İşte şimdi, hepimizi 'FAZIL SAY'ın...
Örneklerini yaşamadık mı? Doğrudan terörist başıyla görüşmeyi söylemek kimin haddine, silahların susması uğruna 'karşılıklı diyaloğu' önermek bile hainliğin daniskasıydı.
Hatırlayın Bülent Ersoy'un, Güneydoğu'da vurulan vatan evlatlarımız için 'şehit değil niyazi oluyorlar' dediğinde neler çektiğini... Oysa amacı, şehit kanı üzerinden siyasi hesaplar yürütenlere laf sokmaktı.
***
Hafızamızın daha gerilerini yoklasak, yine terörle ilgili düşünce ve yaklaşımları yüzünden hedef tahtasına konan bir sürü yazarı, gazeteciyi, sanatçıyı sıralayabiliriz...
Sokağa çıkamadılar, işlerinden kovuldular, ülkeden kaçtılar, yargılandılar, hapse atıldılar...
Neden?
Çünkü milli değerleri hiçe saydıkları, kırmızı çizgiyi aştıkları, ülkeyi bölmek istedikleri, Allahsız oldukları, vatanı sattıkları ilan edildi.
***
Peki, bugün hangi noktaya vardık?
Vaktiyle 'çatışma' yerine 'diyaloğu' salık verenlerin tu kaka edildiği bir toplumdan, İmralı'yla iletişim kurmayı devlet politikası haline getirme aşamasına...
Neden?
Milli iradeden, vatanın bölünmezliğinden, Allah'tan, kitaptan vaz mı geçtik?
Hudut savunmasında şehit düşenlere mi hak vereceğiz, 'bu yol çıkmaz' dediği için hapiste çürüyenlere mi?
***
Kimin savaşı daha onurlu, daha milli, daha sevecen, daha değerli, daha birlik ve dirlikten yana şimdi?
Devlet büyüklerimize göre barışın ve uzlaşmanın, her kesimle kucaklaşmanın, toplumun bütün renklerinden yeni bir kuşak oluşturmanın adımları atılıyor...
Bölünmenin aksine birleşmenin, ayrışmanın aksine gönül ortaklığı kurmanın baharındayız.
Bunlar yapılırken de sabır isteniyor. Ulusal refleksimizi bastırarak, yeni Türkiye'nin bayramını kutlamamız bekleniyor.
***
Bekliyoruz... Kimseden çıt çıkmadan hem de...
Sonunda 'barış, huzur, hoşgörü, uzlaşma gelecek' deniyor diye...
Analar bağrından koparılan evlatları için haykırmıyor. 'Silahlar susacak, her düşüncenin, dilin, rengin kardeşçe yaşayacağı, ifade ve inanç özgürlüğünün sağlanacağı demokrasi ortamı doğacak' deniyor diye...
Sonra...
Öğreniyoruz ki, Türkiye'nin dünya çapındaki piyano dahisi, adına yurtdışında festival düzenlenen, müziğiyle coğrafyamızın haritasını çizen Fazıl Say, internette yazdıkları ve alıntı yaptığı bir şiir yüzünden hapse mahkum edilmiş.
***
Yaratıcılığı besleyecek verimli bir zihin ve ruh özgürlüğüne kavuşma umuduyla fikirlerini paylaşmaktan çekinmeyen bir dünya sanatçısının beyni, yargı yoluyla iğdiş ediliyor. Onun duruşundan hoşlanmayanlar bile bu çifte standardın farkında.
Ama yetmez. Şimdi topyekun itirazın, suskunluğu bozmanın, 'olmadı' diye haykırmanın tam zamanıdır!
İşte şimdi, 'hani düşünceyi suç saymayacak ileri demokrasi' diye sormanın, 'hangi fikir ve inanıştan olursa olsun, herkesi kapsayacak barış toplumu nerede kaldı?' diye hatırlatmanın günüdür!
***
Zaten akıl ve vicdana sığmayacak cezaya asıl tepki, yukarıdaki söylemlerin sahiplerinden gelmeli. Tersi durumunda, halkın reaksiyonu akil adamların samimiyetini zayıflatmaz mı? Tüm farklılıkların yan yana dizileceği bir demokrasi yelpazesi oluşturulduğuna nasıl ikna edecekler vatandaşı? Bu utanç fermanıyla, akil adamlar, 'insanları kandıran adamlar' durumuna düşmez mi?
Ne diyor Fazıl Say: "Yurdum adına üzgünüm. Ceza almam, şahsımdan çok Türkiye'deki inanç ve ifade özgürlüğü adına kaygı vericidir."
Aynen öyle. İşte şimdi, hepimiz 'FAZIL SAY'ılmalıyız. Hep birlikte, tüm yüreğimizle...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Tarihi kaya mezarları, göz göre göre yok oluyor (16 Nisan 2013)
- Bir yazar ve piyanistin müzik şölenine katılın (12 Nisan 2013)
- 'Mirasçılar'da duygular güçlü ama tempo düşük... (11 Nisan 2013)
- Dario Moreno'nun İzmir sevgisi ve ödül gecesi (10 Nisan 2013)
- İzmir Operası'nı düzlüğe çıkaran 'Mançalı Şövalye' (09 Nisan 2013)