Yeni salondan 'merhaba'
Mayıs ayının ortalarıydı... Geçtiğimiz cuma anneliğe adım atan Sarmaşık editörlerinden Burcu Ilgın'ın karnı burnunda, soluğu restore edilen İzmir Devlet Tiyatrosu'nun Konak Sahnesi'nde almıştık.
Neo Klasik Türk Mimarisi'nin çarpıcı bir örneği olan binada, Uslular İnşaat'ın çalışanları son rötuşlarını tamamlıyorlardı... Tarihi yapının eli yüzü ortaya çıkarılmış halini ilk görüşümüzdü ve habersiz yakaladığımız Müdür Hülya Savaş'ın gezdirdiği salonun sanat müzesini aratmayan güzelliği karşısında ağzımız açık kalmıştı.
***
Ertesi gün bolca fotoğrafın serpiştirildiği tam sayfalık haberimizden birkaç spot düşerek, Konak Sahnesi'nin geçirdiği değişimi kısaca hatırlatalım.
Salonun tüm motif ve aksesuarları, yapıldığı dönemin mimarisine uygun tarzda dekore edildi. Duvar ve tavanı kaplayan süsleme, vitray ve kabartma çiniler, özel işlem gerektiren çalışmayla gerçek renklerine kavuşturuldu. Dış cephenin makyajıysa, kolay kirlenmeyen özel bir boyayla tazelendi.
***
Bu arada, sadece görüntünün yenilendiği bir tadilatla sınırlı kalındığı sanılmasın. Bünyeyi hazır ele geçirmişken, yıllardır kangrene dönüşen altyapı sorunlarına da bir bir neşter vuruldu.
Fuayeye yakışmayan seyirci tuvaletleri zemine taşınarak daha geniş bir alan kazanıldı. Ancak iki büklüm yürünebilecek alçaklıkta olan ve denizden gelen suyun diz boyuna yükseldiği bodrum kat, normal seviyeye çekildi. Buradaki kazan dairesi de kaldırılarak, sanatçı kulisleri, tuvaletler ve havalandırma üniteleri yerleştirildi.
Bina kodunun deniz seviyesi altında kalması yüzünden, özellikle yağışlarda bodrum katında biriken suyun dışarı atılması için 4 güçlü deşarj pompası kuruldu.
Vee... Bana göre tüm yenilikler arasında devrim niteliği taşıyan bir uygulama ile, koltukların altına döşenen ısıtma-soğutma tesisatı sayesinde mekanın alttan havalandırılması sağlandı.
***
1 Ekim'de Devlet Tiyatroları'nın 'perde' deyişiyle birlikte, Konak Sahnesi'nin açılışı da kutlandı. O yüzden tekrar üzerinden geçme gereği duydum, Konak Sahnesi'nin nasıl bir kimliğe büründüğüne...
İzmir Devlet Tiyatrosu, o gece Recaizade Mahmut Ekrem'in 'Çok Bilen Çok Yanılır' oyunuyla sezona başladı. Gösterimin ardından da tiyatronun bahçesinde geç saatlere kadar süren bir kokteyl düzenlendi.
Bu tarihi gece için hazırlanan, üzerinde İzmir DT binasının resmedildiği davetiyelere bayıldım. Çerçeveletip duvara asılacak kadar güzel tasarlanmış ve açılışın niteliğine gerçekten çok yakışmış.
***
Gelelim, sanat hayatını İzmir DT'nin sahnelerine adayan ve oyunculuk yıllarında özel bir hayran kitlesini ardından sürükleyerek ekol yaratan Doğan Yağcı'nın yönettiği 'Çok Bilen Çok Yanılır' oyununa...
Müzikli komedi olarak sahnelenen oyunun 'metin' değeri açısından günümüz toplumunu kavrayıcı bir tarafı yok. Daha çağdaş ve günceli yakalayacak bir oyun dururken, ölüyü diriltmeye çalışırcasına bir emek sarf etmek zorunda kalmaya ne gerek vardı, pek anlayamadım.
***
Tamam. İbrahim Raci Öksüz, Fatih Kahraman, Ahmet Dizdaroğlu, Yusuf Köksal, Fulya Yalçın gibi lokomotif kadronun performansına diyecek tek kelime bulamıyorum. Hepsi harikaydılar. Kostüm ve dekor da 'göze hitabı' ayakta tutacak kadar başarılıydı.
Doğan abi de, Osmanlı döneminin kadı hukukundan kalma, espri kalıplarının bile artık çağımıza uymadığı oyunda yapılabilecek ne varsa yapmış. Okul temsilini aratmayan bir metinden, özellikle karakterleri koyultarak 'izlenebilir' bir renk yaratmış.
Ama Doğan abinin zekası ve sahnedekilerin olağanüstü rol yeteneği, Konak Sahnesi'ni alkıştan yıkacak bir eser üzerinde kıvraklık gösterseydi daha iyi olmaz mıydı?
Neo Klasik Türk Mimarisi'nin çarpıcı bir örneği olan binada, Uslular İnşaat'ın çalışanları son rötuşlarını tamamlıyorlardı... Tarihi yapının eli yüzü ortaya çıkarılmış halini ilk görüşümüzdü ve habersiz yakaladığımız Müdür Hülya Savaş'ın gezdirdiği salonun sanat müzesini aratmayan güzelliği karşısında ağzımız açık kalmıştı.
***
Ertesi gün bolca fotoğrafın serpiştirildiği tam sayfalık haberimizden birkaç spot düşerek, Konak Sahnesi'nin geçirdiği değişimi kısaca hatırlatalım.
Salonun tüm motif ve aksesuarları, yapıldığı dönemin mimarisine uygun tarzda dekore edildi. Duvar ve tavanı kaplayan süsleme, vitray ve kabartma çiniler, özel işlem gerektiren çalışmayla gerçek renklerine kavuşturuldu. Dış cephenin makyajıysa, kolay kirlenmeyen özel bir boyayla tazelendi.
***
Bu arada, sadece görüntünün yenilendiği bir tadilatla sınırlı kalındığı sanılmasın. Bünyeyi hazır ele geçirmişken, yıllardır kangrene dönüşen altyapı sorunlarına da bir bir neşter vuruldu.
Fuayeye yakışmayan seyirci tuvaletleri zemine taşınarak daha geniş bir alan kazanıldı. Ancak iki büklüm yürünebilecek alçaklıkta olan ve denizden gelen suyun diz boyuna yükseldiği bodrum kat, normal seviyeye çekildi. Buradaki kazan dairesi de kaldırılarak, sanatçı kulisleri, tuvaletler ve havalandırma üniteleri yerleştirildi.
Bina kodunun deniz seviyesi altında kalması yüzünden, özellikle yağışlarda bodrum katında biriken suyun dışarı atılması için 4 güçlü deşarj pompası kuruldu.
Vee... Bana göre tüm yenilikler arasında devrim niteliği taşıyan bir uygulama ile, koltukların altına döşenen ısıtma-soğutma tesisatı sayesinde mekanın alttan havalandırılması sağlandı.
***
1 Ekim'de Devlet Tiyatroları'nın 'perde' deyişiyle birlikte, Konak Sahnesi'nin açılışı da kutlandı. O yüzden tekrar üzerinden geçme gereği duydum, Konak Sahnesi'nin nasıl bir kimliğe büründüğüne...
İzmir Devlet Tiyatrosu, o gece Recaizade Mahmut Ekrem'in 'Çok Bilen Çok Yanılır' oyunuyla sezona başladı. Gösterimin ardından da tiyatronun bahçesinde geç saatlere kadar süren bir kokteyl düzenlendi.
Bu tarihi gece için hazırlanan, üzerinde İzmir DT binasının resmedildiği davetiyelere bayıldım. Çerçeveletip duvara asılacak kadar güzel tasarlanmış ve açılışın niteliğine gerçekten çok yakışmış.
***
Gelelim, sanat hayatını İzmir DT'nin sahnelerine adayan ve oyunculuk yıllarında özel bir hayran kitlesini ardından sürükleyerek ekol yaratan Doğan Yağcı'nın yönettiği 'Çok Bilen Çok Yanılır' oyununa...
Müzikli komedi olarak sahnelenen oyunun 'metin' değeri açısından günümüz toplumunu kavrayıcı bir tarafı yok. Daha çağdaş ve günceli yakalayacak bir oyun dururken, ölüyü diriltmeye çalışırcasına bir emek sarf etmek zorunda kalmaya ne gerek vardı, pek anlayamadım.
***
Tamam. İbrahim Raci Öksüz, Fatih Kahraman, Ahmet Dizdaroğlu, Yusuf Köksal, Fulya Yalçın gibi lokomotif kadronun performansına diyecek tek kelime bulamıyorum. Hepsi harikaydılar. Kostüm ve dekor da 'göze hitabı' ayakta tutacak kadar başarılıydı.
Doğan abi de, Osmanlı döneminin kadı hukukundan kalma, espri kalıplarının bile artık çağımıza uymadığı oyunda yapılabilecek ne varsa yapmış. Okul temsilini aratmayan bir metinden, özellikle karakterleri koyultarak 'izlenebilir' bir renk yaratmış.
Ama Doğan abinin zekası ve sahnedekilerin olağanüstü rol yeteneği, Konak Sahnesi'ni alkıştan yıkacak bir eser üzerinde kıvraklık gösterseydi daha iyi olmaz mıydı?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kurdeşen döktüğümüz Elhamra'da tarihi gece (30 Eylül 2010)
- Buz sporları salonu açılmakla kalmasın (29 Eylül 2010)
- Selman Ada'nın 50'nci sanat yılını kutluyoruz (28 Eylül 2010)
- Barut Fıçısı ya da Misafir yurtdışına çok yakışır... (23 Eylül 2010)
- Binlerce çocuğun oyun izleme fırsatı elinden alınacak mı? (21 Eylül 2010)