Hiç zeytin topladınız mı?
Yanıtınız hayırsa hayatınızda bir kez deneyin derim...
Bu sayede, parayı bastırıp sofranıza zahmetsiz konuk ettiğiniz bu besin kaynağının kıymetini daha çok bilirdiniz diye düşünüyorum.
Ben yaşadım örneğin, hem de iki gün üst üste... İkinci günün sonunda yattığım yeri beğendim desem yeridir.
Hem yorucu hem dikkat isteyen bir uğraşı zeytin toplamak... Öyle erik, portakal toplamaya da benzemiyor.
Düşünsenize, her dalda yüzlerce zeytin meyvesi...
Hele bir de toplamaya gelene kadar, yaşadığınız telaş, işte o bile başlıbaşına yorgunluk...
Koca koca merdivenleri yükleyeceksiniz traktöre önce... Ardından zeytin toplamada son buluş olan taraklar geliyor.
İçinde kaybolacağınız kocaman çulları da unutmamak gerek... Onları da ağacın altına sereceksiniz düzenli, aralıksız... Amaç zeytin taneleri yayılmasın çevreye... Toplamada kolaylık olsun diye...
Sabah erkenden, o tatlı uykunuzu bölüp gün ağırırken çıkacaksınız yola, öyle iki-üç kişiyle de olmaz koca ağaçları devirmek...
Birkaç işçi de tutmalısınız, işiniz çabucak bitiversin diye... Komşumuz Salih ağabey (Kozlu) sağolsun
her zamanki gibi giriyor devreye...
İşçiler de hazır.
***
Bir süredir, "Sizi zeytin toplamaya bekliyorum. Fazla ağaç yok zaten. Siz de el atın, çabucak bitirelim" diyordu annem...
Kendisi Akhisarlı... Akhisar'ın Süleymanlı Kasabası'ndan... Eşim de öyle. O da ne zamandır söylüyordu "anneme yardıma gidelim" diye...
Haklı da... Çünkü yıllardır zeytin ve zeytinyağında eş kontenjanından yararlanıyoruz, sağolsun Fatma annem bir dediğimizi iki etmez bu konuda...
Artık bu kez davete icabet etmemek olmaz. Hem, ne olacak ki, akşama kadar toplar geliriz zeytinleri (!)...
Ancak kazın ayağı öyle değil tabii.. Yaşayınca daha iyi anlıyor insan...
***
Zeytini de, zeytinyağı da iyidir bu toprakların... Saf ve temiz, yağını su gibi içseniz yeridir yani... Süleymanlı da çalışkan bir kasaba... Yıllarca tütüncülük yaptı insanları... Ancak, tarım politikasından yaşanan karmaşa, onları da fena etkilemiş...
Tütüne küsmüşler, çok az aile yapıyor artık... Eskiden her ev tütüncüydü oysa... Şimdi varsa, yoksa zeytin...
Geçmişte eşimle evliliğimizin ilk dönemlerinde ben de, ucundan kıyısından tütün toplamıştım bu kasabada...
O yüzden ne sıkıntılar çektiğini bilirim bu insanların..
Şimdi tek umutları zeytin...
Hoş zorluk açısından, zeytinin de tütünden kalır yanı yok ama hiç olmazsa daha insani...
Bunu yaşayınca daha iyi anlıyor insan...
***
Sabahın ilk ışıklarında geldiğiniz zeytin bahçesinde, önce güzel bir kahvaltı yapılıyor. İnanın, öyle keyifli ki bu an, yaşamanızı isterim, sizi gidi modern dünyanın hazırlopçuları...
Kahvaltı biter bitmez; yerlere çullar seriliyor, ardından merdivenlerle çevriliyor her ağaç... Sonra elde taraklar başlıyorsun, dalları taramaya; incetmeden, kırmadan...
Patır patır dökülüyor zeytinler...
Bir ağaç yaklaşık iki saat sürüyor. Merdiven yetmiyor bazen, ağaç tepelerinde buluyorsun kendini...
Ağızda şarkılar, türküler... Onlar bitince anılar, geçmişe dönüşler... Bugün yaşananlar, yaşanan sıkıntılar, umutlar, mutluluklar sıralanıyor art arda...
Sohbet baldan tatlı... Başka türlü zaman geçmez çünkü...
Sonra öğle tatili ve tarlanın ortasında ayağınız toprağa basarak, yemek yeme zamanı... Sonra bir on dakika kestirme... Öğleden sonra akşama kadar, yine aynı süreç...
***
O gün yanımızda, annemin 40 yıllık komşuları, sevgili Murat ve eşi Hatice... Genç Barış ve annesi... Tüm gününü ağaç tepelerinde geçiren, zaman zaman da bizimle zeytin toplama heyecanı yaşayan küçük oğlum Egecan, ağaçları taraya taraya ilk günü bitirdik...
Sonra köy evine gidip gidip çıtır çıtır yanan sobanın yanında dinlenme ve ertesi güne hazırlık...
Yorgunluktan bitap düşmüştük.
Ertesi gün yine aynı heyecan, aynı telaş, aynı koşuşturmaca... Akşamına da makine başında, zeytin tanelerini ayıklama töreni...
Yaşadığım bu iki günden, çok önemli bir şey öğrendim. Emeğin gerçekten çok ucuz olduğunu... Bizim, tezgahta satıcıyla kıyasıya pazarlık yaptığımız zeytin, aslında öyle ucuz ki bu ülkede, bizzat yaşadım bunu...
Biliyor musunuz, o binbir emekle toplanan işlenmemiş zeytinin kilosu, 1-2 lira arasında...
Ve onca alınterine karşılık, hiç de adil değil bu... Zira bu ülkede, yattığı yerden para kazananların yaşattığı koasu, yarattığı ikiyüzlü dünyayı gördükçe, her zeytin emekçisini alnından öpesim geldi benim...
Geçmişle yüzleşmek acı ama gerekli...
Hep söylerim, yine söylüyorum; Behzat Ç ekranın en çarpıcı karakteri, dizisi ise yine bir numara...
Sadece karakter boyutuyla değil, anlatımıyla da izleyiciyle gerçekleri paylaşan, unutulmuş nice hüzünleri hatırlatan, darbe düzeninin yaşattığı acılara ayna tutan Behzat Ç, son bölümde de, 12 Eylül darbesinin halkta travmalar yaratan cinayetlerine, yıllarca bulunamayan kayıplara, işkence gördükten sonra çöpe atılan nice genç cenazelere parmak bastı, çabuk unutan Türk hafızasına "yenileme" yaptı.
Hala kayıp çocuğunu arayan, 30 yıl geçse de, umutla yolunu gözleyen anneler, babalar var aramızda...
Yanıt bekleyen, özür dilenmesi gereken...
***
Ve önemli bir ayrıntıya daha dikkat çekiyor Behzat Ç...
O dönem, halka eziyet çektiren baş aktörlerin sadece ordu mensupları değil, polisin de bu cineyetlerde parmağı olduğunu, bununu unutulmaması gerektiğini...
İşte yüzleşme, tüm aktörleriyle yapıldığı zaman, daha gerçekçi boyut kazanıyor.
***
Başkomiser Behzat Ç'nin, 30 yıldır oğlunun dönüşünü umutla bekleyen bir annenin feryadını duyup, geçmişin izleri araştırırken ortaya çıkardığı tablo, dehşet vericiydi gerçekten...
Hele, yüzlerce gence işkence edip, kayıp mezarları yaratan emniyet müdürleriyle yüzleşme, çarpıcı sahnelerdi, yürekleri dağladı.
Ve bu adamların kendilerini hala birer kahraman gibi görüp, "Sen ne diyorsun be adam, biz sizin hayatını kurtardık, bugün yaşıyorsunuz bunu bize borçlusunuz. Hangi hakla hesap soruyorsunuz" gibi aşağılayıcı bir tavır takınması, tramvanın hala sürdüğünün bir kanıtıydı bence...
***
Gerçeklerle yüzleşmek acıdır ama geleceğimiz için gerekli... Hele darbe yılları ve sonrası, dış güçlerin Türkiye'ye müdahalesi, insanını birbirine kırdırması, gücü elinde bulunduranın fikrini söyleyene işkence yapmayı kendinde hak görmesi, nice kanlı senaryonun failerinin ortaya çıkarılması gelecek Türkiye'sinin daha sağlıklı varolması için önemli bir süreç...
Behzat Ç'nin vurgusunu o nedenle "gerçekçi" buluyorum ben...