İzmir insanı gerçekten sıcak mı, samimi mi?
Ankara'yı tanımayan İzmirliler ve kısa süre orada yaşayanlar denizsizlikten öleceklerini sanırlar. İnsanını da biraz nemrut bulup, alışamazlar başkente... Benim için öyle olmadı.
Bir öğrencim de kısa süre Ankara'da yaşamış. Şöyle dedi: 'Ya Ankara fena değil de, ne bileyim, insanı biraz... soğuk işte. İzmirli gibi değil. İzmirli dediğin sıcakkanlı, samimidir.'
Öğrencime, görüşüne katılmadığımı söyledim. Dış görünüş çoğu zaman aldatıcı olabilir, bu kez de öyle.
İzmirli, güzel insandır bir kere. Fiziksel güzellikten bahsediyorum. Bir İzmirli, iyi görünmeye öyle isteklidir ki ruhsal olarak da iyi görünmeyi vazife sayar. Biraz popülerse, yüksek perdeden kahkahalar atar. Popüler ve moda deyimle 'On numara beş yıldız' görünmemeyi bir zaaf ve yenilgi sayar. O yüzden çoğu zaman sıcak ve enerjik görünür ama çok durmaz yanınızda, çabuk kaçar. Güncel olana, popüler olana meyleder hep! Eskiyi çok sevmez.
Demem o ki, hayat bana şunu öğretti. Şeyler, genellikle göründüğünün tam tersi gibidir. En güler yüzlü, herkesi seven, öpen, ona buna laf atan çapkınlar, aslında kendi popülaritesini devam ettirmek isteyen insanlardır. Sıcak görünüşleri bir aldatmacadır.
Aksine kim suratsız, aşırı ciddi ve ukala görüntülü, o kişi incinebilir biridir. Kalın bir kabuk örmüştür çevresine. O kabuğu delebilecek kadar yaklaşabilenler, içindeki yumuşak, lezzetli ve güvenilir eti tadabilirler. Ankaralı biraz böyledir. Soğuktur, zor güvenir. Ancak tuttuğunu da bırakmaz.
Tipik 'pop' bir İzmirli ise çabuk kaynaşan ama işinin olmadığı yerden kaçıveren bir hercaidir. İşin ilginç yanı, popülaritesini devam ettiren de budur.
Yani Ankaralı'yı samimi bulurum, İzmirliyi sıcak! Uzun kilometrede Ankaralı'yı yol arkadaşım alırım yanıma, kısa seyahatlerde İzmirli'yle eğlencenin dibine vururum.
Ne yani, bu yazar da ne sanıyor kendini? Herkes mi böyle? Ben hiç de böyle değilim. Hem samimiyim, hem sıcak! Böyle mırıldanıyorsunuz belki. Muhtemelen de haklısınız. Ama unutulmasın ki genellemeler herkesi ve her şeyi kapsamaz. Tanımlanacak cisimlerin köşeli çizgilere ihtiyacı vardır. Yani ne yazık ki bir şeyi tanımlayabilmenin tek yolu genelleme yapmaktan geçiyor...
Eğer insanımız yukarıda anlattığım gibi olmasaydı Ankara her gelişmeyi önden yaşarken güzelim İzmirimiz nal topluyor olmazdı. İş dünyasında herkes, İzmirli'nin İzmirli'ye faydası olmadığından yakınmazdı. Yalansa yalan deyin.
Ekranda sevdiğim kadınlar
Gülben Ergen (TRT 1): Tam olgunluk çağında. Eskiden de beğenirdim ama şimdi tüm fazlalıklarından kurtulmuş, sadeleşmiş ve doğallığını mükemmel bir şekilde ekrana yansıtıyor. Empati duygusuna on puan veriyorum. Ana.
Zahide Yetiş: (KANAL D): Televizyonculuktaki ilk partnerim. Pratik zekası, buğulu ses tonu, çalışkanlığı, hazır cevaplığıyla dikkati çeken, dost canlısı, gerçek bir İzmir kadını. TRT üslubu konuşmasıyla meslek yaşamında TRT'nin yerini her fırsatta hatırlamamıza yol açan, Doktorum formatında cazibesini fazla ortaya çıkarmamaya çalışan, geç keşfedilmiş bir değer. Dişi.
Seda Akgül (TV 8): Mesleğe birlikte başladığımız bir dost. Çeşitli tarzları denedi. Bence talk show ona çok yakışmıştı. Şimdi 'Erken Baskı' adlı bir sabah /haber programında. Albenili, ama eli maşalı. Erkeksi zaman zaman. Sözünü esirgemiyor. Dobralık dersi veriyor. Külhan.
Saba Tümer (Show Tv) : Bana kalırsa gece programı onun biyoritmine daha uygundu. Ama o da haklı. Haftada beş gün kuşak program ne sürekli gündüz, ne de gece çekilir nanedir. Arada değişiklik iyidir. Saba'yı Saba yapan herkesin sandığının aksine o şen kahkahası değil, konuğunu gözünde büyütmeyen, zaman zaman sessiz kalabilen, tavrı, umursamazlığıdır. (Hoş, böyle bir tavır, konuğu da rahatlatır.). Saba mı? Mikrop!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.