Turandot'ta yazamadıklarım...
İzmir Operası'nın 30'uncu yıl kutlamaları kapsamında, bugüne kadarki en devasa prodüksiyonu gerçekleştirdiği Turandot'la ilgili yazımın ardından birkaç sitem geldi. O geceki prömiyeri anlatırken, bazı noktalara yeterince değinmediğim hakkında...
Doğrudur... Aytaç Manizade'nin klasik reji kalıplarını yıktığı sahneleri merceğimize oturturken, başka önemli unsurları gözden uzak tutmak zorunda kalmış olabiliriz.
Ama eleştirinin güzelliği ve yol göstericiliği de burada işte. Bugün de onlara yer veririz. Kimsenin gönlü kalmasın...
***
Birinci eleştiri, İstanbul Operası'ndan tenor Efe Kışlalı'yı İzmir'de izleme fırsatı bulmanın önemini atladığımız yolunda... Turandot'ta Calaf gibi altından kalkılması son derece güç bir partiyi başarıyla söyleyen Efe Kışlalı, Türkiye'nin yetiştirdiği nadide seslerden biridir.
Bariton tonlarından, tenor tizlerine çıkabilecek zenginlikte bir ses rengine sahip olması ona özgün bir kariyer sağlıyor. Ki bu kimliğiyle Efe Kışlalı, Avrupa sahnelerinin aranan solistlerimizin başındadır.
Bu hafta Sarejevo Operası'nda sahnelenen Carmen'de, ardından Prag Operası'ndaki Aida'da sahneye çıkacak Efe Kışlalı'yı, İzmir'deki Turandot projesinde görmek elbette 'ayrıcalıklı' bir keyifti.
Ama prömiyerdeki tüm performanslar içinde; oyunculuğu, duygularını aktarışı, sesini kullanışıyla karakterini en ustaca üzerine oturtan isim, bana göre Liu'yu canlandıran soprano Birgül Su Ariç'ti...
***
İkincisi...
Rejinin başarısında 'koro'nun rolünü es geçtiğim için de bir 'kırılma noktası' oluşmuş... Aslında bu dolaylı bir es geçiş... Çünkü Aytaç Manizade o kalabalık kadroya, oyunun dramatik yapısını güçlendiren bir işlevsellik katabildiği için biz Turandot'u ayakta alkışladık. Bu da ancak koronun mükemmel işleyişiyle mümkündü zaten.
Turandot'ta koro kadrosu, hem oyunun psikolojik atmosferine doğrudan katkı sağladı hem de görsel yanıyla sahneye olağanüstü bir renk kattı.
Çok uzun süre sahnede kalan ve her aşamada aksiyonun ilerlemesine katkıda bulunan koro, ayrıca kendi partilerini de mükemmel bir uyumla seslendirerek görevini en iyi şekilde yerine getirdi.
***
Ayrıca ilk yazımda, üzerinde durmaya yerim kalmadığı için üzüntü duyduğum bir 'övgü' aktarımında daha bulunmak istiyorum.
Gerilim yüklü atmosferi yumuşatan, espri katan, esere ve izleyiciye hoş bir soluk aldıran 'Ping, Pang, Pong' ekibi de olağanüstü bir renk ve hareketlilik getirdi Turandot'a...
Bizim doğaçlama yapılan 'tuluat' tiyatromuzun bir benzeri olan İtalyan "Commedia Dell'Arte" tiplemelerinden kurulu üçlüde, Kaner Sümer-Oğuz Çimen-Murat Duyan, sesleri, uyumları, sempatileri ve komik oyunculuklarıyla Turandot'un 'güldüren yüzünü' gayet etkileyici bir performansla yansıttılar.
Başta, iddialı ve risk almaktan çekinmeyen refleksiyle Türk operasına dev bir eser kazandıran Müdür Aytül Büyüksaraç olmak üzere, emek veren herkesi tekrar kutlarım...
Doğrudur... Aytaç Manizade'nin klasik reji kalıplarını yıktığı sahneleri merceğimize oturturken, başka önemli unsurları gözden uzak tutmak zorunda kalmış olabiliriz.
Ama eleştirinin güzelliği ve yol göstericiliği de burada işte. Bugün de onlara yer veririz. Kimsenin gönlü kalmasın...
***
Birinci eleştiri, İstanbul Operası'ndan tenor Efe Kışlalı'yı İzmir'de izleme fırsatı bulmanın önemini atladığımız yolunda... Turandot'ta Calaf gibi altından kalkılması son derece güç bir partiyi başarıyla söyleyen Efe Kışlalı, Türkiye'nin yetiştirdiği nadide seslerden biridir.
Bariton tonlarından, tenor tizlerine çıkabilecek zenginlikte bir ses rengine sahip olması ona özgün bir kariyer sağlıyor. Ki bu kimliğiyle Efe Kışlalı, Avrupa sahnelerinin aranan solistlerimizin başındadır.
Bu hafta Sarejevo Operası'nda sahnelenen Carmen'de, ardından Prag Operası'ndaki Aida'da sahneye çıkacak Efe Kışlalı'yı, İzmir'deki Turandot projesinde görmek elbette 'ayrıcalıklı' bir keyifti.
Ama prömiyerdeki tüm performanslar içinde; oyunculuğu, duygularını aktarışı, sesini kullanışıyla karakterini en ustaca üzerine oturtan isim, bana göre Liu'yu canlandıran soprano Birgül Su Ariç'ti...
***
İkincisi...
Rejinin başarısında 'koro'nun rolünü es geçtiğim için de bir 'kırılma noktası' oluşmuş... Aslında bu dolaylı bir es geçiş... Çünkü Aytaç Manizade o kalabalık kadroya, oyunun dramatik yapısını güçlendiren bir işlevsellik katabildiği için biz Turandot'u ayakta alkışladık. Bu da ancak koronun mükemmel işleyişiyle mümkündü zaten.
Turandot'ta koro kadrosu, hem oyunun psikolojik atmosferine doğrudan katkı sağladı hem de görsel yanıyla sahneye olağanüstü bir renk kattı.
Çok uzun süre sahnede kalan ve her aşamada aksiyonun ilerlemesine katkıda bulunan koro, ayrıca kendi partilerini de mükemmel bir uyumla seslendirerek görevini en iyi şekilde yerine getirdi.
***
Ayrıca ilk yazımda, üzerinde durmaya yerim kalmadığı için üzüntü duyduğum bir 'övgü' aktarımında daha bulunmak istiyorum.
Gerilim yüklü atmosferi yumuşatan, espri katan, esere ve izleyiciye hoş bir soluk aldıran 'Ping, Pang, Pong' ekibi de olağanüstü bir renk ve hareketlilik getirdi Turandot'a...
Bizim doğaçlama yapılan 'tuluat' tiyatromuzun bir benzeri olan İtalyan "Commedia Dell'Arte" tiplemelerinden kurulu üçlüde, Kaner Sümer-Oğuz Çimen-Murat Duyan, sesleri, uyumları, sempatileri ve komik oyunculuklarıyla Turandot'un 'güldüren yüzünü' gayet etkileyici bir performansla yansıttılar.
Başta, iddialı ve risk almaktan çekinmeyen refleksiyle Türk operasına dev bir eser kazandıran Müdür Aytül Büyüksaraç olmak üzere, emek veren herkesi tekrar kutlarım...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dünyanın en büyük kukla festivaline hazır mısınız... (15 Şubat 2012)
- Operaya çağ atlatan ‘Turandot’ (14 Şubat 2012)
- Göremeyen çocuklara hayaller armağan edelim (09 Şubat 2012)
- Kedilerden, Karagöz ve Hacivat yaratan oyun... (07 Şubat 2012)
- 12 yıllık utanç bitiyor Film Festivalimiz dönüyor (01 Şubat 2012)