Konserde İzmirli olmak
Her yönüyle, insanın gururunu okşayan bir ortamı soludum.
Bu nedenle öncelikle, İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği'ne, İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ve İzmir Devlet Senfoni Orkestrası'na teşekkür ederek başlıyorum yazıma...
Müziğin üç dev ismi, İdil Biret, Fahir Atakoğlu ve Sertap Erener'le renklenen gece, birçok ilkleri de yaşattı bana...
***
Öncelikle İzmirli olmakla...
Çünkü 5000 kişilik koca bir salonda, ağırlığı klasik müzik olan bir konseri, sessiz ve saygılı bir şekilde izlemek, her toplumun hazmedeceği bir durum değil...
Ama öyle oldu.
Yaklaşık 2.5 saat süren konser serisini, birkaç özel satır başı dışında, kimse kesmedi, cep telefonu cıngılı bile yansımadı ne sanatçıya ne de izleyiciye...
Öylesine motive olmuştu, her yaştan izleyici... Çıt çıkmadı.
Ortam avucuna almıştı binlerce insanı; müziğin içinde yoğurdu, ortaya eşi bulunmaz bir tablo çıktı.
***
Hele o an...
Yani, tüm konuşmacıların duygularını dile getirdiği, orkestranın ilk eserini icra edeceği dakikalarda, barkovizona yansıyan Atatürk ve onun sesinden 10. Yıl Nutku...
İşte o anı herkes görmeliydi. Tüm salon ayağa kalktı saygıyla; yaklaşık 10 dakika süren konuşmayı, alkışlamaktan yorulmadan izleyen seyirci, Ata'sını bir sevgi çemberi içinde yaşıyordu.
Her şey bir anda oldu.
Duygu dolu dakikalardı gerçekten; binlerce İzmirli, "Ben İzmir'i ve bütün İzmirlileri severim. İzmir'in temiz kalpli insanlarının da beni sevdiklerinden eminim" sözünü kanıtlarcasına, Ata'sına sarılıyordu yüreğindeki coşkuyla...
Bu sahneyi, Türk insanının Atatürk sevdasını hafife alan bazı çıkar çevrelerinin, Atatürk düşmanlarının ve de halkının Cumhuriyet bayramını, Ata'sının ölüm yıldönümünü, "Bunlar ancak diktatörlükte olur" gerekçesiyle çıkardığı gazeteye haber yapmayan 2. Cumhuriyetçi kafaların görmesini isterdim.
Görür, belki utanırlardı kimbilir?...
***
Konsere gelince...
Çok detaya girmeyeceğim, çünkü her sahne, bu özel gecede olması gerektiği gibiydi. Dünya çapında üne sahip üç sanatçımız da, unutulmaz dakikalar geçirttiler izleyicilere...
Fahir Atakoğlu piyanosuyla "romantik" dakikalar yaşattı bize... Sertap Erener, çok az kimseye nasip olan o eşsiz sesiyle, müziğin bir "diva"sıydı gözümüzde...
Hele Denizlili genç sanatçı Tuğba Ger... Çok sesli koronun eşliğinde, Aşık Veysel'i yorumlarken büyüledi bizi...
Ve İdil Biret... Konserin finalinde, eşi bulunmaz bir resital verdi izleyicilerine...
Başarılı şef İbrahim Yazıcı yönetimindeki İzmir Devlet Senfoni Orkestrası da görevini yaptı ama kimi şarkılarda ağır kaldı kanımca...
Ve, 5000'i aşkın izleyici, çıt çıkarmadan izledi tüm geceyi...
Bu duruş beni çok mutlu etti ve bir kez daha inandım ki İzmir, sanatçısı ve izleyicisiyle örnek bir sanat kenti...
Bağışıklık sistemi çöküntüye uğrayınca!
Popüler müziğin sevilen ismi Aşkın Nur Yengi, nicedir benim de yazılarımda sizinle paylaştığım bir kuşkuyu dile getirmiş önceki gün.
Haksız da değil.
Diyor ki, "Kuş gribi, domuz gribi gibi hastalıklar özellikle ortaya çıkarılmış olabilir. ben bunların hepsinin çaresinin bulunduğunu düşünüyorum. İlaç sektörü için hastalık, bir rant kapısı... İnsanoğlu hastalıktan kurtulduğu zaman ciddi rant kaybedecekler. Bu da onların sonunu hazırlar."
***
Aşkın Nur Yengi, boş lafların, saatler süren kaset, albüm geyiklerinin, insanları uyuşturmayı amaç edinen modern yobazların arasından sıyrılıp insanoğlunun en önemli sorununa, cesurca bir çıkış yapmış bence...
Haklı olduğu çok taraf var; en önemlisi her geçen gün ilaç bağımlığımızın artması...
Hastalıklar bahane çünkü...
İlaç satsınlar diye, insanoğlunun bağışıklık sistemini çökerttiler, daha ne olsun?
***
Bu yüzden, her mikrop, her virüs yakasına yapıştığı insanı bırakmıyor, sistem çöktüğü için de vücudun direnecek gücü yok.
Yani, 20-25 sene önce atılan tohumlar, artık yeşerdi!
İnsanın bağışıklık sistemi haşat oldu, artık sıradan bir grip bile geçmişe oranla daha öldürücü...
Nasıl olmasın?
Kaleyi içten fethetmişler bir kere...
GÜNÜN SÖZÜ
Açlıktan ölmek üzere bulunan bir köpeği kurtarınız, sizi ısırmayacaktır. İnsan ile köpek arasındaki başlıca fark budur"
Mark Twain
Eski Türk filmlerine dönüş
Çocukluğum "Küçük Hanımın Şoförü", "Aşk Tatlı bir Yalan" gibi filmleri izleyerek geçti.
Şimdi onlar Yeşilçam'ın klasikleri arasında...
Ancak birileri, bu özlemi fark etmiş de, yeni versiyonlarını çekiyormuş gibi geliyor bana...
"Aşk Tutulması" ve "Aşk Geliyorum Demez" gibi filmler, ilk adımları gibi sanki...
İki filmin de yönetmeni ve erkek oyuncusu aynı kişiler; Murat Şeker ve Tolgahan Sayışman...
Demek ki bir proje bu...
Beyazıt Öztürk haklı, eski Türk filmlerine bir dönüş süreci yaşanıyor.
Bakalım, sonuç verecek mi?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.