Tiyatroları ertelerseniz daha çoook 'enkaz' yaşarız
Yüreğimiz, iki taşın arasında öğütülen buğday tanesi gibi un ufak... Geleceğe güvenle bakma duygularımızı güçlendiren maddi-manevi neyimiz varsa ezik büzük...
Tek tesellimiz, yurdun her yanında aynı hızla harekete geçen yardım refleksi... Hiç değilse yaraların bir an önce sarılması için gösterilen çabalar, bölge halkına 'dayanma gücü' veriyor.
***
Ama onların acısını paylaşma ve tüm ulusu kenetleyen dayanışma duygusu, sosyal hayatımıza yanlış bir sinyal de gönderiyor.
Her yerde sanatsal faaliyetler iptal edilerek, Van'ın gölgesinde eğlenmeye hakkımız olmadığı mesajı yansıtılıyor.
Yanlış... Çok yanlış...
Çünkü sanat 'eğlencelik' değildir. Elbette insana keyif veren bir yanı olmakla birlikte, sanatın asıl işlevi topluma güç ve umut vermesidir.
İnsanın düşünce sistemini canlı tutmasını, hayatın gözden kaçan taraflarına spotlar yakmasıdır.
***
Tamam, sadece eğlenceyi körükleyen popülist etkinlikler, 'göbek atmalık' konserler, 'üstünü başını parçalamalık' görüntüler yaşanmasın.
Sonuçta anormal bir hüzün tünelinden geçiyoruz.
Ama normalleşme sürecini çabuklaştıracak en kestirme yol da 'sanatın' sunduğu koridorlara yönelmektir.
Eğlenmek için değil.
Güçlenmek, ümitlenmek ve negatif enerji yumağından kendimize 'iyimser' bir yol açabilmek için.
Düşünmek, sorgulamak, değiştirmek için...
Dünyanın bize gösterilen yüzünden ibaret olmadığını fark etmek, algı pencerelerimizi çoğaltmak için...
***
Bu yüzden sanat ertelenmez, ötelenmez...
Aksine, hem korkularımızın önünde yeniden yüreklenmek hem de felaketimizden yeni 'hayat' dersleri çıkarmak için ona en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz.
Doktorlar, hemşireler nasıl çalışıyorsa; hastaneler, postaneler, bankalar nasıl kepenk kapatmıyorsa; sanatın kapıları, perdesi, salonları da açık kalmalı.
Bakıyorum birçok tiyatro iptal ediliyor, klasik müzik konserleri erteleniyor.
Neden?
Halkın gözünde 'sanatın' sadece eğlencelik bir yer tutması isteniyor.
Bilim gibi, eğitim gibi toplumların ayakta kalmasındaki en ciddi sacayağı olduğu düşüncesinden uzak tutulmaya çalışılıyoruz.
***
Oysa bugüne dek sahnedeki oyunlara koşsaydık, binaları başımıza yıkanların 'oyununa' gelmezdik.
Çünkü dün Van'da, Tanrı korusun yarın başka yerde devralacağımız enkazın suçu deprem değil, toplumsal bilinç yoksunluğu. Ders almayışımız, hesap sormayışımız...
Can ve mal güvenliğimizi ilgilendiren konularda hakkımızı aramayışımız.
Sonuç ortada.
Ve bu yetmiyormuş gibi, kimi şaklabanlar hala oyunları kaldırıyor, tiyatro salonlarını kapatıyor, operayı, baleyi, klasik konserleri erteliyor.
***
Oysa geçtiğimiz perşembe gecesi, tiyatronun nerede durması gerektiğini bilen 'Yeryüzü Sahnesi İzmir'in oyunundaydık.
Haluk Işık'ın kurduğu tiyatronun, Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi'ndeki sezon açılışında, 'Ölü Kadınların Şarkısı'nı izledik. Bosna'daki kıyımdan nasibini alan 6 kadının, mülteci kampındaki yaşam hikayeleriyle yüzleştik.
Savaşların ve ırkçı saldırıların yol açtığı o 'yitik hayatlar' ne yazık ki dünyamızda yayılıyor.
İnsan onuruna yakışır bir 'yeryüzü' yaratma hayaliyle şiddete meydan okuyan, 'önce kadınlar ve çocuklar' diyerek yola çıkan 'Ölü Kadınların Şarkısı'na kulak verin.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.