştan göze almalı.
ARI KOVANI GİBİ
Rasim Öztekin'in öbür dünyadan yeryüzüne inen bir meleği canlandırdığı 'Gelecekten Bir Gün' adlı romantik komedi de 15 Ocak'ta seyirciyle buluştu. Henüz izlemeye fırsatım olmadı. Neden? Bir giriyor, bir çıkıyor filmler vizyona. Bakıyorsunuz bazısı bir hafta içinde kaldırılmış. Yoksa tüm filmlere sıra gelmeyecek. Birçoğu da son derece ucuz ve kalitesiz. Arada çok iyi olanlar da kısa süre gösterimde kalabildikleri için diğerleriyle harmanlanıp gidiyor... Her gün de soluğu sinemada alma şansınız yok ki? Tiyatro, konser, opera ve bale izlemeyelim mi?
'Gelecekten Bir Gün' için övgüyle bahsediliyor örneğin. Aldığım izlenime göre gidenler en çok 'küfürsüz komedi' izlemenin etkisinde kalmış. Ayrıca eğlenceli ve mutlaka rağbet edilmesi gerektiğini vurgulayanlar çoğunlukta. Arı kovanına dönüşen sinema salonlarında denk getirebilirsem, en kısa zamanda izleyeceğim.
El Tutuşa Tutuşa...
Sanatçı, çevresinde yaşananlara duyarlı, toplumsal olaylara karşı tavır belirleyen insandır. Ünlü şairimiz Can Yücel de politik tavrını satırlarından esirgemeyen fikir adamlarımızdan biriydi. O, kendi döneminde Tekel işçilerinin hakları için gösterdiği direnişe, El Tutuşa Tutuşa şiiriyle destek vermişti:
Ne kadar çok elimiz varmış meğer!
İlkin, senin elinle tutuşan benimki
Sonra çocuklarınki
Gençlerinki
Tekel İşçilerininki
Sonra, ellerin elleri...
Ne kadar çok elimiz oldu, baksana,
Tutuşa tutuşa
Bir orman yangını gibi...