Bir lunapark Türkiye
İnsanı en yukarıya çekip sonra büyük bir hızla alaşağı eden roller coaster da bu ülkeye yakışır. Ne oldum denen ama ne olacağım demenin hep unutulduğu absürd cennet.
Körün ölüp derhal badem göze terfi ettiği ülke.
Kıvırcık Ali'nin kel, Ahmet Sarışın'ın esmer, Burcu Esmersoy'un sarışın olduğu ülke.
Birbirine karşı kıyasıya mücadele veren üç partinin de aslında etnikçi temele ya da lidere sahip olduğu bir çeşni.
Daha hiçbir konuda fikirbirliğine varamamış, koordinasyona ulaşamamış olup da son derece organize bir fikir olan soykırım konusunda adı çıkartılmaya çalışan mağdurların ülkesi.
Cumhuriyeti ilan eden Mustafa Kemal neden kolayına kaçıp dönemin popüler trendlerini alıp uygulamamış? Faşistliği ya da komünizmi niye getirmemiş de belli doktrinlerin parçalarını terzi dikim üstümüze göre yapmaya çalışmış? Biliyormuş çünkü.
Bu topraklar, herşeyin 'bize özgü' olmak zorunda olduğu topraklar.
İşçinin ve köylünün 'din elden gider' korkusuyla sağcı olduğu, zengin çocuklarının ve elitin solun bayrağını uzun zaman taşıdığı bir tuhaflıklar diyarı...
Demokratının askeri koruduğu, ateistinin muhafazakara düşüncesini ayetlerle açıklamaya çalıştığı bir çelişkiler yumağı...
En modern kentinin yaşam tarzı konusunda 'muhafazakar' olduğu, muhafazakar kesimin en modern şehirlerde yaşadığı bir paradoks burası.
Bozkır iklimine sahip, ciddi başkentin Ankara havasında yardırılan göbek atılan, rahat tavırlı, batılı İzmir zeybeğinde vücutların kasmaktan ortadan çatır diye ayrılacağı halk dansları ülkesi.
Halkçı isme sahip partinin elitist ve laik, demokrat isme sahip partinin halkçı ve mütedeyyin olduğu bir şaşkınlık diyarı.
Bir kısım yazarının istiklal marşı ve saygı duruşunda rahatsız olduğu, öte yandan mavi bayraklı bir plajın açılışında mayolu vatandaşın denizin içinde saygı duruşunda İstiklal Marşı okuduğu fantastik Tim Burton filmi...
Gerdeğe uğurlanan damadın -adet yerini bulsun diye- sırtına vurula vurula (artık yengede kimin gözü kaldıysa?) hastanelik edildiği bir ülke...
Haddini aşıp zıddını bulanların ülkesi yani...
Öte yandan, tanıdığımız insanları yolda görünce şaka olsun, sürpriz olsun hesabı, otomobili üzerlerine sürdüğümüz adrenalin fırtınası...
Ülkenin en ünlü komedyeninin cenazesinde, bir gazetecinin, merhumun eşine ne hissettiğini sorduğu empatik ve sempatik diyar.
Tam bir lunapark, Türkiye!
Cambaza bakarken cüzdanını götürdükleri panayır alanı.
Aynalarında devleri cüce, cüceleri dev!
Yeni Çeşme merakı
Çeşme merakı, birkaç yıl önce, Bodrum'daki paparazziden bunalan birkaç ünlü sayesinde başladı. Hem denizi güzel, hem de bakir, gözlerden uzak bir yer lazımdı. Havaalanı da yakın, daha ne olsun?
İlk sene, şaşırdım.
Bizim kırk yıllık yazlıkçı mekanı, ulusal tv ve gazetelerde haber değeri taşımaya başlamıştı.
İkinci sene, sevindim.
Çeşme popüler oluyor, mülklerimizin değeri artıyordu.
Üçüncü sene, gururlandım.
Herkes Çeşme'den bahsediyor, halihazırda -bizler gibi- burada evi, kurulu düzeni olanlara imreniyordu. Milletin senede -maksimum bir hafta- gördüğü bir cenneti biz yıl boyu yaşayabiliyorduk. Uzun yıllardır görmediğimiz tüm dostlara yazın Alaçatı'da rastlıyor, ünlülere ise alışıyorduk.
Dördüncü sene rahatsız oldum.
Artık kendi sokağımızda kalabalıktan yürünmüyor, trafikten geçilmiyor, park yerinde kavga çıkıyor, restoranlarda iki saatlik 19.00- 21.00, 21.00- 23.00) rezervasyon alınıyor, rezerve yapılmadan kahve bile içilemiyordu.
Bu sene tanıdığım (fanatik olmayan) yazlıkçılar aynı şeyi söylüyordu. 'Evimiz orada olmasa, artık gitmek bile istemiyoruz!'
Şaban olamazsınız
Dişetlerini göstere göstere bize naif bir şekilde gülen Eğilmez ailesinin en büyük keşiflerinden Şaban, gitmiştir. Bir daha da benzeri gelmeyecektir, gelemez. Çünkü toplumumuz bekaretini, safiyetini kaybetmiştir. Şaban'a hala inatla gülmek, eski saflığımıza kahkaha ile yaktığımız bir ağıttır, olsa olsa...
Bizi bize mimikleri ile anlatan, kurnazlığımıza, saflığımıza, alaycılığımıza, mağduriyetimize ayna tutan, Zübük olup bizi dolandıran (artık herkes Zübük) Şaban yoktur artık.
Biz artık olsak olsak Recep İvedik oluruz, İnek Şaban olamayız. Şaban zihniyeti Kemal Sunal'ın son dönemleri ile öldü.
Ölümünün yıldönümünde, yeri doldurulamayan büyük ustayı saygı, minnet ve özlemle anıyorum. 'Sen bir tanesin' diyorum.
Muhtemelen beyazlar içinde, o kocaman, mahçup gülümsemesiyle bana bakıyor ve 'Öyleyim di mi?' diyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.