Yağ satarım bal satarım...
Yeni moda akım 'NOSTALJİ' kelimesi; üzerine yapılandırdığımız ve yeni bir buluş gibi sunduğumuz konuların her birinde saklı duran eski duygulardır... 'RETRO', çok sevdiğimiz geçmiş yolculuğumuz. 'YAŞADIĞIMIZ AN EN DOĞRU ANDIR' diye düşünebiliriz. Üstelik her şey, eskinin diplerinden, sandık sepetten çıkan olaylar. Aşkların bile çok eski olduğu ve doğan her insanla aynı hormon titreşimlerini tetiklediğini bilmek için kahin olmaya gerek yok.
HER ŞEY FAZLA KARIŞIK
Çocukluğumuzda en çok sevdiğimiz oyunlardan biriydi. Hatta bizden büyüklerin öğrettiği bu oyun; en büyük zevkimizdi. Oyuna başlamadan önce bir kişi ebe olarak seçilirdi. Daha sonra diğer çocuklar alanda daire şeklinde dizilir, yere çömelirlerdi. Ebe dairenin etrafında seke seke dolaşmaya başlar, dolaşırken de avucunda bir mendil bulunurdu.
Sonrasında oyuncular hep bir ağızdan aşağıdaki maniyi söylerlerdi: Yağ satarım, bal satarım. Ustam ölmüş, ben satarım...
Tüm ilişkiler artık kurgu üzerine...
Eğer bir senaryo yazmaya niyetlenmiş olsaydım, günümüzü vurgulayan konu adı bulmak için hiç zorlanmazdım. Filmimizin adı 'Her şey karışık' olurdu. Aklımız, duygularımız, yaşadıklarımız, yaşayacaklarımız ve geleceğe ait kurduğumuz ne plan varsa hepsi görünmeyen iplerle birbirine bağlı bir ilişki yumağı. Oldukça can sıkıcı bir durum...
ÇIKAR VE MENFAAT DÜNYASI
Organik olmayan bir ortamda; samimiyet yaratmaya çalışmak nasıl bir duygu çıkmazıdır düşüncesinin matematiğini çözmeye çalıştıkça, aklım yine uçsuz bucaksız insan ilişkilerinin labirentlerinde dolaşmaya başladı. Karşıma geçen her kimse; artık çabuk çözülür kıvamda.
Bakmayın benim 'KARIŞIK' kelimesi kullandığıma. Öyle açık-seçik bir durumdayız ki... Çıkar ve menfaat kelimeleri tüm dünyada son yılların altın çağını yaşıyor. Nostaljiden kurtulamadığımız bir gerçek. Ne zaman günümüzde yolunda gitmeyen bir durum olsa; hemen geçmişle yüzleştirme olayı başlıyor. Aslında hepimiz aynı duygular içindeyiz.
Yaşam öyle hızla değişiyor ki, kıyaslama yapmamak mümkün değil. Yıllara dayanan değişimler şimdilerde kısa metrajlı filmlere döndü. Bir gün önce ne durumda olduğumuzu anımsamak için, hafızamızı yormak zorunda kalıyoruz.
ACABA NE KADAR GERÇEK...
Olmayan şeyler üzerine konuşuyoruz. İlişkiler üzerine yorumlar yapıp, kitaplar yazıyor, okuyoruz. Oysa üzerine konuştuğumuz ilişkilerin yerlerini, yeni belirsiz şeylere bıraktıklarını görmek istemiyoruz. Eskinin elbiselerini giyen, yeni bedenler var karşımızda. İşte bir arkadaşımın evliliğinde yaşadığı kaos durumları.
Aşk ve sevgi çoktan bitmiş. Kadın artık yeni bir hayat kurmak istiyor fakat kocasının iş yaşamı; babasının işleriyle birlikte kaynaşma politikası içinde sürüyor.
Maddesel çıkarların ince hesaplarında birleştiği bir evliliğin tüm çıkış yolları da kapanıyor. Sen istediğin kadar 'MUTSUZUM' diye bağır. "Olmaz öyle şey" komedyasıyla içi içe yaşamanın bedelini yine menfaat ilişkilerinin kurgulanmasının altındaki 'ZAVALLI HAYATLAR' ödüyor. Yağlı, ballı ilişkilerimizi koruyoruz korumasına da, acaba ne kadar gerçek... İsterseniz bir ustaya soralım:
Davranış, herkesin kendi yüzünü gösterdiği bir aynadır. J.W. Goethe
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.