Önce kendimizden hesap sormalıyız!
Bu yanıt ne Avrupalı'da, ne de Amerikalı'da... Bu içimizde, yüreğimizde...
Çünkü en önemli toplumsal açığımız, adam sende tavrımız... Yani, "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" bencilliği...
Nedense, tabu olmuş benliğimizde bu kepazelik... Adam diyor ki, "Yılan bana dokunmasın da, kimi sokarsa soksun umurumda değil.."
Bir gün, kafasında savuşturduğu yılanın, kendisine olmasa bile eşine, çocuğuna, akrabalarına dokunmayacağının garantisi var mı hayatta... Yok.
Ama o hala aynı kafada...
İşte bu yüzden, çocuk ölümleri hala en yüksek seviyede ülkemizde... Kanserden, veremden ölüm riski, üst sıralarda... Engelli doğan çocuklarda inanılmaz artış var, hele beyinsel rahatsızlıklarda durum içler acısı...
Oysa uzmanlar sürekli uyarıyor; kongreler düzenliyor, bildiriyor hazırlıyor, kişisel çağrılarda bulunuyor.
Ama biz hala yerimizde sayıyoruz.
***
Örneğin geçtiğimiz günlerde Salihli'de düzenlenen ulusal bir kongre vardı, "Ulusal Spina Bifida Kongresi"...
Şimdi "Bu da nedir" diye sorar gibisiniz, eminim. Çok önemli bir rahatsızlık aslında ama kimse bilmiyor.
Çünkü araştırmıyor, okumuyor, sormuyoruz. Başımıza gelince de, iş işten geçmiş oluyor.
Ben, yıllar öncesinden biliyorum bu hastalığı, topluma getirdiği sorunları, yapılması gerekenleri...
O da, izlediğim birkaç haberden... Dahası, toplumu uyarma görevini üstlenen Prof. Saffet Mutluer'in, eşi İnci Mutluer'le birlikte verdikleri yoğun çabadan...
Aynı zamanda Dünya Pediatrik Nöroşirurji Derneği'nin başkanı olan Prof. Saffet Mutluer'in, Türkiye'de ilk kez İzmir'de 1997 yılında kurduğu "Spina Bifida Derneği", bu yıl kongrenin 8'incisini düzenledi.
Derneğin Türkiye çapında 6 şubesi var. Uzmanlar, derneğin bu şubeleri vasıtasıyla, halka bazı gerçekleri öğretiyor, hastalığı tanıtıyorlar.
İsterseniz biz de, hastalığı tanıyalım:
Derneğin şimdiki başkanı Doç. Dr. Cevval Ulman anlatıyor:
***
"Spina Bifida (ayrık omurga) hastalığı ülkemizde en sık rastlanan doğumsal rahatsızlıklardan biri... Doğan her 1000 bebekte 1.5 ile 8 arasında görülüyor. Bebek, sırtında omurga ve omuriliği tutan bir açıklıkla doğmuş, bu yüzden sinirlerinden emirlerin geçmesinde bir güçlük vardır. Sinirlerle beyin arasında iletişim olmadığı zaman da, değişik derecelerde felçler (hareket etme ve hissetme kaybı veya yetersizliği), işeme ve dışkılama kontrolününün kaybı ve kafaiçi basıncının artması gibi sorunlar ortaya çıkar. Bu hastalığın görülme sıklığı, gebelik öncesi folik asit kullanımı, gebelikte yapılan tarama testleridir. Bu yüzden bazı önlemlerle Batı ülkelerinde azaltılmıştır. Türkiye'de ise hala yüksek oranlarda spina bifidalı bebek doğmaktadır."
***
İşte durum budur. Uzmanlar, çabalıyor, uyarıyor.
Ama hastalık tırmanıyor.
Doç. Dr. Ulman'ın çok önemli bir uyarısı var satır arasında: "Bu hastalığın görülme sıklığı, gebelik öncesi folik asit kullanımı ve gebelikte yapılan tarama testleridir."
O yüzden bilinçli davranmalı; gebelikte yapılan tarama testleri konusunda, uyanık olmalıyız.
Şu an biz günümüzün hayat halkalarından biriyiz ama gelecek çocukların; onlar bize emanet, çok iyi korumalı, vücudunda kalıcı engellerden uzak tutmalı, kendimize yontmadan bu hastalık hakkında fikir sahibi olmalıyız.
Ot gibi yaşamak yerine sorumluluğumuzun bilincinde, fikirlerimizi toplumla paylaşmalıyız.
Çünkü çağdaş ve sağlıklı toplumları, bilinçli bireyler oluşturur.
GÜNÜN SÖZÜ
Verilmesi en kolay şey nasihat, alınması en güç şey ibrettir.
Droz
Fuarda yine gazino var!
Birkaç yıldır her fuar açılışında, koro halinde söylenir; hem yaşı kemale ermişler hem de basın tarafından...
"Nerede o eski fuarlar, gazinolar, sahne rekabetleri."
Evet yok, zaman değişiyor, beklentiler de... Eskiden insanların tek eğlencesi fuardı.
Ne zaman iletişim bombardımanı başgösterdi, ne zaman televizyon halkın tek eğlencesi oldu; o eski zamanlar nostalji oldu.
Bu yüzden şimdi fuarın o eski havası yok. Ancak yaşatma çabası da yok değil...
Özellikle İZFAŞ, özellikle İzmir Büyükşehir Belediyesi... O eski özlemleri yeniden yaşama adına,
birtakım yenilikler getiriyor fuara...
Şimdi sergiler, festivaller, konserler, şovlar var fuar boyunca, hatta gazino da...
Evet gazino.
***
Göl Gazinosu, fuar boyunca, müziğimizin en keyifli, en bilinçli, en yaratıcı isimlerden birini sahnesine konuk ediyor:
Coşkun Sabah'ı.
Dilimize dolanan pek çok şarkının, hayatımızda yer eden pek çok bestenin yaratıcısı olan Sabah, uduyla, müzikseverlere gazino ortamında bir şölen sunuyor.
Hatta gazoz içip, çekirdek çıtlatarak...
Tıpkı eskiden olduğu gibi...
Bu, çok özel bir gece geçirmek ve eski günleri anmak adına bir fırsattır; hatta çocuklarımıza dilimiz döndüğümüzce anlattığımız anıları, yaşatma fırsatı da...
Bu güzelliği yaşamaya değmez mi sizce?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.