Mutlu musun şimdi?
Nedir mutluluk?
Mutluluk, son derece paradoksal bir kavramdır. Hani meşhur hikayede olduğu gibi: 'Ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum. O halde ölümden niye korkayım?'
Mutluluğun çok acıklı bir kavram olması, zaman boyutunda bir paradoks oluşturmasından kaynaklanır. Bu çelişkiyi kavramama gravür sanatçısı dostum Fatih Mika yardımcı oldu. Evet, mutluluk şimdidir. Yani şu anda, yani canlı gerçekleşmektedir. Ancak sen bunun farkında değilsindir. Ne zamanki olan bitenin içinde zamanı unuttun, kendi varlığını olayın içinde buluverdin ve o an için sadece bir gözlemciden öte olayın bir parçasısın, işte o an gerçekten mutlusundur. Zira mutluluk, düşüncede değil, eylemdedir.
Mutluluğun içinde sen var mısın?
Hobinle uğraşırken kendini unutursun. İşte kendini unuttuğun anlar, gerçekten hem başarılı, hem de mutlu olduğun anlardır.. 'Yaparken' biraz mutlu, 'olurken' en mutlu konuma geçersin. Topluluğa hitap ederken kendini ayrı bir varlık kabul edersen koparsın, başarılı olamazsın.. Farkındalık, en büyük mutluluk katilidir. O yüzden cehalet, mutluluğun en büyük dostudur.
Hiç çok eğlendiğiniz bir anda olaydan ve topluluktan kopup düşüncelere daldığınız olmadı mı? İşte bu yabancılaşma anı çoğumuzun başına gelmiştir. O andan kopmamızın tek nedeni, çok mutlu olduğumuzu farketmemizdir. Mutluluk avlanması en zor kuştur. Orada olduğunuzu, onu gözlediğinizi anlar anlamaz havalanıp sizden kaçıverir. Yani mutluluğunuzu farkettiğiniz an mutlu olma olgusu anında sona erir. Zira mutluluk, dışarıdan gözlenebilecek değil, yaşanabilecek bir andır. Kuşu gözleyemezsiniz, kuşun kendisi olmak zorundasınız. Mutluluk, sizin sonradan anı yoluyla kiralayabileceğiniz bir olgudur, doğası gereği. Farkında olup da 'Şu an ne kadar mutluyum. ' diye düşündüğünüz anda, mutluluğunuzu öldürecek kaygı isimli kiralik katille bir anlaşma imzalamışsınızdır bile!
Banttan mutluluk
Bu şaşmaz teori, bize mutlulukların en uzun süreli olarak banttan yaşanabileceğini gösterir. O yüzden mutluluk, doğasına ters olarak geçmiş zamana ait oluverir. Onun geçmiş zamanın malı olması sanal olması, bize mutluluk kadar hüzün verir. Şu an ellerimizde olmayan, bizden kayıp gitmiş olan, sadece filmlerde ve fotoğraf karelerinde hapsolmuş bir anın hatırası kadar hüzün verici çok az şey vardır. Mutluluk, çok hüzünlü bir şeydir. Mutluluk daha çok nostaljidir.
Mutluluk, ağızda kalan bir ot parçası gibi tekrar ve tekrar (aynı tadı vermese de) çiğnenen bir duygudur. Mutluluk, geçmiş hazların gözü yaşlı geviş getirilmesidir.
O yüzden beraber olduğum hiç kimsenin şu sorusuna göğsümü gererek yanıt veremedim: 'Sevgiliim, mutlu musuun? '
' Hıı, ne? Bilmem, az önce öyleydim sanırım...'
Kriz mıriz vız
Bu seferki fena geliyormuş abi diyene kanmayın.
Param yok diye ağlayana bakmayın.
Pazarları Çeşme'ye bakın. Sanırsınki balık yemeyen salgın hastalıktan ölecek ... Balıkçılar sıkış tepiş!
Dünyanın en pahalı benzinini kullanıyormuşuz daa, en büyük ortak devletmiş dee, vergiler pek ağırmış daa, falan da filan! Bak bakalım her evde ortalama kaç otomobil var ... Cip satışlarına bir bak...
Haa, bir de bayrama onbeş gün kala seyahat acentelerini dolaş bakalım, turlarda yer kalmış mı? İlaç için tek koltuk var mı?
Tatil yörelerimizde birazcık iyi bir otelde yer bulmak? Çocuğunu iyi bir okulda okutmakla aynı şansı ister. Gözümün önünde koskoca profesör, Kaş'ta idare eder bir otel odası bulabilmek için (bedava falan değil, yanlış anlaşılmasın, parasıyla!) idari mülki erkandan bir torpil ayarlamaya çalışıyordu.
Yani, üst sınıfların krizden olumlu etkilendiğini hep söylerler, kriz zenginleri hep çıkar, bilirsiniz. Ancak demem o ki, özellikle orta sınıflar hiiç mi hiç endişelenmesin! Kriz mıriz bize vız geliir, tırıs gider!
Ha kriz kimi mi vurur? Memleketin çoğunluğunu oluşturan alt ekonomik gelir grubunu... Onlar da çok mu etkilenir? Yok be kardeşim, onlar zaten hep krizde garibim! Ne olacak? Adam başı iki kuru ekmek yiyeceğine bir kuru ekmek yer, hepsi bu!
Kriz kim kardeşim? Kötü kriz yoktur, az rakı vardır.. Hazır bayram da gelmiş... Eller havaya hüoop! Kime diyoruum, sesiniz gelmiyor Bodruum..
Körolası çöpçüler
Sabahat Akşiray Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi'nin çok değerli eğitimcilerinden Bektaş Çetin'in otistik ve asperger sendromlu çocuklar üzerine bana anlattığı ilginç bir örnek dikkatimi çekti: Bir otistik çocuk, her sabah evinin balkonuna çıkıp 07:30'da geçen çöp arabasını beklermiş. Alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı olan otistik çocuklar, alıştıkları olgu bir kez bile olsa yinelenmeyince bütünlüklerinin bozulduğunu hisedip çılgına dönerler. O gün de öyle olmuş. Çöp arabası geçmeyince, çocuğu feryada başlayan anne, belediyeyi aramak zorunda kalmış. Herhalde belediye yetkilisi, hayatının en ilginç şikayet telefonlarından birisini aldı. Olaya farklı bir gözlükle baktığımızda, yaşamımızdaki kimi küçük detayların ne büyük ihtiyaçlar olarak karşımıza çıkabileceği ve çoğu zaman şikayet ettiğimiz işimizin şehrin herhangi bir yerindeki bir kişi için ne kadar önemli olabileceğini farketmiyor muyuz? Farkındalık dolu pazarlar dilerim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.