Medyatik kum torbaları
Ya size saldırmaktadırlar, ya şehrinize, ya da sizi temsil eden en kutsal değerlere... Karşı görüştekiler hakkında ele aldıkları iddialar, insanı dehşete düşürecek derecededir. Aslında biz olayları ve kişileri 'olduğu gibi' değil, 'kendi olduğumuz gibi' görürüz. Ne de olsa insan, tanımadığı, bilmediği kimselere ancak kendi tanıdığı, bildiği duygular üzerinden saldırabilir. Hani 'Ben senin bildiğin kızlara benzemem' diyen kız, aslında nasıl olup da bizim bildiğimiz kızları bilebilir, diye düşünürüz ya, onun gibi... İnsanın bir başkasını tanımlarken kullandığı sözcükler, tanımladığı kişiden çok kendisini tarif eder. Bunu en iyi çocuklar ifade etmez mi: 'Kendi diyen kendi olur!'
Bu kadın ya da erkek, bir kere, müthiş bir ego patlaması yaşamaktadır. Aslında özgüveni olmadığı için ego denen stepne ile yürütür ruh otomobilini... Özbenlik imajı öyle düşüktür ki, kendini ancak güçlü gördüğü biri ya da siyasetçi üzerinden ifade edebilir. Savunduğu fikirler çürütülmüş, aksi kanıtlanmış da olsa, onlara daha da sıkı sarılır. Zira o ödünç fikirler olmasa, kendi de bir değer ifade etmeyecektir.
Tv tartışmalarında karşısındakini dinlemez. (Belki de gerçekten dinlese, ikna olacağından, hak verebileceğinden korkar.) Avaz avaz bağırır ağzından köpükler saçarak. Kendi sesi kulaklarını sağır etmiş kişidir o! Kimi zaman sadece karşısındakini yenmek için değil, sadece kendini kendi benliği ile doldurabilmek için yapar bunu. Kendisi ile sevişir, kendisini kutsar. Uygar bir tartışma ortamı bu yüzden ona uygun değildir. Öyle bir ortam olduğunda, sınav soruları çalışmadığı yerden çıkan öğrenciye döner. Bu yüzden de yükseltir sesini. Yükseltir ki karşıdaki bir süre sonra bunalsın, sinirlensin, kontrolünü kaybetsin. Mecburen muhatabı da yükseltsin ister sesini... İşte bunu çoğunlukla da başarır. Sen onu, onun oyununda yenemezsin. O, bağırmaya herkesten daha idmanlıdır çünkü.
O devirde kim güçlüyse onun yanında olsa da, güçlü gücünü devreder etmez yeni muktedirin yanına koşar. Kağnı gölgesinde yürür, kendi gölgesi sanır. Ne yazık ki, bu tipler her dönemde toplumda baş köşeyi tutarlar. Popülerdirler. Bu tiplere yalaka demek onları hafife almak olur. Hem suçlu, hem güçlüdürler. Yani yalakanın da arsızıdırlar. Yarın seninle aynı safa geçseler, şaşırma! Seni kendi düşüncende çırak çıkaracak kadar da hadsizdirler. Çoğu sosyopat olan bu tipler, merhamet duygusu taşımazlar. Sadece çıkarlarının esiridirler.
Bunlara boşu boşuna cevap yetiştirmeye çalışırsın. Onlara bulduğun her karşılık, yangına körükle gitmek, onu büyütmek gibidir. O, zaten sansasyonla, rezillikle, pislikle beslenir. Sinektir. Hemen aklınıza bazı tipler gelmeye başladı, değil mi? İsim vermeyeceğim çünkü bu mevcut şöhretlerini artırmaktan başka işe yaramaz. Ancak sanıldığının aksine aslında su gibi, ekmek gibi gereklidirler ve medya bunu senden benden daha iyi bilir.
Özellikle toplumu ikiye bölen olaylarda en yakınlarına bile sinirlenirsin. Bununla beraber belki de bir ömür birlikte olacağın insanlara ağız dolusu sövemezsin. Lafın tamamı eşeğe söylenir misali, belli bir noktada susarsın. Sınır çekersin. İşte tam da bu noktada, bu tipler imdada yetişir. Mevcut köşelerinden ya da başkalarının aracılığıyla mikrofona öyle bir çemkirirler ki, istediğin hedefi bulmanı sağlarlar. Onlara gazete sayfasından ya da ekrandan avazın çıktığı kadar bağırırsın sen de... Öfkeni yükleyeceğin vudu bebekleridir. Minik minik iğneleri hart diye batırır, rahatlarsın. Öyle iticidirler ki, ihtimal, görüş ayrılığına düştüğün yakınınla bile onlara karşı birleşirsin.
Onlar ruh denen düdüklü tencerenin basıncı dışarı atan düdüğü, onlar ruhumuzun tekmelerini savuracağı organik kum torbalarıdır. Belki bir daha onları gördüğünüzde bu söylediklerimi hatırlarsınız. Tekmeyi basar, söver, rahatlarsınız. Bir yandan da size bu rahatlamayı sağladıkları için onlara gizli gizli teşekkür edersiniz...
'Abovv, bu ney la?' sergisi
Fuar Atlas Pavyonu'nda ziyaretçilere açılan Human Body isimli sergi, gerçekten dudak uçuklatan cinsten... İnsan vücudunun kemikten sinire kadar tüm boyutlarında sizi yolculuğa çıkaran sergi, gerçek insan kadavralarının özel bir yöntemle bir nevi 'mumyalanması' ile oluşturulmuş. Sergiyi gezerken hayranlıkla dehşete kapılma, insan denen mükemmel makinenin ne kadar kırılgan olduğunu keşfetme, ruhun bu mekanizmanın neresinde olduğunu merak etme gibi farklı duygu durumları arasında gezindiğimi farkettim. Özellikle ceninin ilk haftadan son haftaya kadar ana karnındaki hallerini görmek insanı derinden etkiliyor. İşin ilginç yanı, sergilenen Çinli kadavralar arasında gezerken, yanınızdaki birbirinden ilginç insanlık hallerini de gözleyebilmeniz...
Öğrenciler son derece kendinden emin, şaşkınlıktan uzak, hatta mizahi bir hava içindeler. Bir yandan da bir gerçek ayak kesitine bakarak, 'Şu terbiyesize bak, tırnaklarını kesmemiş' diyen bir canlı türünü de yanınızda buluveriyorsunuz. Enteresan yani! Gidin, görün. Kendinizi sadece bedenen değil, ruhen de sorgulamak için doğru bir yer. Belki de benim gibi, içinizde insana, yaratım sürecine ve yaşamın anlamına dair yepyeni soruları tetikler, kimbilir?
Bayram geldi yine
Kurbanıyla, trafiğiyle, tatiliyle ziyaretiyle eli öpülesi bayram geldi yine... Cümleten iyi bayramlar!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.