• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Toplumsal bilinç adam kayırmayı hiç sevmez HÜROL DAĞDELEN

Toplumsal bilinç adam kayırmayı hiç sevmez

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 09 Mayıs 2012, 18:13
Toplumları ayakta tutan, ilişkileri derinleştiren, doğru ya da yanlışı dürüstçe değerlendiren, ortak bilinçtir.
Yani toplumsal bilinç...
Bu inanca sahip çıkan, onun arkasında duran, sorumlulukların farkında olan toplumlar, hem geleceği sağlam temeller üzerine oturtur, hem de hak yemez, yedirmez.
Onlar için toplum huzuru en başka gelen koşuldur.
Çünkü toplumsal bilincin olduğu yerde kargaşa yoktur, aksine düzen hakimdir. Böyle bir konumda, herkes toplumsal sorumluluklarının farkındadır.
Bunu çok basit örneklerle, hayatın içinden anlatmak mümkün aslında...
***
Yere tükürmek, bilinçli bir toplumda, insanlık dışı bir davranıştır. Hiçbir zaman onaylanmaz, büyük tepki görür, inatlaşma süreci en yakın karakolda biter. Tükürenin hiç kurtuluşu yoktur.
Çünkü oradaki güvenlik birimlerinde, "adam kayırma", "Affediver gitsin" dayatması yoktur. Aksine, çevre kirliliği yarattığı için, sert tepki görür şikayet edilen...
Bunu, yaya kaldırımında vatandaşı görmeyen, üstüne üstüne aracını süren, üstüne bir de dayılık yapan otomobil magandaları da dahildir.
Kaçak bana yapıp kat çıkan da...
Çünkü toplumsal bilincin ana beslenme kaynağı kişisel özgürlüktür. "Benim istemediğim şeyi bana dayatamazsın", "Benim onaylamadığım bir davranışı, bana yansıtamazsın" bilinciyle hareket eder herkes...
İnsana, hayvana, tüm canlılara saygı ve hoşgörü ana prensiptir. Toplumsal bilinç kimliği, her çocuğa daha küçük yaşlarda verilir çünkü...
Bu yüzden kimse, karşısındakinin hakkına tecavüz etmez. Yani kendisine yapılmasını istemediği şeyi karşısındakine yapmaz.
***
Toplumsal bilincin bir başka yönü de, yalana, dolana, kandırılmaya karşı mesafeli duruşudur.
Onu ne politik, ne de ekonomik olarak ele geçiremezsiniz.
Kanmaz, kandırılmaz.
Çünkü toplumsal bilincin üstün olduğu ülkelerde, gazete ve kitap okuma oranı, en üst düzeydedir.
İnsanlar fırsat buldukça kitap okur, fikir alışverişinde bulunur, konuşmaktan çekinmez, arkadan vurmaz.
Çocuklar daha küçük yaşlarda, üçkağıtçılığa alıştırılmaz. Bu yüz kızartıcı bir durumdur.
İşte onun için, o insanlara hiçbir şeyi yediremezsiniz.
Ne şikenin üstünü göz göre göre örtmeyi, ne hakkını yemeyi, ne kişisel özgürlüğünü ele geçirmeyi düşünemezsiniz.
Bu yüzden toplumsal bilincin hakim olduğu toplumlarda hak vardır, adalet vardır.
Aralarına sonradan katılan insanları da, adam etmeyi iyi bilirler.
***
En güzel örnek, bizim gibi toplumsal bilinç yoksunu ülkelerin insanını, muma çeviren, kurallara uyduran Avrupa vatandaşıdır.
Mesela gidin Almanya'ya, Belçika'ya... Hiçbir Türk kural çiğneyemez, bırakın çiğnemeyi aklına bile getiremez.
Türkiye'ye gelince asıp kesenler, yaşadığı ülkeye dönünce kuzu gibi olur.
Onu bu hale getiren de tophlumsal bilinçtir işte...
Umarım biz de bir gün...

Gece yarısı bir telefon...
Yıllar sonra evlenip çoluk çocuğa karışmıştı. Mutlu, düzenli bir yuvası vardı. İşyerinde de seviliyordu, başarıları art arda geliyordu. Bir gün, gecenin bir yarısı saat 03.30 civarında telefonu acı acı çaldı. "Yine yanlış numaradır" diye söylene söylene uyandı.
"Ne var" diye açtı hiddetle...
Oysa telefondaki ses annesinin sesiydi, uzaklardan geliyordu. Ürkek ve kaygılıydı. "Ne var anne, ne istiyorsun bu saatte, neden beni rahatsız ediyorsun?" dedi hesap sorarcasına...
Ve devam etti: "Sabah arasan olmaz mıydı sanki. Bu kadar acil olan ne..."
Bunun üzerine annesi biraz buruk, biraz da ağlamaklı bir ses tonu ile duylgularını anlattı: "Bundan 25 yıl önce de bir gece yarısı 03.30'da sen beni rahatsız etmiştin. Ben çok mutlu olmuştum oğlum. İstedim ki ilk önce ben seninle bu mutluluğu paylaşayım. Doğum günün kutlu olsun oğlum."
Unutmayın, pazara Anneler Günü...

GÜNÜN SÖZÜ
İnsanlar başaklara benzer. İçleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler.
Montaigne

Nisa Serezli'yi bir kez daha andım
Nisa Serezli'yi çok severdim. Yaratıcı, kendini geliştiren, oyunculuğu güçlü, yazarlığı müthiş, dünya görüşü özgürlükten yana bir sanatçıydı.
Oyunları, sahne performansı ve yaratıcı oyunculuğu, herkese örnekti. Bu yüzden onu izlemeyi, ondan feyz almayı çok severdim.
Ne yazık ki, 20 yıl önce yitirdik onu... Bugün birçok oyunu, dilimize çevirdiği birçok eseri sahneye konsa da, adını bile anan yok.
Unutuldu, gitti. Gençler öyle birini hatırlamıyor bile...
***
İzmir Devlet Tiyatrosu, hem onun adını yaşatmak hem de sezona renk katmak amacıyla, Serezli'nin dilimize çevirdiği, Bit Yeniği'ni sahneye koydu.
Bu oyunu ben daha önce çocukken siyah-beyaz televizyonda izlemiştim. Hepsi de bugünün ünlü oyuncuları, aklımda yer eden, müthiş bir oyun sahnelemişlerdi.
Baktım günümüz oyuncuları da öyle... Ali Hürol'un yönetiminde, inanın harika bir oyun vardı sahnede...
Her bir oyuncu, üzerlerine düşen sorumluluk çerçevesinde, başımızı döndüren bir sahne performansıyla, övgüyü hak ettiler bence...
Hepsi de çok iyi, hepsi de inanılmazdı. Gülmediğim bir an yoktu, bir ara oyuncuları takip etmekte bile zorlandım.
Demem o ki, Başbakan Erdoğan bence devlet tiyatrolarıyla ilgili kararını bir kez daha gözden geçirsin.
Bu güzel oyun, dün de müthiş bugün de müthiş sergileniyorsa, bunda devlet tiyatrosu eğitimi ve özverisinin payı büyük.
Dünyaca ünlü oyunların ve nice büyük değerlerimizin de, hatırlanması, bu tiyatro sayesinde...
Özellerin önceliği, para kazanma ve seviyesiz oyunlara vereceği düşünülerse, kalite ve zor oyunlar için devlet tiyatroları ayakta kalmalı...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.