Kafalarını kuma gömen insanlar!
Yani sanatçı da, toplumsal bilinci geriye götüren farklılaşmadan rahatsız... Çünkü toplumun hayata, yaşadıklarına tepki vermemesine bir anlam veremiyor; sahnelenen oyunları trene bakar gibi izlemesini, dünyad yaşanan olaylara karşı kafasını kuma gömmesini, hayatını cep telefonu, televizyon dizileri ve futbol maçlarıyla sınırlandırmasını yargılıyor yüreğince...
İşte tiyatro sanatçısı Mustafa Alabora'nın bu sözleri de, uyuyan bir toplumu sersemletecek kadar güçlü ve nitelikli...
***
"Toplum vicdanı nedir? Niye yok? Eylemsizlik huzur gibi geliyor insanlara. Çok doğru! Bulaşma, kaç kendini kurtar, yanan yansın. Peki bu eylemsizlik bizi nereye götürür? Orasını da siz düşünün. İnsanların şaşırarak bakmasını sağlarsak belki eylemi ateşleyebiliriz. Çünkü biz şaşırmayı unuttuk, her şey sıradan. Şiddetin afyonunu verdiler kanımıza. Ben o yüzden her şeyi ilk defaymış gibi şaşırarak izliyorum. Baksanıza insanlar gerçekleri kabullenmiyor, tabularını yıkamıyor, her şey kutsal, her şey putlaştırılmış. Körü körüne inanıyor dayatılana. Arşimet, küvetteki tasın taşırdığı suya şaşırmasa bulabilir miydi suyun kaldırma kuvvetini? Newton, başına düşen elmayı doğal karşılasaydı yerçekimi yasalarını yazabilir miydi? Galileo avizeye bakıp şaşırmasa güneş sistemi üzerine nasıl çalışabilirdi? Bırakın kendinizi, biraz şaşırın artık olanlara, ezberlerinizi bozun."
***
Ezber bozmak için toplumsal bilinç gerekli oysa... Yaşanan her şeyi kabullenmemek, toplumla yüzleşmek, empati yapmak, kişisel gelişimi tamamlamak gerekli...
Bizde ise bunu yapacak güç yok. Güç sadece kaba kuvvet değil... Zihin gücü, düşünce gücü, hepsinin üstünde aslında, ama bizde hala "höyt" diye korkutma, liste başıysa eğer, çağdaş bir kimlikten söz etmek çok zor...
Bilimin ışığına değil, körü körüne inananlar arttıkça da gelecek daha zor...
Çünkü şüphe etmedikçe insan, gelişemez, mutlu olamaz.
Olay bu kadar net...
GÜNÜN SÖZÜ
Şüphe, çoğunlukla faydası olmayan bir ızdıraptır.
Samuel Johnson
Topluma örnek bir tesis
Ülkemizin en önemli toplumsal sorunlarından biri de kadına şiddet... Kendine güvenmeyen, kadının kimlik değişimini tehdit olarak gören, sözle yapamadığını dayakla becermeye yeltenen bir grup psikopat yüzünden, özellikle kadınlar korku içinde yaşıyor.
Bu Kars'ta da böyle, İzmir'de de... Manzara hep aynı, koca şiddeti yüzünden hayatını kaybeden, ağır yaralar alan kadınlar...
Yerel yönetimler, en azından kadın sığınma evleri kurarak bir ölçüde kadının acısını hafifletse de, yaşanan mekan sağlıklı olmayınca, kadın bir süre sonra evine dönüyor, eşi de şiddete devam ediyordu.
Hatta bu evler, geçmişte dayakçı kocalar bulamasın diye dağın tepesine felan kurulmuştu. İptidai ve sorunları çözmekten uzaktı.
***
Ancak, son yıllarda olumlu gelişmeler var. Bunun en çarpıcı örneğini Bornova Belediyesi gerçekleştirdi. Türkiye'nin en büyük kadın konukevi ve toplum merkezini kurararak... Hem de hayatını insanlığa adayan Türkan Saylan'ın isminin vererek...
Gazetemde okuduğum haber, bana bir ölçüde umut verdi. Sorunun kesin çözümü eşler arasındaki empatiden geçse de, bu konuda özellikle erkeğin eğitime tabi tutulması öncelikli bir önlem olsa da...
İnsanca, modern, çözüm üreten, şiddet gören kadına umut veren tesisler açıldıkça, erkeğin bu sapıkça tavırlarının da bir sonu gelecektir.
Böylece şiddetsever kocanın da "Bizimki o barakada daha fazla yaşayamaz, nasılsa evine geri dönecek" pişkinliği de bitecek.
Kadının kendine güveni gelecek.
Bu açıdan bakınca Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay Sındır da, toplumun geleceği açısından önemli bir yatırıma öncelik vermiş ve övgüyü hak etmiştir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.