Bülent Gürlük

Günay'ın, festival ilgisizliğine tepkisinden ders çıkarmalıyız

"Utancımız bitiyor, Film Festivalimiz dönüyor" başlığıyla, henüz 1 Şubat'tan müjdelemiştim 'Uluslararası İzmir Film Festivali'ni... Çünkü bu dönüş, kentin modern görüntüsünden çalınan en önemli kareyi tekrar yerine oturtma hevesiydi. Kesintisiz sürmesi halinde ulaşabileceğimiz nokta ile 11 yıllık irtifa kaybının yol açtığı mesafeyi kapatmak için tüm İzmirliler film festivaline sahip çıkmalıydı. Ayrıca sinema günlerinin sosyal hayatımıza getireceği enerji, canlılık ve heyecan da cabasıydı. Kaleme sarılıp aylar öncesinden kapıldığım coşkuyu satırlara dökmüştüm:
"Film festivalinden yoksun geçen 11 yıl, başta Dokuz Eylül Üniversitesi olmak üzere yetiştirdiğimiz sinema sanatçıları, belediyemiz ve insanlarımız adına upuzun bir 'utanç' koridoruydu. Ne mutlu ki, koridorun ucundaki ışık yeniden göründü. Dokuz Eylül Üniversitesi geç de kalsa bu utancın izlerini silecek bir hamle ile "Uluslararası İzmir Film Festivali"ni kaldığı yerden hayata geçiriyor. Bu kez daha sağlam bir yapılaşma ve destek dinamikleriyle hem de... Çünkü festival, Büyükşehir Belediyesi, Başbakanlık Tanıtma Fonu, Kültür Bakanlığı ve İzmir Kalkınma Ajansı'nın katkılarıyla aramıza dönüyor.
***
Nitekim geçen pazar, İzmirli sinemaseverlerin olağanüstü bir ilgiyle kenetlenmesini umduğumuz festival açılışı gelip çattı. Ve ne yazık ki Adnan Saygun Salonu'nda sırıtan boş koltuklar, o her zamanki İzmir 'duyarsızlığını' acı acı yüzümüze vurdu.
Bursa'daki fuardan, açılışa özel araçla yetişebilen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da haliyle duruma çok bozuldu. "Doğrusu salonun hınca hınç dolacağını sanıyordum. Gerek kamuda, gerekse özel sektörde söz sahibi birçok arkadaşımın burada yer alacağını tahmin ediyordum. Bu eksikliği, sadece bir soru işareti olarak burada bırakmak istiyorum" sözleriyle tepkisini, sitemini dile getirdi.
Günay, o soru işaretini salonda bırakma nezaketiyle davransa da, biz sönük başlangıcın nedenlerini biraz kurcalayalım.
***
Başta, tanıtım kuru, resmi ve akademik kaldı. Festivalin sıcak yüzünü gösterecek, insanları coşkuya sürükleyecek bir duyuru yapılamadı. Kitapçıksız, broşürsüz, reklamdan yoksun, sadece düzenleyici kurumların hoca ve bürokratları tarafından düzenlenen basın toplantısıyla halka yansıtıldı festival.
Oysa ki 11 yıl aradan sonra, çağdaş bir kentte olmaması düşünülmeyecek bir sinema şöleni yeniden canlandırılıyor. Bunun için Bakanlık, üniversite ve Büyükşehir güç birliği oluşturmuş...
Nuri Bilge Ceylan gibi dünya çapında yüzümüzü ağartan bir yönetmen organizasyonun onur konuğu... Ama insan bu hareketin coşkusunu vatandaşın yüreğine sızdıracak çok yönlü bir tanıtım uğraşına soyunmaz mı? Hiç değilse İzmir'in köklü festivallerinin nasıl bir yöntem izlediğine bakılsaydı.
İzmir Operası, altı üstü sezonun yeni eseri Turandot'u bile İzmir'in tüm bilbordlarını afişlerle donatarak tanıttı. Rejisörü, solistleri, kostümcüsü ve yabancı sanat danışmanı dahil, renkli bir katılımla yaptıkları basın toplantısında, merak ve aksiyon yaratmak için eserin kostümlerini bile salona taşımışlardı. Nitekim o Avrupai prodüksiyona yakışır bir galayla yeri göğü inletti 'Turandot'...
***
Diyeceksiniz ki, İzmirlilerin 11 yıl sonra film festivaline kavuştuğu bir gecede salonu doldurmaları için bunca yaygara şart mı? Ne yazık ki evet. Dünyanın en rahatına düşkün, kenti avcunun içine almak üzere uzanmış bir ele sarılmaktan aciz, refleksleri zayıflamış bir kentte ne yaparsanız yapın, insanları şevke getirecek 'ön fırtınalar' koparmak zorundasınız.
Maalesef bu yüzümüzü gizleyemediğimiz Bakan Günay'ın hayrete düşmesi normal. Kendisi, orada bulacağını sandığı özel ve kamu sektöründen kimi 'arkadaşlarını' göremeyişine üzüldüğünü söyledi. Biz İzmir'in ancak kaymağını yiyen, kültür sanata gelince çıtamızı bir tık yükseltmek adına parmağını oynatmayan ağababalarını ne zaman o salonlarda gördük ki! İş dünyası öncülerinin, sanayi ve oda temsicilerinin, mülki idarecilerin ve politik simaların yüzü biraz sanata çevrilse her şey kolaylaşacak.
Ama bunun için, biraz da kamuoyu baskısını enselerinde hissetmeleri gerekmez mi, aslında her şey halkın elinde...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.