New York Filarmoni konserinde maç rezaleti
Tıklım tıklım dolan salonda, orkestra üyeleri sahnedeki yerlerini almaya başladıkça merakımın şaşkınlığa dönüştüğünü gizleyemedim. Zira başta birinci kemanlar olmak üzere, sanatçıların önemli bir bölümünün yaş ortalaması 'nine-dede' düzeyindeydi.
Elbette gençler de göze çarpıyordu ve yaş skalasının geniş bir yelpaze oluşturması sahneye ilginç bir görsellik katıyordu.
***
Ama ünlü maestro Alan Gilbert'in ilk atağıyla birlikte, o yaş farkı olağanüstü bir uyumun içinde eriyip gitti. Orkestranın şaşmaz bir ustalık ve bütünlükle çıkardığı canlı tonlar, stereo kulaklıktan dinliyormuşçasına berrak bir şelale gibi zihnimize akmaya başladı.
Müziği notanın teyelleriyle adeta ruhumuza işleyen enstrümanlar tıpkı bir makinenin parçaları gibi hiç aksamadılar. Mozart'ın 25 nolu piyano konçertosunun seslendirildiği ilk bölümde, dünya starı piyanist Emanuel Ax'ın dokunuşları homojen bir esintiyle duyguları yüreğimize taşıdı.
Bana göre konserin en önemli iki yıldızı piyanist Emanuel Ax ve şef Alan Gilbert'ti...
***
İkinci yarıda ilk kez eseriyle tanıştığım Bruckner'in, Wagner'e adadığı 3'üncü Senfonisi de etkileyiciydi. Bakır üflemeliler ile yaylıların zaman zaman birlikte atağa kalktığı güçlü tınılar ile duygusal inişlerin melodik bir dengeye oturduğu senfoninin Bruckner'e haklı bir ün kazandırdığı belli.
O gece dev ekrandan, Adnan Saygun'un dışına da yansıtılan konseri yüzlerce insan izledi. Böylece 40 yılda bir göreceğimiz New York Filarmoni, İKSEV sayesinde halkla da buluşabildi.
***
Şimdi gelelim, o geceki konserin şanına ve İzmirlilere yakışmayacak görüntülere... Birincisi, orkestra çalmaya başladıktan sonra bile salona girip yer arayanlar, sessizliği bozarak hepimizin dikkatini dağıtmayı başardı. Onlara da, etkinlik saatinden itibaren içeri kimsenin alınmaması gerektiğini bilmeyen görevlilere de saygılarımı sunarım!
Ya konser sırasında telefonları çalan ahmaklara ne demeli! Bir kentin, hatta bu ülkenin kültür itibarını yerle bir ettiğinizin farkında mısınız?
***
Bir ayıbımız da, seyircinin her iki eserin bölüm aralarında alkış tutmasıydı. Artık öğrenilmeli, senfoninin konu değişimlerini oluşturan bölüm aralarında alkışlanmaz! Çünkü o anda duygu ve düşünce akışı sürmektedir. Çırpmadan duramadığınız ellerinizle gerçek dinleyicinin de algısını bozguna uğratıyorsunuz!
Haydi ilk hataya düştünüz, herkesin alkışlamayışından ve sahnedekilerin ağzını bırakıp başka taraflarıyla gülmesinden de mi işi uyanmıyorsunuz?
***
Gecenin asıl bombası ise affedilir şey değil. Dünya üzerinde 421 şehir gezdikten sonra İzmir'de dinleme şansı bulduğumuz New York Filarmoni Orkestrası, prensiplerine aykırı olduğu halde yoğun alkışları kırmayarak Beethoven'ın bir uvertürüyle bis yapıyor...
Ama konser sırasında, dışarıdan sızan bir uğultu sürekli kulağımızda. Bis çalarken de çığlık, homurtu karışımı gürültü kesilmeyince dışarı fırlıyorum... Bir de ne göreyim. Konser devam ederken, koridorun duvarlarındaki televizyonlar açılmış ve fuaye görevlileri başında toplaşarak Benfica-Fenerbahçe maçını izliyor! Orada huzuru ve sessizliği sağlamakla sorumlu güvenlik elemanları amigodan farksız. Gol atılınca bağırıyor, kaçınca tepiniyorlar!
***
Üstelik Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da içeride. O iftihar ettiğimiz kültür mabedini stadyuma çevirmelerine göz yuman salon yönetimi nasıl bir gaflet uykusundadır? Koskoca New York Filarmoni konser verirken, duvarın arkasında futbol maçı izleniyor, uğultuları salonda yankılanıyor!
Üstelik öğrendiğime göre bu ilk değilmiş... Maç gecelerine denk gelen konserlerde yaşanan bu kepazelik alışkanlık haline getirilmiş. Durumdan şikayetçi sanatçıların isimleri elimde... Sayın Başkan'ın gerekeni yapmasını ısrarla bekleyeceğim...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İzmir'in adını duyurmada sanatın önemini anlamak! (03 Mayıs 2013)
- Tiyatro 'Peron'unda bir absürtlük var! (02 Mayıs 2013)
- Psikolojik ilaç almadan yaşamanın yolu yok mu! (01 Mayıs 2013)
- 'Perdelerin kapandığı yerde sokaklar başlar!' (25 Nisan 2013)
- Sylvia balesi, İzmir'in çıtasını yükseltiyor (24 Nisan 2013)