Bu kavgayı ağabeylik misyonu bitirir...
Bu da, hem kent yaşamına, hem kent yöneticilerinin bağlı bulunduğu partiye hem de kent insanına negatif etki yapıyor.
Olumlu düşünmeyi bırakıyor insan, hırçınlaşıyor. Çünkü ihanete uğradığını düşünüyor. Bu sıkıntı, hayatı kolaylaştıracağına, zorlaştırıyor. Toplumun fikirlerini değiştiriyor, "illallah" dedirtiyor.
Sözünü ettiğim sorun, yerel yöneticilerin kavgası, daha açık bir söylemle İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile 8 metropol belediye başkanının aylardır süren kavgası, çekişmesi...
***
Ben sokağın sesi iyi dinlerim. Bu yüzden özel aracımla değil otobüsle, vapurla, metroyla gider gelirim işime... Çünkü o ses, kentin durumu hakkında fikir verir bana...
Gazeteciyim sonuçta, bu şehrin ruhunu hissetmeliyim. Kentin geleceği neyi gösteriyor, insanlar ne düşünüyor? Pişman mı, mutlu mu, huzurlu mu?..
Görünen manzara, iç açıcı değil. Zira o ses eskiden tek bir ağızdan çıkıyordu, şimdi her telden... Fikir birliği kalmamış, dert var, sıkıntı var ve kaygı gün geçtikçe büyüyor.
Halk artık pişmanlık şarkıları söylüyor, görün diye...
Bu da, Türkiye'de tek zirve yaptığı büyükşehir olan İzmir'de, CHP gibi bir muhalefet partisinin ayağını sıkıyor. İşte bunun için, partinin yetkili kişileri, ziyarete geldi İzmir'e...
Ama bu bile sorunu çözemedi, hal hatır sorup gittiler.
Çünkü CHP'ye zarar veren bu gelişmeler, partinin soruna Ankara'dan bakmasıyla olmuyor, günübirlik ziyaret etmekle de bitmiyor. Çünkü İzmir, sadece AKP için değil, CHP için de "tanınması" gereken bir toplum yapısına sahip...
İç dinamikleri, Türkiye'nin çok üstünde...
Bu yüzden daha sık, daha çok, daha dolu gelmeliler bu kente... Önem vermeli, tanımalı, yaşamalı...
CHP'ye her seçim zafer kazandıran, adeta başkentlik yapan İzmir bu ilgiyi, İstanbul'dan, Ankara'dan daha çok hak ediyor.
Ancak destek de bir yere kadar...
***
Oysa bu sorunu çözecek tek bir hareket var, ağabeylik... Yani İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun, kentin sorunlarını çevresindeki bürokratlarla değil, şu sıralar kavgalı olduğu ilçe belediye başkanlarıyla bir araya gelerek çözmeyi amaç edinmesi...
Zira, nüfusu 4 milyona ulaşan bir kentin sorunları yerinden yönetimle değil, ancak bölgesel bakışla çözülebilir.
Çünkü bürokrat, bulunduğu yerden ötesini göremez. Onun için, sınırları çizilmiş bir görev tarifi vardır, ötesini göremez, emir kuludur.
Bu açıdan bakınca asıl sorunlarla boğuşan ilçe belediye başkanları... Yani, Konak'ın, Karşıyaka'nın, Buca'nın, Çiğli'nin ihtiyaçlarını; yaşadığı kenti, hangi sokakta kaç evin bulunduğunu, parklarını, kazılan caddelerini, çarşısını, sorunlarını çok iyi bilen başkanlar elbette...
Üzerindeki sorumluluğu, yeni yönetim planıyla daha çok artan, sınırları genişleyen Büyükşehir'in sorunları paylaşılarak dağıtılabilir bu kasvetli hava...
***
Bunun için Başkan'a düşen, ilçe belediye başkanlarını karşısına almak yerine çözüm üretmek, ağabeylik yapmak... Konuşmak, dertleşmek, yüzleşmek, ortak fikre ulaşmak... Yeri geldiğinde de her ilçe belediye başkanına da "Büyükşehir" sorumluluğu vermek...
Ben hiçbir metropol belediye başkanının, verilecek olası bir göreve, "karşı çıkışla" yaklaşacağını sanmıyorum, olursa o zihniyette, "kötü niyet" ararım.
Öncelik İzmir'dir çünkü... Kentin huzuru, doğru gelişmesi, insanının mutluluğudur.
Sözün özü, kavga daha fazla büyümeden İzmir yüreğinde hep yeşerttiği kimlikle yaşamalı artık, yani "Barış"la...
Yoksa kent bilinci elden gidiyor, bilesiniz.
SÖZÜN ÖZÜ
Yaşam bir serüvendir, hazır bir reçete değil.
Bernard Shaw
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.