İnternet çıktı, 'aldatmak' moda!
Bugün birçok kolaylık, insanoğlunun hizmetinde. Bu nedenle, dilediğince tembellik, hat safhada...
Öyle değil mi?
Üstelik birçok değeri bitirmek, vücudumuza yeni hastalıklar yükleme pahasına...
Düşünsenize, herşey bir tıkla ayağımıza geliyor; yiyecek, giyecek, gazete, kitap, fikirler ve hatta yeni bir sevgili bile...
Bir tıkla karşınızda, yeni bir aşk, yeni bir meşk...
Evinizde bilgisayar varsa, karada ölüm yok.
Her an yeni bir sevgili bulmanız da mümkün...
Görmeden, hissetmeden, dokunmadan, platonik bir sevda bu...
Paylaşılan bir yalnızlığın, fütursuzca bir terk edilmişliğin, zorla sahip olunan bir yüreğin, atılan dayaklardan şişen gözlerin feryadı belki de...
Bir yeniden doğuş sanki, acaba öyle mi?
***
Bilgisayarın can damarı internetten, rastgele; bir sıcak merhaba, bir-iki satır şiir, birkaç güzel sözle sarmalanan aşklar, çoğu zaman fena halde yanılgının da başlangıcı oluyor.
Çünkü hiçbir aşk gözlere dokunmadan, yürekte hissetmeden, ellerde kızarmadan yaşanmaz.
İnternet size sadece soğuk bir karşılama yapar, büyülüdür, duygularınıza merdhem olur ilk bakışta... Kapılırsınız.
Bir-iki buluşma sonra anlarsınız ki, her şey yapay.
Mutlu olan çok az bu meretle ya da tam karşılığı, gönlünün prensi ve prensesini bulan, yok gibi birşey..
Tamamen insanı aldatma ve cebinizdeki paraya göz dikme, "sahte" bir "çöpçatan bu internet...
Duygu almadan, duygu satan bir makine...
Soğuk, pervasız.
***
Artık nicedir evlerde sohbetler kesildi, eskisi gibi kahkahalar da yok, hele hüzünler şimdi bireysel oldu.
Eşler örneğin, birbirlerine kırgın gibi... Karı-koca konuşmuyor, gülmüyor, anlatmıyor, sevişmiyorlar.
Eve gelir gelmez, bilgisayarın başında oturuyor evin beyi, bir başka köşede de evin hanımı...
Sırt sırta oldukları bile söylenebilir.
Ama hiç konuşmuyorlar.
Kendi kendilerine gülüyor, söyleşiyor, tartışıyorlar.
Çünkü ne zamandır aralarında bir kara kedi yani "inter-kedi" var, oyun bozan, fitne sokan...
Eşini aldatan erkekler, kadınlar çığ gibi büyüyor. Kocasından tatlı bir söz işitmeyen, sevgi sözcüklerine hasret kalan kadınlar, bir eş de internetten buluyor!
Önce tuşlar tanık oluyor bu sevdaya, sonra da gizli gizli buluşmalar...
Aynı senaryo erkek için de geçerli.
Onlar da kendilerine saçını süpürge eden eşlerini aldatıyor. Belki ondan daha genç, ondan daha işveli kadınlarla...
Ve günümüzde en çok boşanma, "internet vasıtasıyla" aldatmadan yaşanıyor.
Bu yüzden sadece zaman değil, özgürlük de aşkı öldürüyor.
***
Geçen gün bir üçüncü sayfa haberi... Örneğin iki yıllık evli bir çiftin yaşadığı dram...
Eşinin başka bir kadınla internette sohbet ettiğini, belden aşağıya sözcüklerle tahrik ettiğini gören genç bir kadın, bu aldatılışın bedelini öldüresiye kadar dayakla ödüyor.
Foyasının ortaya çıkmasını, karısına rezil olmasını hazmedemeyen erkek, eşine olmadık işkenceler yapıyor.
Ve kendini hakim karşısında buluyor.
Beş yıllık bir beraberlikten sonra, "iki sevdalı genç" boşanıyor. Erkeğin son sözleri: "Böyle olmamalıydı, hata ettim" demek oluyor ama iş işten geçiyor.
Çünkü bir insana bundan daha büyük ihanet olmaz.
Bu dram, bilgisayar hayatımızın ta içine girdiği günden beri sürüyor.
Eşler konuşmak yerine, empati yapmak yerine, aldatıyor bir süre sonra...
Ve bunu birkaç tuşla yapıyor.
Göz göze gelmeden, dokunmadan, hissetmeden "aşık olduğunu!" hissediyor ve yüreğinin değil, ışınların götürdüğü yere kadar gidiyor.
Söyler misiniz, bu ne kadar gerçekçi?
SÖZÜN ÖZÜ
Mutluluğu tatmanın tek çaresi, onu paylaşmaktır.
Byron
Çok geç olmadan...
Doğa, insanoğlundan intikamını yavaş yavaş alıyor; çünkü çok acı çekti, hala da çekiyor. Bunu bir şekilde, insana hissettirmesi gerek...
Su baskınları, depremler, hortumlar, toprak kaymaları ve daha birçok neden aslında doğanın uyarıları...
Uyanık olan mesajı alır, almayan ise hem dünya gözünde küçük düşer hem de binlerce can için yas tutar.
O halde, önce doğaya saygılı olacağız. Hem de bitmecesine... Nesiller boyunca süren bir kararlılıkla...
Bunun da ilk adımı çocuklar, daha küçük beyinlerinde, doğayı korumak yeşermeli...
***
Denizli'de Pamukkale Üniversitesi Genç TEMA Kulübü, kentte "Bir Kitap, Bir Fidan, Bir Işık" kampanyası başlatmış...
Haberi Hasan Durna göndermiş bana, sağolsun.
Kampanyanın fidan ayağında, Denizli'nin Tavas ilçesi Yorga Köyü İlköğretim Okulu öğrencileri ile köyün sağlık ocağının bahçesine 100 adet fıstık çamı fidanı dikilmesi var.
Kitap ayağında, Pamukkale Üniversitesi öğrencileri ve Denizli halkından toplanan kitaplar köy okulunun kütüphanesine bağışlanması...
Eğitim ayağında ise üniversitenin Genç TEMA Kulübü'nün eğitim ekibi tarafından, öğrencilere "Erozyon ve Küresel Isınma" konulu eğitim semineri verilmesi planlanıyor.
Bu çalışma ile üniversiteli öğrenciler kendi alanlarında "doğa-çevre" konularında faaliyet gösterirlerken sosyal çalışma olarak kırsal kesimdeki öğrencilerin okuma ihtiyaçlarını karşılayıp onların aydınlanmalarına katkı sağlamayı hedefliyor.
***
Aferin onlara... Büyüklerine, "muzipçe" örnek oluyorlar, dahası ders veriyorlar...
Bencilleşen dünyalarından başını kaldırmayan milyonlarca insana, en güzel mesajdır bu...
Doğayı, çevreyi korumak... Bunun içinde minik beyinlere, "çevre bilincini" böylesine etkili bir yollar öğretmek...
Kitap, fidan, ışık... Bu ül olgu kadar yaşamımızı değerli kılan kaç obje var.
Hem ne demişler: "Ağaç yaşken eğilir."
Bu da kanıtı işte.
İyi insan olmak...
Nilgün Belgün, sözünü sakınmayan, "Doğrucu Davut" bir sanatçı... Kimseden korkusu yok, mesleğindeki yalakalığı da en iyi o biliyor.
Önceki gün bir tv programına çıktı Belgün... Lafın arasında, ünlü olmak mı daha özel, sanatçı olmak mı, sorusunu ustaca yanıtladı:
Ünlü olmak, o çok parlak, çok yıldızlı, yaldızlı bir ünvan. Aslında o ünvana layık olmak lazım. Ben çok görüyorum ünlü ama içlerindeki insan ona layık değil... Ben iyi bir oyuncu, dürüst bir insan olmak için hala çabalıyorum. Mutlaka hayatta benim de yanlışlarım olmuştur. Yanlışlar olmadan doğrular bulunmuyor. Ama yine de ben doğru olmak üzere hala çaba sarfediyorum."
Nilgün Belgün, iyi bir insan ve sanatçı olmanın tarifini yapmış aslında... Olması gereken dozda, tüm çıplaklığıyla...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.