Düş bahçemize taze umutlar ekme zamanı
Nasıl öyle olmasın ki? Bakanlarından vekillerine, yargı mensuplarından polis şeflerine dek devleti yönetenlerin 'hangi cemaatten', 'kimin tarafından' diye tartışıldığı, emniyet operasyonları ve yargı kararlarının 'iktidar savaşı' olarak yorumlandığı, neden dinlendiğimize, nasıl fişlendiğimize anlam verilemediği başka bir toplum gösterebilir misiniz?
***
İradeleri kıtalar ötesinden oyuncak haline getirilen insanlar bıkkın, kızgın ve çocuklarının geleceği adına son derece kaygılı... Artık bu kaotik ortamın yarattığı kitle bunalımı siyasi taraflılığın da ötesine geçmiş, toplumsal psikoza dönüşmüş durumda.
Öyle ki, insanlar yaşadıkları karamsarlıktan kendilerini sorumlu tutmaya başlamış, aydınlık yarınların perdesini aralayacak gücün yüreklerinde olduğu bilincini yitirmeye başlamışlar. En tehlikelisi de, kendine inanma ve geleceğine yön verme duygusunun uçucu bir kimyaya dönüşmesidir zaten!
***
Bu açmazın içindeyken, karanlığımızı dağıtan ve yaşam kavgasında bize güç veren 'içimizdeki çocuk'la tekrar kucaklaşmaya çok ihtiyacımız yok mu? Zihin tutukluğundan kurtulmaya, dirilmeye, dik durmaya, düş bahçemize taze umutlar ekmeye hakkımız yok mu?
Ne zaman yapacağız bunu, daha ne kadar erteleyeceğiz? Oysa bizi 'içsel bir keşif' yolculuğuna çıkaracak, kalbimizden gelen sesle yüzleştirecek 'sanat' orada durmuş bekliyor. Hem de tüm salonların kapılarını sonuna dek açarak. Günlük bunalımların ve streslerin atmosferinden sıyrılarak, onun dünyasına girmemizi, derinliğinde 'insan'lıkla kuşanmamızı istiyor.
***
Sanattan neden korkulur? Hiç düşündünüz mü, baskıcı rejimlerin ortadan kaldırmaya ya da çıkarına göre yontmaya kalkışmasına rağmen hiç beklemedikleri yerden patlak verdiği için sanatı sevmediklerini...
Çünkü oyunlarına yandaş ve taraftar arayanların, düşünmeden itaat eden, sorgulamadan harekete geçen mekanik varlıklara ihtiyacı vardır. Oysa sanat yüzleştirir, düşündürür, acıtır, güldürür, evirir, çevirir, yoğurur, yorar ama yakanıza 'insan' kimliğini takar... Yatarken içiniz rahat mıdır, başınıza gelenlerde kendi payınız var mıdır? Öyleyse nasıl değişebilir dünya, kendinizi değiştirmeden...
***
Sorumluluğu hep başkalarına iteleyerek yaşayamayız. Her şeyi devletten beklerken, devleti nelerin beklediğini gördük. Hayatımızı boşta bıraktığımız anda girenin çıkanın belli olmadığı gibi...
Bu yüzden, hayal kırıklıklarının ardına saklanmanın ne yazık ki hiç kimseye faydası yok. Son dönemde herkeste fark ettiğim karamsarlıktan, depresif hallerden, kontrolsüz nefretten kurtulmak için 'diğerlerini' değil, önce kendimizi bulmalıyız bir yerlerde...
***
Peki, nerede olduğunuzu öğrenmek mi istiyorsunuz? Çok kolay... Koşun salonlara, sergilere, mekanlara... Size sizi anlatacak oyunlara, yüreğinizi yansıtacak ezgilere, renklere, çizgilere, şiirlere, danslara açın dünyanızı.
Gözünüzün perdesini indirmeyin, kendinizi kaybetmeyin! Çünkü önce, aynadaki hesabı görmeliyiz hepimiz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.