Atatürk'ün bakışlarında "güven" duyan bir nesil..
Mustafa Kemal Paşa'ya ve silah arkadaşlarına...
Bir özlemin, bir minnetin dile gelmesidir aslında o an... Nerede olursa olsun, sirenlerin çaldığı dakikalarda; evde, sokakta, iş yerimde, geçmişe dönerim ben, Milli mücadele yıllarına, savaş alanlarına...
Başta yüce Atatürk olmak üzere, onun sesi ve nefesiyle İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir ve daha nice özel insan, beyin hücrelerimin her bir köşesine yerleşir ve bağımsızlığa giden "savaş alanlarından" bana selam gönderir:
"Bu güzel ülkeyi biz kurduk; siz ödünsüz koruyun, kollayın, geleceğe taşıyın" sözleriyle...
Bugün yine o anı yaşayacağım; hasretle, özlemle...
***
Ben Ata'mı görebilen nesilden değilim, keşke olabilseydim. Sadece babamdan dinlemiştim o anı, birkaç kez İzmir'e gelmiş o yüce insan... Birine tanıklık etmiş babam.. O zaman daha 9 yaşında, ilkokul üçüncü sınıfta... Dizilmişler arkadaşlarıyla Karşıyaka'da sahil boyunca...
Ellerinde bayraklar, coşkuyla karşılaşmışlar Atatürk'ü... O da üstü açık makam aracından, her birini şapkasıyla selamlamış; sevgi göndermiş, umut göndermiş...
"O bakışları hiç unutmadım. Keskin, kararlı ama sevgi doluydu" derdi Şeref babam ve hep şu duygularını eklerdi sözlerine: "O bakışlar sanki bana, 'Seni sevgiyle kucaklıyorum evladım, sen geleceğimsin' der gibi gelmişti. O küçücük yaşımda bana güven aşılamıştı. O yüzden izinden hiç sapmadım."
***
Atatürk, ülkesini güven üzerine kurmuştu. Bu yüzden, bu duyguyu zedeleyecek her türlü bireysel girişime, geçmişte yaşanan hatalara, dinsel yobazlığa net bir tavır koymuş, bu uğurda en yakın arkadaşlarıyla bile görüş ayrılığına düşse de ödün vermemişti.
Onun için ülke, "geleceğe" şekillenmeliydi ve bu cumhuriyet ülkesini oluşturacak toplum da birbirine güvenen, destek çıkan, zor günlerde dayanışmasını bilen insanlardan oluşmalıydı.
Çünkü yaşadığı birçok olayda, kitaplarda okuduğu birçok tarihsel gelişmede, ülkelerin nasıl yok olduğuna, yıkıldığına, bağımsızlığını kaybettiğine tanık olmuştu.
O ülkeleri yok eden unsur, güven yoksunluğuydu. Birbirine güvenmeyen insanlar, vatanlarını bile satacak düzeye gelmişlerdi.
Onlar için vatan, ülmesini seven bilinçli insan topluluğu değil, paraydı.
***
Ey bu güzel ülkemin önyargılı, zayıf, yüreksiz insanları; ey o "bağımsızlık savaşçısına", faşist, diktatör diyen Atatürk düşmanları, ey "Ne gerek var Anıtkabir'e gitmeye, ona saygı sunmaya" diyen ucuz kalemşörler...
Hiç kusura bakmayın, bugün 10 Kasım...
Bugün bir özgürlük savaşçısının, aydın günlere taşıdığı halkıyla buluştuğu gündür.
Bugün, bana bağımsızlık ruhunu aşılayan bir dünya liderin, bana kimlik kazandıran bir devlet adamının, bana güven duyan, bununla gurur duyan bir Cumhuriyet aydınının ölüm yıldönümü...
Bugün sizin sözünüz geçmez; hatta yarın da, gelecekte de...
Her şey boş, tek o gerçek...
Çünkü ben, Atatürk'ün bakışlarında hissettiği güveni, hayatının amacı yapan bir babanın, özel bir neslin çocuğuyum. Ben, o yüce insanı görmemiş olabilirim ama onun ilkelerini "ödünsüz" savunmak, benim Mustafa Kemal'e ve silah arkadaşlarına minnet borcum...
Bunu ne satarım, ne sattırırım.
Onun için bugün susun, her günü satın alabilirsiniz ama bugünü asla...
GÜNÜN SÖZÜ
Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
K. Atatürk
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.