İzmir'in çağdaş kimliğini yansıtacak ve yaşam kalitesini yükseltecek bir kültür platformuna ihtiyacı olduğunu, kim bilir kaç kez bu sütunlarda tartıştık. Ve hep üzerine basa basa şunu söyledik: Kültür sanat alanındaki atılımları sadece salon yapmakla sınırlandırmayıp, insana yatırımı hedefleyen üretimleri bir an önce başa çekmek gerekiyor.
Üstelik bu konuda, İzmir'in elinde yıllardır fabrika gibi sanatçı yetiştiren Güzel Sanatlar Fakültesi ve Devlet Konservatuvarı gibi iki önemli kartı var. Ama ne yazık ki, birçok konuda sahip olduğu potansiyeli verimli kullanmayı öğrenemediğimiz kentimizde, bu iki kurumun sanat hayatımızdaki varlığını da bir türlü ağırlaştıramıyoruz.
Neden? Birincisi, İzmir'den çıkan sanatçıların mesleğini icra edecek alanlar çok dar. İkincisi de bir sanatçının sürekli kendini yenilemesi ve geliştirmesi adına 'rekabet' sağlayacak alternatifler yok. Bu nedenle kentte sadece devletin sanat kurumlarına kapağı atabilen sanatçıların birçoğu da zamanla miskinleşip işini memur zihniyetiyle yapar hale geliyor.
***
Boşuna mı diyoruz, "Şehir Tiyatrosu'nun kurulmasına geç bile kalınmıştır" diye. Oysa ki 18 yıl önce Büyükşehir Belediye Meclisi'nden geçirilerek açılan ama kısa süre sonra kapısına kilit vurulan Şehir Tiyatrosu yaşasaydı, bugün parmak ısırtan GSF kökenli birçok sanatçı İzmir'in adını yüceltiyor olacaktı.
Yine on yılı aşkın bir süre konservatuvarda parıldayan gencecik yeteneklerden kaçı mezuniyetinden sonra da ışığını koruyabiliyor. Çoğu işsizlikten ya değişik mesleklere yöneliyor, ya da piyasa işlerinde ışıkları sönüp gidiyor... Yazık değil mi?
Oysa belediyelerin oda orkestraları olsa, Devlet Senfoni'ye alternatif üniversite senfonileri kurulsa fena mı olur?
***
Elbette çok iyi olur. Nitekim sonunda başarmışlar da... Belediyelerin, üniversitelerin, iş çevrelerinin yapamadığını, yapmadığını öğrenciler akıl etmiş. Çok yerinde ve cesurca bir kararla, İzmir'e ikinci bir senfoni orkestrası kazandırmış gençler. Geçtiğimiz hafta açılış konserlerini verdiler, büyük bir heyecanla gittim dinledim. Hem de Adnan Saygun Sanat Merkezi'nin tıklım tıklım dolan büyük salonunda...
Adı, 'İzmir Gençlik Senfoni Orkestrası'... Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nın master programından 'şef' unvanıyla mezun olan piyanist Mustafa Necati Karataş'ın yönettiği orkestra, İzmir Konservatuvarı'ndan mezun işsiz sanatçılardan ve son sınıf öğrencilerden oluşuyordu. Franz Liszt'in 1. Piyano Konçertosu'nu ise Ankara'dan gelen İlter Vurucu seslendirdi. Tecrübe eksikliğine verilebilecek ufak tefek uyumsuzlukların dışında gayet güzel bir konser çıkaran orkestrayı kutluyorum.
***
Elbette önemli olan bu orkestranın varlığını sürdürmesi ve konserlerini tüm yıla yayabilmesidir. Bunun için de, o gece sahnede gözlerindeki ışıltıyı yakalamakta hiç güçlük çekmediğimiz genç arkadaşlarımızın desteklenmesi şart. Açılışta, davet edilmelerine rağmen belediye başkanlarından ya da onları temsilen hiç kimse yoktu. Gelmek yerine adet edindikleri üzere birer telgraf yollamayı tercih etmişler.
Bakarsınız bu orkestra büyür, ilçelere de sanat götürür ve müziğe kalite getirecek bir rekabet ortamı yaratır. Diğer taraftan İzmir'den yetişen yetenekli solist ve orkestra sanatçılarını da kentimizde tutma şansı buluruz. Ancak, destek sağlanırsa...