Atatürbe
Mısır'da muhafazakar güçler, birer put olarak gördükleri piramitlerin ve özellikle de Sfenks heykelinin yıkılmasını istemişti. Yapıldığı dönem itibarıyla baktığımızda, firavunların tek tanrılı dönemde yaşamadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak insanlığın ortak mirası olan ve asla yıkılmaması gereken bu eserler, Kabe'de yıkılan bildiğimiz putlarla eşdeğer midir? Hayır. Elbette bir dönemin kendini tanrısal gören mutlak iktidarının egosunun yansımalarıdır ama ne o dönemde ne de sonra tapınılan, önünde secde edilen eserler olmamışlardır, bildiğimiz kadarıyla... Peki en doğru soruyu soralım mı şimdi? Put nedir gerçekte? Somut bir şey midir, yoksa soyut mu?
Öyle bencil, yaramaz küçük çocuklarız ki, sahip olmaktan, sahip olmaya çalışmaktan, kontrol etme sarhoşluğundan asla vazgeçmiyoruz. Kendi oyuncaklarımızı komşunun fakir çocuğu ile paylaşmadığımız gibi, zaman zaman onun az sayıdaki oyuncağında bile gözümüz oluyor. Biri uzanıversin hele günlerdir oynamayı unuttuğumuz, hatta bıktığımız o plastik kamyona, hemen yaygarayı basıyoruz.
Hak dinler, putları yıkmayı emrediyor. Aslında çoğu dinin sembolik olarak anlattığı, içinde katman katman başka anlamlar olan öğretilerde yıkılması emredilen putlar, aynen vaktiyle kurabiyeden yapılan ve yolda yanımıza alınan, tapınılan, yolun sonunda da afiyetle mideye indirilen kurabiye tanrılar mı, yoksa çok daha geniş midir anlamı?
Yine aynı egonun evladı gibi besleyip büyüttüğü, herşeye rağmen sevdiği (ama pek çoğu da sağdan soldan araklanmış) yüzlerce sabit fikri vardır. Bunlar, sizin oynamaktan bıktığınız plastik kamyonlarınızdır. Öyle bile olsa başkasının onlara el sürmesine, onları değiştirmesine izin vermek, size varlığınız son bulacakmış gibi kötü hissettirir kendinizi. Özellikle size çok yakın biri ile tartışırken, karşı taraf çürütmüş olsa bile, artık geçersiz olduğu kanıtlansa bile ısrarla savunduğunuz pek çok fikriniz vardır. O anlarda önemli olan hangi fikrin işe yaradığı değil, kimin kazandığı, kimin güç ve kontrol hazzını yaşadığıdır. Bu yarışın asla bir galibi olmayacaktır. Tartışma sona erdiğinde, iki kırık gönül ve işe yaramaz bir fikirden başka hiçbirşey kalmaz geride. Oysa ki ben size gerçekten koşulsuz seven birinin tarifini kolaylıkla yapabilirim. Seven kişi, sevdiğinin beğenmediği fikrine dahi tahammül gösterebilen, yeri geldiğinde o fikri savunabilen kişidir. Kendi egosunu başkasının egosuna atıp karıştırabilendir.
Şimdi o fikre, sıkıca sarılsanız da aslında umrunuzda bile olmayan o eski plastik kamyona iyi bakın ! İşte sizin putunuz o'dur. Önce o putu yıkarak başlayın işe...
Şeyh uçmaz, mürit uçurur, derler. Doğrudur. Putları put haline getiren de, türbeyi türbe yapan da oradaki zat-ı muhterem değil, sizin egonuzun yüklediği manalardır. En büyük put, içinizde uyumakta olandır.
Şimdi tekrar Anıtkabir örneğine dönelim.
Anıtkabir, dua edenin işlerinin açıldığı, hastanın şifa, evde kalanın koca bulduğu bir yer değildir.
Anıtkabir, kurucusunun ölümlü, emanetçisinin ölümsüz olduğu Cumhuriyet'in sadece yurt içinde değil, yurt dışında tanınması gereken bir simgesidir.
Anıtkabir de, Atatürk de bir simgeden ibarettir. Bu milletin bağımsızlığa olan aşkının bir simgesi.. Hepsi bu! Anıtkabir sadece Atatürk'e ait değildir, olamaz da.. O milletin yüceliğinin, yıkıntılar arasından dirilişinin simgesidir.
Sonuç olarak, Anıtkabir bir türbe değil, olsa olsa etkili bir haptır.
Arada alınması şarttır. Hafızayı güçlendirir, diriltip canlandırır. Zihni açar, görüşü berraklaştırır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.