Cemiyetin gala gecesi bizlere vedasıymış!
Hele insana...
Çünkü onunla birlikte nice anılar, nice yaşanmışlıklar, nice sevinçler, nice hüzünler de birlikte gidiyor.
Kimse kendini kandırmasın, anılar asıl sahipleriyle güzel yaşanıyor, eğer yoksa, alemde bir hoş seda bırakıyor sadece...
Zamanla, insan gibi, hatıralar da sonsuza uçuyor, dile gelmiyor, hatırlanmıyor.
Oysa öyle güzeldir ki birlikte yaşananlar...
***
Gazeteci Erhan Ünver'i, daha çocukluğumda tanıdım ben... Yeni Asır'ın bu sembol olmuş ismi, daha 1970'lerde yer etmişti beynimde...
Çünkü rahmetli babam, her akşam iki-üç gazete getirirdi eve; Yeni Asır, Hürriyet ve akşam gazetesi Telgraf...
Erhan ağabey, Yeni Asır'ın ikinci sayfasında yazardı; günlük olayları, tatlı sert üslubuyla dile getirir, yazılarıyla ses getirirdi.
O dönem Dinç Bilgin'in, Özdemir Hazar'ın, Ceyhan Gür'ün, Cemil Devrim'in, Güngör Mengi'nin öne çıktığı, flaş olduğu, Yeni Asır'ın en yüksek tiraja ulaştığı yıllar...
Erhah ağabey de bu zincirin güçlü bir halkası...
Aynı zamanda, sert mizaçlı, kanmayan, yutmayan bir haber müdürü; bugün köşe yazan, kitap yazan, bir gazetenin başında olan, o günlerin pek çok genç muhabiri, birçok kez fırçasını yemiştir onun...
Ama hiç kimse ona kızmamıştır, kin gütmemiştir; çünkü her biri çok şey öğrenmiştir o fırçalardan...
Önce haberciliği, sonra da mesleğinin her bir gizemini...
Bu yüzden o hep gazetecinin Erhan ağabeyi olarak kalmıştır.
***
Benim Erhan ağabeyle tanışmam, 80'li yılların sonunda oldu, 1989'da; Yeni Asır'a başladığım o ilk yıllarda...
O zaman haber editörüydü Erhan Ünver... Muhabirlerden gelen haberleri tasnif eder, okur, düzeltir, toplantılara katılır, sayfaları hazırlardı. Kısaca, arı gibi çalışırdı.
Çok şey öğrendim; hem ondan hem de sevgili Sermet (Öge) ağabeyden... Haber nasıl toparlanır, nasıl yazılır; gazetecinin duruşu, habere bakışı, doğruyu arama çabası nasıl olmalı, bunun inceliklerini öğrettiler bana...
Erhan ağabey, bana hep güven aşıladı, mesleği öğretti, destek oldu, hatta gazetenin ilk tensikat döneminde beni savundu, yeteneklerimi sıraladı, benim gibi acemiye için kol kanat gerdi, "Kazanılması lazım" dedi.
O zamanki şefim Yaşar Aksoy o anı şöyle anlatmıştı bana: "Hürol, Erhan ağabey bir savaşçı gibi seni savundu yukarıdaki toplantıda; ona teşekkür et" demişti bana...
Onun bu iyliğini hayatım boyunca unutmadım, sayesinde mesleki geleceğimi kazanmıştım.
***
Nüktedan ve esprili kişiliği de etkilendiğimiz bir diğer yönüydü Erhan ağabeyin... Her haberde, yaşadığı bir olay aklına gelir, onunla süslerdi anlatımını... Eşi, sevgili Özden (Ünver) ablayı, ağzından hiç düşürmez, ona verdiği değer, yaşamının her anında kendini gösterirdi.
Çocukları, hayatının ışığıydı; hep onların yanlarında oldu.
***
Yaşamında hiç abartılı görmedim ben Erhan ağabeyi, gösterişi sevmezdi... Sıkça giydiği gri ceketi ve yeleğiyle, hep mütevaziydi, temiz ve tertipliydi. Kullandığı otomobil bile, bu anlayışın izlerini taşıyordu; çünkü onun için insan, görünümde değil, yüreğiyle olmalıydı.
Zira insanın tüm gerçekleri orada yatıyordu.
Dile kolay tam 43 yıl emek verdiği Yeni Asır'dan emekli olup ayrılmadan önce, bir Yeni Asır klasiği olan "40 Yıl Önce-60 Yıl Önce" köşesini hazırlıyordu. Hem de görenleri kıskandıracak titizlikte... Geçmiş gazetelerin her sayfasını didik didik ederek, gün boyu özenle çalışıyordu.
Şimdi Canan Düzdol arkadaşımızın emek verdiği bu köşeyi, o da unutulmaz gazeteci Hayrullah Gülal'dan devralmıştı. Onun anısına hiç laf söyletmedi, bu özel köşeyi aynı ciddiyetle okurlarına ulaştırdı...
***
Yeni Asır'dan ayrılınca birkaç kez sokakta karşılaştım Erhan ağabeyle... O yıllarda Gözlem gazetesinde çalışıyordu. Yakın bir zamanda da, bir yakınının kaybı nedeniyle telefonla aramıştım Erhan ağabeyi... Çok mutlu olmuş, o nur yüzünü güldürdüğümü hissetmiştim.
Daha sonra aylardır görmedim, sadece yılbaşından birkaç gün önce tüm gazetecilerin bir ara geldiği, İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nin gala gecesinde...
İki yanağından öptüm onun... Halini, hatırını sordum; "İyiyim Hürol, yaşlılık işte, ayakta kalmaya çalışıyorum" dedi gülen gözleriyle... O gece sadece ben değil birçok gazeteci dostuyla, selamlaşmıştı, gördüm.
Ama bu onun son selamıymış... Son kez bizlerle birlikte olmuş...
Sonsuzluğa göçmeden önce vedaymış bu, bilemedim.
Tek bildiğim, İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği bu tür gecelerin, şimdi benim gözümde artık daha kıymetli olacağı...
Çünkü Erhan ağabeyi son kez görme, son bir kez sarılma fırsatı verdi bana...
***
Güle güle, sevgi dolu, dost canlısı, merhametli, İzmirli gazeteci... Seni bu yürek hiç unutmayacak, bir gün aynı sonsuzlukta buluşana dek...
Başın sağolsun, Erhan Ünver'in tek aşkı, sevgili eşi Özden abla...
Başınız sağolsun evlatları... Başınız sağolsun, arkadaşlarım.
Onu yüreğimizde yaşatmak, artık boynumuzun borcu...
GÜNÜN SÖZÜ
Tek başınıza kurduğunuz hayal sadece bir hayaldir, birlikte kurduğunuz hayal ise gerçeklik demektir.
John Lennon
Çimlere yayılmadan
Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
***
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
***
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
***
Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
Hiç taş kaydırdınız mı bu yıl?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
***
Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?
Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl?
***
Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?
Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl?
İyi bir yılın, bunlar gibi birçok küçük şeye bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü bu yıl?
Yeni yılda düşünün ...
Yayılın çimenlerin üzerine.....
Acele edin....
Er veya geç...
Çimenler yayılacak üzerinize...
Jacques Prevert
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.