Genelde operanın prömiyer ya da gala gösterilerine katıldığım için, aynı eserde rol alan değişik kastları izlemeye pek fırsat bulamıyorum. Oysa bir oyunu farklı sanatçıların ses ve yorumlarıyla seyretmek, hem eseri hem de oynayanları daha iyi değerlendirme avantajları sağlıyor. Ne de olsa ses özelliklerine, nefesini kullanma yeteneğine ve performansına göre her opera sanatçısının yatkınlıkları, üstünlükleri ya da zaafları farklılaşıyor...
Bu yüzden geçtiğimiz hafta, İzmir Operası'nın Carmina Burana balesini üçüncü kez izlemek amacıyla Adnan Saygun'daki yerimi aldım. Hoş, salonda yanlış yere oturduğumu anladığımda iş işten geçmişti ama hiç değilse bu yanılgım dönüp dolaşıp bu yazının ortaya çıkmasını sağladı. Temsile tekrar gitmemin sebebi solo aryaları bu kez soprano Derya Kırcalı ve bariton Fatih Öztürk'ün seslendirecek olmasıydı. Tenor Erdem Erdoğan ise zaten eserin gediklisiydi.
***
Orkestrayı önceki gösterilerin aksine İspanyol şef Tulio Gagliardo Varas değil, Ali Hoca yönetti. Bale ekibinde ise sakatlıkları süren başarılı dansçılar Banu Dağcıoğlu ile Özgür Tuncay yoktu. Yani sahnedeki dansçılar arasında da yeni isimler vardı.
Bu eserin ilk gösterimini, Adnan Saygun'un orta sıralarında izlemiştim. Bu defa Müdür Aytül Büyüksaraç'ın torpiliyle, ön sırada onun yanına kuruldum. Fakat ne yazık ki Adnan Saygun'da bir ilki daha yaşadık! Orkestra sanatçılarının yerlerini aldıkları çukurun aydınlatmasında sorun baş gösterdi. Sonradan kısa devrenin yol açtığını öğrendiğim elektrik kesintisi yüzünden, 3'üncü Carmina Burana keyfimiz, izleyicilerin haklı protestoları arasında 20 dakika gecikmeli başladı.
***
Benim için terslik bununla kalsa iyi. Çünkü yapıldığı günden bu yana en çok akustiğini övdüğümüz Adnan Saygun'da çıkan ses savaşının ortasında kaldım o gece.
En önde oturduğum için haliyle orkestra çukuru burnumuzun dibinde... Oradan yükselen enstrümanların sesi, balkondaki yerlerinde partilerini okuyan solistlerin aryalarını yorgan gibi bastırıyor. Eğer iyi akustiğin marifeti, sesleri salonun her tarafından aynı netlik ve şiddette işitmemizi sağlamaksa, Adnan Saygun'da kesinlikle bir terslik var demektir.
Daha sonraları, gösteride yan balkonlarda oturan kimi arkadaşlarımla konuşma fırsatı buldum. Hepsi de karşıdaki balkondan gelen koro ve solist seslerinin orkestra gürültüsünün altında sündüğünden şikayetçiydi. Oysa temsili daha gerilerden izleyenlerin memnuniyetine ise diyecek yoktu. Demek ki sadece sahnenin kullanıldığı konserlerde bayıldığımız o mükemmel ses düzeni, orkestra çukuru ve balkonlar devreye girdiğinde tam bir kakofoniye dönüşüyor.
***
Öğrendiğim kadarıyla Adnan Saygun'un akustik ölçümleri için yapılan provalar sırasında, orkestra çukurunun üzeri kapalıymış. Solistler, provada sadece sahnedeki piyano eşliğinde seslendirme yapmışlar.
Oysa orkestra çukuru açıldığında, koltuk düzeni bile değişebiliyor. Bunun yanı sıra, oradaki çalgılardan çıkacak müziğin salona homojen bir şekilde yayılması ve salonun başka yerlerinden yükselecek seslerle uyumu için de farklı denemeler yapılmalıydı. Bu işin uzmanı değilim elbette. Ama ezgilerin dağılımı ön koltuklar, balkon ve arka sıralar arasında farklılık yaratıyorsa, övünülecek bir akustikten bahsedilebilir mi?
Ayrıca Adnan Saygun'un yan üst balkonlarında oturanların bir şikayeti de, önlerindeki tutunma amaçlı demir çubukların sahne görüşünü engellemesi. Zira Carmina'da balenin hareketlerini kaçırmamak için akla karayı seçmişler. Uyarması bizden...