Kafesteki Romeo Juliet
Sadece bedeni değil, hayalleri ve geleceği de demir parmaklıklarla örülmüş güzeller güzeli genç kızın.
Bana göre Avustralyalı yönetmen Malcolm Keith Kay'in en önemli yaratıcılık işaretiydi Romeo ile Juliet'in aşkını çembere alan o kafes...
Çünkü geçtiğimiz cumartesi gecesi, Karşıyaka Devlet Tiyatrosu'nda Shakespeare'in Romeo ve Julieti'ni esir eden o kafesin içinde biz de vardık. Malcolm Kay üstün yorumuyla, oturduğumuz koltuklardan o kafesin içine taşıdı ruhumuzu.
Ve aşina olduğumuz tüm teknik ve reji kalıplarını yıkarak, kendi deyimiyle 'bıçak sırtı' bir aksiyon tiyatrosu yaratan Malcolm'un 'demir pençesi' yüreğimize öyle bir kapandı ki, hiçbir yere kaçamadık. Sahneyi kaplayan dumanın, çarpışan kılıçların, ateşlenen silahların ortasında apışıp kaldık.
Ne oyun izlemesi, Romeo ve Juliet'in canına kast eden düşmanlık kızıştıkça, şiddet ve savaş çevremizi sardıkça adeta cehennemi yaşadık!
***
Oyun boyunca zavallı Juliet, bedeni ve ruhuyla hapsolduğu parmaklıklar arasında geçiriyor hayatını. Romeo'yla tanıştığında, ona aşık olduğunda, çılgınca seviştiklerinde, Paris'le zorla evlendirilmek istendiğinde ve öldüğünde hep kafesin içinde...
Hatta Romeo ile gizlice evlendiğinde bile...
Bir kez kafesten çıkıyor, o da kilisedeki deli pederin huzurunda günah çıkarmak için!
Bu arada baştan sona yaşanan her şey, gün ışığı görmeyen loş bir atmosferde geçiyor. Böylece dönemin Verona'sındaki tüm o zenginlik, ihtişam ve idari gücün sırtını dayadığı feodal zihniyet, Romeo-Juliet'in hayatını karartan yüzünü gösteriyor izleyiciye...
Oyunda teknik sürprizler ve mükemmel işleyen aksiyon, heyecanımızı bir an bile dizginlemeye fırsat vermiyor.
***
Tamer Yılmaz, Birgen Engin, Yusuf Köksal, Alev Erözmen, Gürol Tonbul, Mustafa Çolak, Serkan Kunter, Serdar Kamalıoğlu, Seval Kip, Murat Çobangil, Zeynep Nutku ve Mehmet Demiralp, her hareketin bir sonrakine bağlandığı aksiyon zincirini hiç koparmadan oyunu götürdüler. Sevgili Funda Çebi'nin kostümleri ise, yönetmenin karakterler üzerindeki vurgusunu ortaya çıkarma başarısı ve görsel estetiği açısından son derece göz alıcıydı. Emeği geçen herkesi kutluyorum.
Yalnızca, sahne geçişleri daima salonu boğan bir duman verilerek sağlandığı için, oyuncuların sesleri de olumsuz etkilendi. Zaten fondaki müzik ve motorların çalıştırdığı mekanizmanın efektleri göz önüne alınarak mikrofon kullanılmış. Bu da zaman zaman ses düzeninde aksamalara yol açtı. Rol ve reji gereği her adımda bir tehlikeyle boğuşan, gerektiğinde yerlerde yuvarlanan oyuncular, üstlerindeki mikrofonu da idare etmeye zamanla daha iyi alışacaktır.
***
Ve övünç duyduğum bir başka unsuru sizinle paylaşmak istiyorum. Romeo ile Juliet'in başrol oyuncularından, kostüm ve ışık tasarımcısına dek sıralayabileceğiniz tüm sanatçı yelpazesinde bizim Güzel Sanatlar Fakültesi'nin imzası vardı. Oyunu dilimize çeviren ve seremonide sahneye davet edilen hocamız Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun gözlerindeki gurur ışıltısını, o anda GSF etiketi taşıyan herkesin bakışlarında yakalamak mümkündü.
Ayrıca böylesine değerli bir yönetmeni, bundan 20 yıl önce eğitmen kimliğiyle tiyatro bölümüne davet ederek İzmir'le tanıştıran da Özdemir Hocamın ta kendisidir. Bu yüzden, size minnetimiz sonsuzdur Özdemir Hocam...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- 'Latinsiz', Latin Dansları Şampiyonası'na ne dersiniz! (27 Eylül 2011)
- "Girmeyin konsere, ne söyledikleri belli değil" (22 Eylül 2011)
- Karşıyaka'da festival ve dans coşkusu başlıyor (21 Eylül 2011)
- Conker'in üzerindeki esrar perdesi kalktı! (15 Eylül 2011)
- Bu 'şaibeli' sınavın altında ezilirsiniz! (14 Eylül 2011)