Operaya çağ atlatan ‘Turandot’
İzmir Operası'nda yeni bir dönüm noktası yaratacağı heyecanıyla haftalardır beklediğimiz 'Turandot', nihayet cumartesi gecesi prömiyerini yaptı. Ne yalan söyleyelim, bırakın İzmir Operası'nın 30 yıllık geçmişini baştan yazmayı, Türk operasına çağ atlatan olağanüstü bir prodüksiyonla ağırlandık. Büyük düşünmesini takdirle karşıladığım müdür Aytül Büyüksaraç ve rejisör Aytaç Manizade el ele vermiş, hayallerimizi bile yarı yolda bırakan bir projeye imza atmışlar. Hem de yakından tanık olduğum birçok olanaksızlık içinde...
***
Puccini'nin tamamlayamadan son nefesini verdiği Turandot, kalabalık kadrosu, seslendirmesi yürek isteyen partileri, dramatik yönü ağır basan kurgusu ve iç çatışmalar yaşayan karakterleriyle, tüm dünyada sahneye konması en güç eserlerden biridir... Turandot'ta bir yanda ölüm, merhametsizlik ve otorite diğer yanda zayıflık, cesaret ve aşk aynı ipin üzerinde...
Öyle ki, kendisiyle evlenmek isteyen prenslerin başını vurdurmaktan çekinmeyen Pekin Prensesi Turandot'un zalimliği bile yüreğindeki korkularla beslenmektedir. Sorduğu 3 soruyu bilemeyen taliplerini ölüme yollayacak kadar başı dik ama doğru yanıtları duymaya tahammül edemeyecek kadar zayıf ve zavallıdır aslında.
***
Yönetmen Aytaç Manizade, bu rejide dengeleri doğru oturtmayı başarmış... Sahne üzerindeki kalabalık kadroyla olabilecek en yaratıcı aksiyonu ve görsel şöleni sağlarken; Turandot, Calaf, Liu gibi güçlü karakterlerin dramatik boyutunu öne çeken bir reji kıvamını tutturmuş.
Ayrıca Çin geleneğini ve karakteristiğini yansıtan motiflerden, çağdaş formlara uzanan bir yönetmenlik anlayışı sergilemiş... Rejide 'kimlik sorunu' riskine düşmeden o köprüyü atmak her babayiğidin harcı değil. Biz, şunun şurasında çok daha büyük esneklik ve esprileri kaldırabilecek operetlerde bile kantarın topuzunu nasıl kaçırdıklarını, nasıl saçmaladıklarını görmedik mi?
Bu arada şef Tulio Varas'ın maestroluğundaki orkestra ise kusursuzdu.
***
Oyunun Uzakdoğu gölge sporundan esinlenen sessiz ve ritmik dans koreografisiyle başlamasına bayıldım. İlerleyen sahnelerde de özellikle itaatkar Doğu felsefesi ile oyundaki gerilimin bütünleştiği figürler Turandot'a ayrı bir zevk getirmiş. Temsile hem anlatımsal hem de estetik bir zenginlik katan danslar, Turandot'a ustaca monte edilmiş. Koreograf Uğur Seyrek ve bale sanatçıları her zamanki gibi harika...
***
Ya o ışık oyunları... Orijinal bir tasarımla hazırlanan sarayın kapısı aralandığı anda, lazer ışığının yaydığı renk cümbüşüyle merdivende beliren Prenses Turandot, hapsolduğu rüya aleminden uyanır gibiydi. Turandot'un görkemini ve ışığını yansıtan o sahne çok Avrupai'ydi.
Bu arada lazerle yaratılan ambiyans, saray kapısının açılmasıyla ortaya çıkan basitliği de yutarak dekorun ayıbını örtmüş. Nitekim genel provayı izlerken, Turandot'un indiği ağır ağır açılan o merdiven beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Zira oyun esnasında da mekanik bir sorun varmışçasına bir ağırlık söz konusuydu. Her ne kadar sevgili Müfit Özbek'in ışık tasarımı ve dumanla marke edilse de, saray dekoruna yakışmayan o merdivenin mekaniği gözden geçirilmeli!
Eserin kostümlerine ise alkış tutmanın dışında söyleyeceğim bir şey yok. Sevgili Gülay Korkut'un eline, gönlüne sağlık...
***
Son olarak, Puccini'nin dev eserinde aslan payı rolleri bölüşen Aytül Büyüksaraç (Turandot), Efe Kışlalı (Calaf), Birgül Su Ariç (Liu) ve Teyfik Rodos (Kral Timur) başta olmak üzere, tüm ekibi kutluyorum.
Ama 'gecenin yıldızı' kimdi diye sorarsanız, beni de salondaki tüm izleyicileri de sesi ve duygu yüklü yorumuyla mest eden Birgül Su Ariç'tir diyorum.
***
Puccini'nin tamamlayamadan son nefesini verdiği Turandot, kalabalık kadrosu, seslendirmesi yürek isteyen partileri, dramatik yönü ağır basan kurgusu ve iç çatışmalar yaşayan karakterleriyle, tüm dünyada sahneye konması en güç eserlerden biridir... Turandot'ta bir yanda ölüm, merhametsizlik ve otorite diğer yanda zayıflık, cesaret ve aşk aynı ipin üzerinde...
Öyle ki, kendisiyle evlenmek isteyen prenslerin başını vurdurmaktan çekinmeyen Pekin Prensesi Turandot'un zalimliği bile yüreğindeki korkularla beslenmektedir. Sorduğu 3 soruyu bilemeyen taliplerini ölüme yollayacak kadar başı dik ama doğru yanıtları duymaya tahammül edemeyecek kadar zayıf ve zavallıdır aslında.
***
Yönetmen Aytaç Manizade, bu rejide dengeleri doğru oturtmayı başarmış... Sahne üzerindeki kalabalık kadroyla olabilecek en yaratıcı aksiyonu ve görsel şöleni sağlarken; Turandot, Calaf, Liu gibi güçlü karakterlerin dramatik boyutunu öne çeken bir reji kıvamını tutturmuş.
Ayrıca Çin geleneğini ve karakteristiğini yansıtan motiflerden, çağdaş formlara uzanan bir yönetmenlik anlayışı sergilemiş... Rejide 'kimlik sorunu' riskine düşmeden o köprüyü atmak her babayiğidin harcı değil. Biz, şunun şurasında çok daha büyük esneklik ve esprileri kaldırabilecek operetlerde bile kantarın topuzunu nasıl kaçırdıklarını, nasıl saçmaladıklarını görmedik mi?
Bu arada şef Tulio Varas'ın maestroluğundaki orkestra ise kusursuzdu.
***
Oyunun Uzakdoğu gölge sporundan esinlenen sessiz ve ritmik dans koreografisiyle başlamasına bayıldım. İlerleyen sahnelerde de özellikle itaatkar Doğu felsefesi ile oyundaki gerilimin bütünleştiği figürler Turandot'a ayrı bir zevk getirmiş. Temsile hem anlatımsal hem de estetik bir zenginlik katan danslar, Turandot'a ustaca monte edilmiş. Koreograf Uğur Seyrek ve bale sanatçıları her zamanki gibi harika...
***
Ya o ışık oyunları... Orijinal bir tasarımla hazırlanan sarayın kapısı aralandığı anda, lazer ışığının yaydığı renk cümbüşüyle merdivende beliren Prenses Turandot, hapsolduğu rüya aleminden uyanır gibiydi. Turandot'un görkemini ve ışığını yansıtan o sahne çok Avrupai'ydi.
Bu arada lazerle yaratılan ambiyans, saray kapısının açılmasıyla ortaya çıkan basitliği de yutarak dekorun ayıbını örtmüş. Nitekim genel provayı izlerken, Turandot'un indiği ağır ağır açılan o merdiven beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Zira oyun esnasında da mekanik bir sorun varmışçasına bir ağırlık söz konusuydu. Her ne kadar sevgili Müfit Özbek'in ışık tasarımı ve dumanla marke edilse de, saray dekoruna yakışmayan o merdivenin mekaniği gözden geçirilmeli!
Eserin kostümlerine ise alkış tutmanın dışında söyleyeceğim bir şey yok. Sevgili Gülay Korkut'un eline, gönlüne sağlık...
***
Son olarak, Puccini'nin dev eserinde aslan payı rolleri bölüşen Aytül Büyüksaraç (Turandot), Efe Kışlalı (Calaf), Birgül Su Ariç (Liu) ve Teyfik Rodos (Kral Timur) başta olmak üzere, tüm ekibi kutluyorum.
Ama 'gecenin yıldızı' kimdi diye sorarsanız, beni de salondaki tüm izleyicileri de sesi ve duygu yüklü yorumuyla mest eden Birgül Su Ariç'tir diyorum.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.