60 yaş kartları için çözüm üretin
Bugün biraz olsun geçmişten daha rahat ve huzurlu yaşıyorsak, bunu bir önceki nesillere borçluyuz, yani annelerimize, babalarımıza, dedelerimize...
Her nesil, bir sonraki nesli beslemiştir.
Yani birçok şeyi borçluyuz onlara, çocuklarımız da bizlere... Bu zincir böyle sürüp gidecek. İnsanoğlunun gerçeği bu, göçebelikten toplum yaşamına geçtiğinden beri...
Peki dün bizi koruyup kollayan, bugünlere getiren yaşlılarımıza hiç mi kıyağımız olmayacak, bir desteğimiz, önceliğimiz...
60 yaş kartı işte, bunun önemli bir göstergesi...
***
Öyle yasal bir düzenlemeyle, bir anda ortadan kaldırılabilecek bir öncelik değil 60 yaş kartı... Çünkü, aza kanaat edip geçinme mücadelesi veren yaşla insanlarımıza, biz çocuklarının küçük bir armağanıydı bu kartlar...
Onlara bir güvence, bir sokağa çıkma, hayatla barışma fırsatıydı, 60 yaş kartı.
Çünkü, ancak kendine ve eşine yetebilecek kadar emekli maaşı alan insanlara, bu küçük avantajla toplum içinde olma, yaşama sevinci kazandırma girişimiydi 60 yaş kartı.
Şimdi onu da ellerinden alınca, daha çok eve kapanacak anne ve babalarımız... Artık birbirlerine gidemeyecek, dertleşemeyecek, sevdiklerini daha az arayacak.
Bu hakkı ellerinden alırsanız, olacak olanlar budur...
***
60 yaş kartlarını yok saymak, yaşlı insanlarımıza saygısızlıktır.
Bize bunca emek veren insanları toplumdan soğutmaktan, azap çektirmekten başka bir işe yapamaz bu girişim...
Sayıştay'ın gerekçesini bilemem ama İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin buna kesin bir çözüm getirmesi gerek...
Farkındayım üzerlerinde büyük bir baskı var ama Başkan Kocaoğlu'nun da onca danışmanı var, avukatları var; biri bile fikir üretemiyor mu?
"Sayıştay böyle istedi, biz artık bir şey yapamayız. Çünkü yaptırımı ağır, sorumluluğu çok büyük" deyip kararın üstüne yatmak, muhalefet yapmakla ünlenen bir şehrin belediye başkanlığına yakışıyor mu?
***
Bir sözüm de Başbakan Erdoğan'a ve bakanlar kuruluna...
Evet yasada 60, yaşlı olarak kabul edilmiyor. "Bir insanın yaşlı olabilmesi için 65'ini doldurması gerekiyor" diyor yönetmelikler...
Ama bir de Türkiye gerçeği var. Milyonlarca insanın mağduriyeti var.
Yasanın bu maddesi de, "Toplum yararına" değişime uğrayabilir.
Buna bir çözüm bulursanız, Türkiye rahatlar; büyükşehir belediye başkanları da, türlü numara çevirmek zorunda kalmaz.
Aklın yolu bir.
Değerler, deneme yanılmayla ölçülemez
Bazı değerler vardır ki, toplumları ayakta tutar, insanları birleştirir, gururlandırır, övünç duymalarını sağlar.
Tıpkı Kurtuluş Savaşı'ndan zaferle çıkan bir toplumun 90 yıldır başını dik tutan törenler gibi...
İşte bu yüzden, 29 Ekim, 19 Mayıs ve 23 Nisan kutlama törenleri, Türkiye'nin özel değerleri arasındadır. Çünkü onlar bağımsızlık savaşının ışığıdır. Bunları söküp atarsanız, insanları değer kaybına uğratır, vatan bilincini pekiştiren o "yüksek bağlılık duygusunu" ellerinden alırsınız.
Bunu anlamak için onların arasında bulunmanız, yaşadıkları heyecana tanık olmanız yeter.
***
Şunda anlaşalım.
Günümüzde o debdebeli askeri törenleri artık ben de gereksiz buluyorum, kısa ve öz olmalı. Çünkü devir değişti. O tip resmi geçitler artık amacından uzaklaştı.
Oysa milli bayramlar halkın yüreğinde yaşar. Bu yüzden genç-yaşlı herkesin bir araya geleceği coşkulu etkinlikleri daha sıcak buluyorum ben...
Meydanlar askerin güç gösterisini değil, halkın mutluluğunu yansıtmalı.
Çünkü biz Atatürk Cumhuriyetiyiz. Bağımsızlık savaşçısı bir askeri dehanın, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyen bir liderin çocuklarıyız.
***
Sözün özü, bir devlet kurumunda görevli kişiler, yaptığı açıklamanın nereye gideceğini, insanların nasıl tepki vereceğini çok iyi hesaplamalı...
Yok eğer toplumu germek, olacakları görmek için, "deneme yanılma" yoluna gidiliyorsa, bu daha da riskli... Çünkü toplum örgüsü, bilim kadar keskin değildir. Böyle bir süreç, insanların yöneticilere olan güvenini sarsar, şüphe yaratır.
Bunun sonuçlarını ise düşünmek dahi istemem.
O zaman herkes sorumluluğunu bilmeli. Zira, "Biz öyle demek istememiştik" savunması, inandırıcı gelmiyor.
Kalbim Dört Mevsim için acele etmeyin!
Demedi demeyin, diyordum. Her ne kadar, hala istenen bir izleyici kitlesine sahip olamasa da, "Kalbim Dört Mevsim" son günlerde ekrana gelen en iyi yerli dram...
Bir kere öykü, tümüyle gerçekçi bir boyutta... Birikimini mafyadan değil, halktan alan bir çizgisi var.
Tıpkı yıllar öncesinin 'İkinci Bahar'ı gibi...
Burada Şener Şen'in yerinde, Bülent Emin Yarar oynuyor. Hani "Arka Sıradakiler" dizisindeki adil öğretmeni Kemal... Tabii biraz formatta oynanmış ama "İkinci Bahar"ın duygusallığını hissettiriyor ilk anda dizi...
Dizinin kadın oyuncusu Ayça Varlıer ise. dziye cuk oturmuş... Aynı zamanda ses sanatçısı olan Varlıer oyunculuğuyla da övgü topluyor.
Görüyor, okuyorum. Dizinin pek tutmayacağını söyleyenler de var, karar vermek için erken diyenler de...
Ben kanal yönetiminin yerinde olsam, diziyi ısrarla oynatırım. Bunca emeği kestirip atmak yerine, şans tanırdım.
Zira hem öyküsü, hem oyuncuları, bir iki bölüm sonra çok konuşulacak gibi geliyor bana...
Öyküsünü, her yazdığı çok tutan Ali Ulvi Hünkar kaleme aldığına göre, bir süre kendini kanıtlamasını beklemek gerek...
GÜNÜN SÖZÜ
Bir sürü dostunun içinde elbet düşmanların olacak ama unutma ki,
onca düşmanın içinde belki seni dostun vuracak.
Maksim Gorki
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.